2002-2005 yılları arasında hem yüksek ekonomik büyümeyi gerçekleştirirken hem de enflasyonu hatırı sayılı bir oranda düşürdük. Bu dönemde büyüme yüzde 7.3 olurken, enflasyon da yüzde 70’lerden yüzde 7.7’ye geriledi.
Şimdi enflasyon yüzde 9’un üzerinde gezinirken, ekonomik büyüme ise yüzde 5’in altına geldi. 2006-2008 yılları arasında ekonominin bazı parametreleri bir önceki döneme göre değişti. Üretimde verimlilik artışları hız keserken, 2001 yılında gerçekleşen reel ücret düşüşünün getirdiği avantaj kayboldu. Yabancı mali sermaye girişinde bir kesinti yaşanmadığı halde, enflasyondaki katılıklar öne çıktı.
Grafik 2001 yılı sonrası enflasyon-büyüme eğilimini açıkça ortaya koyuyor. Grafiğin sağ tarafından sola doğru giden ilk üç noktası büyüme artış eğilimindeyken, enflasyondaki hızlı düşüşü gösteriyor. Daha sonraki noktalar ise, enflasyon aşağı yukarı aynı düzeylerdeyken, ekonomik büyümenin giderek düştüğüne işaret ediyor.
VERİMLİLİK ARTIŞININ ÖNEMİ
Enflasyon hedefinin ilk yıllarında yaşanan başarısızlık enflasyon beklentilerinin katılaşmasının önemli bir nedeni oldu. Bu katılığı aşmak düşmekte olan ekonomik büyümeden daha fazla fedakarlık anlamına geldi. Bu fedakarlıktan kaçınıldı, hala da kaçınılıyor. Bir anlamda, ekonomik büyümeye engel olmamak için enflasyondan fedakarlık yapmak tercih edildi.
Bu tercih, başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de makro ekonomik açıdan tercih edilmeyen bir kısır döngüyü başlatıyor. Temel enflasyon düzeyi ne olursa oldun, ortalama enflasyonun yüksek gerçekleşmesiyle nominal ücret talepleri haklı olarak artıyor. Geçmişteki reel ücret düşüşlerinin telafisi öngörülüyor. Bu süreçte, enflasyonla mücadele daha da zorlaşıyor. Enflasyondaki katılık doğal olarak nominal, hatta reel ücretlere yansıyor.
Gelinen noktada, enflasyonla mücadele, katılaşmaya başlayan ücretlere rağmen olduğu taktirde, ekonomik büyümeyi de yakından ilgilendiriyor. Bu kısır döngüden çıkışın yolu üretimde verimlilik artışlarını hızlandırmak olmalı. Ürerimde emek verimliliği artışını hızlandırdıkça, enflasyonla mücadelede ekonomik büyümeden feragat etme mecburiyeti ortadan kalkabilecektir. Aksi taktirde, ekonomik büyümeyi tercih eden bir öncelikler sıralamasında, fiyat istikrarına ulaşmak mümkün olamayacaktır.
ESNEKLİK
Sanıldığı gibi, döviz kurlarındaki düşüş enflasyonun düşmesine neden olan bir etken değildir. Kurlardaki düşüş ya da istikrar, enflasyonla mücadelede ayak bağı olmayan bir gelişmedir.
Daha açık bir ifadeyle, döviz kurlarındaki fırlama enflasyon görünümünü bozmaktadır, ama aynı oranda kurlarda yaşanan düşüşler enflasyondaki düşüşü o denli desteklememektedir. Döviz kurlarının yükselmesi ya da düşüşünün enflasyon üzerine etkileri simetrik olmamaktadır. Bu nedenle de, para otoritesinin enflasyonla mücadeleye yönelik olarak kurlardaki düşüşü desteklediğini iddia etmek çok gerçekçi olmamaktadır.
Bu açıdan bakıldığında, üretimde verimlilik artışlarının reel ücret artışlarının gerisinde kaldığı bir dönemde, döviz kurlarındaki düşüş enflasyonla mücadeleye destek vermediği gibi, ekonomik büyümeyi de olumsuz etkilemektedir.
Bütün bu açıklamalardan işgücü piyasasının esnekliğinin önemi açıktır.