ÇİN’in dünyanın üretici konumuna geçmesinin ardındaki etkenlerden biri Çin’deki emek maliyetinin düşüklüğüdür.
Üretim Çin’de yapılıyor. Ama, ihracata yönelik üretimi gerçekleştiren sermayenin çok büyük bir bölümü Çin’in dışındaki (Batı) ülkelerden geliyor.
Mal hareketi serbest olunca, sermaye göreli olarak ucuz olan emeğin olduğu yere gidiyor. Çünkü, sermaye, emekten çok daha hızlı hareket edebiliyor. Durumun böyle olması ülkeler arasındaki emek maliyetlerindeki farkların uzun dönemde kalıcı olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, uzun dönemde emek maliyetleri de birbirine yaklaşacaktır.
UYUM SANCILARI
Emek maliyetlerinde ülkeler arası eşitlemeye yönelik dinamikler iki yönde çalışacaktır. Göreli olarak, Çin’de emek maliyeti artacak, Batı’da emek maliyeti göreli olarak düşecektir. Ücretlerin mutlak anlamda düşmesinin önünde çeşitli engeller olduğundan, uyum Batı açısından çok kolay olmayacaktır. Daha gerçekçi uyum Çin’de emek maliyetinin Batı’dan çok daha hızlı artması yönünde olacaktır.
Böyle bir gelişmeyi şimdiden gözlüyoruz. Batı’da ücretler artmıyor ya da çok yavaş artıyor. Ama, son yıllarda Çin’de ücretler hızla artmaya başladı. Batı, ücretlerde ve emek piyasasındaki katılıkların faturasını daha yüksek işsizlik olarak ödüyor. İşsizliğin göreli olarak düşük olduğu ülkelerde ise bir şekilde ücretler ya artmıyor ya da masa altından düşme eğilimine giriyor.
Örneğin, Almanya’da kiralık işçi istihdamı söz konusu olmaya başladı. Bizdeki "mevsimlik işçi" uygulaması gibi, Almanya’da da şirketler işçi kiralıyorlar, çalışanların bazılarını kendi bordrolarına almıyorlar. Bu işçiler bazı sosyal haklardan yararlanamıyorlar. Ücretleri daha düşük. Bir çalışmaya göre, kiralık işçilerin maliyeti bordrodaki işçilerin yarısı kadar. Bu uygulama doğal olarak işçi sendikaların gücünü zayıflatıyor. İnsanlar, doğal olarak, işsiz kalmaktansa, daha düşük ücrete razı oluyorlar.
Tüm dünyada şirketlerin giderek birçok yan hizmetleri kendi alanlarında uzmanlaşmış başka şirketlerden satın almaları da buna benzer bir uygulama olmaktadır. Şirketlerin telefonla verdikleri "müşteri servisi" hizmetlerini Hindistan gibi ülkelerden gerçekleştirmeye çalışması da emek maliyetini düşürmeye yönelik stratejilerdir. Sonuçta, emek piyasası ne denli katı olursa olsun, serbest piyasa, küresel rekabet içinde emek maliyetlerini düşürmenin yollarını bulmaktadır. Bulmak zorundadır.
Bu çeşit bir zorunluluk küresel düzeyde işçi ücretleri üzerinde baskı kurmaktadır. Batı’nın bu alandaki seçimi uyumun sancılı mı yoksa daha az sancılı mı olacağını gösterecektir. Almanya’da uyuma yönelik gelişmeler diğer Avrupa ülkelerine göre daha hızlı olurken, başka Fransa olmak üzere, diğer Avrupa ülkeleri zorlanmaktadırlar.
TÜRKİYE
Türkiye ekonomisi de benzer bir baskı altındadır. Bazı sektörlerin zorlanmalarının nedeni, aslında döviz kurlarının düşüklüğünden değil, emek maliyetlerindeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Türk parasının değer kaybetmesiyle emek maliyetinin göreli olarak düşürülmesi istenmektedir.
Halbuki, sorunun kökeni döviz kurları değil, emek maliyetleri olmaktadır. Ama, emek maliyetlerinden (özellikle ücretlerden) açıkça şikayetçi olmak siyasi olarak sevimli olmadığından, döviz kurlarını öne çıkarmak daha kolay olmaktadır. Bu konularda sendikalar da dikkatli davranmak durumundadırlar.
Özellikle Amerika’nın Çin parasının değerlenmesi gerektiğine yönelik yaptığı baskı da göreli olarak Çin’deki ücretlerin artmasını hızlandırmak anlamına gelmektedir. Döviz kurları işin kolayıdır. Zor olan ücretlerin göreli eşitlenme yönündeki dinamiklerin çalışmasını sağlamaktır.