2001 Krizi’nden sonra Türkiye tam dalgalı kur rejimine geçti. Döviz kurlarına müdahalenin ancak, ne olduğu hala pek anlaşılamayan "kurlarda aşırı oynaklık" olduğunda söz konusu olduğu vurgulandı. Oynaklığın tanımı bir türlü yapılamadı.
Plana göre, Türkiye ekonomisi kalıcı istikrara kavuştuğunda, Avrupa Birliği kriterlerine iktisadi açıdan tam bir uyum içinde olacak. AB’ye tam üye olduğumuzda, Türk Lirası’nı ortadan kaldırıp Euro kullanmaya başlayacağız. O gün gelene kadar, Türk Lirası’nın değeri yabancı paralara karşı serbestçe dalgalanacak.
Konuya milliyetçi önceliklerle yaklaşılmadığı taktirde, planın itiraz edecek bir tarafı yoktur. Ancak, uygulanmaya çalışıldığı haliyle dalgalı kur rejimi tartışılmalıdır.
İSTİFÇİLİK
Dalgalı kur rejiminin özüne itiraz edilemez. Ekonomide tüm mal ve hizmet fiyatları "arz-talep eşitliği" ilkesine göre belirlendiğine göre, ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki değeri de "arz-talep eşitliği" ilkesi çerçevesinde belirlenmelidir. Ama, bir ülkenin parasının çeşitli nedenlerle kısa sürede değer yitirmesi söz konusuysa, ulusal para otoritesi olan biteni tribünden seyredemez. Ulusal paranın kısa sürede ekonominin diğer dengelerini tehdit edici boyutlarda değer kaybetmesi döviz piyasasına parasal otoritenin müdahalesini gerektirir. Bizde bu konu çok açık değildir.
IMF’nin kamuoyu ile paylaşılan son raporundan haziran ayında döviz kurlarının fırlaması karşısında IMF iktisatçılarının Merkez Bankası’nın döviz kurlarına müdahale etmek istemesine çok sıcak bakmamışlar gibi bir izlenim elde ediliyor. Öyle durumlarda müdahale edilmeyecekse, ne zaman müdahale edilecek? Döviz kurlarına müdahale söz konusu olmayacaksa, döviz rezervleri neden biriktiriliyor?
IMF’nin bu konudaki tutumu çok gerçekçi görünmemektedir. Özellikle, uluslararası sermayenin oldukça oynak olduğu dönemlerde, döviz kurlarının düşmesini önlemeye yönelik döviz biriktirmenin döviz kurlarının çıktığı durumlarda kullanılmaması ekonomileri çok farklı risklerin içine itip farklı spekülatif hareketleri de beslemektedir. Sonuçta, ekonomileri, uluslararası sermayenin hareketliliği karşısında hedef tahtası haline çevirmektedir. Döviz rezervi biriktirmek ülkelerin döviz istifçiliği yapması anlamına gelmektedir. Döviz rezervi biriktirmenin gelişmiş ülkelere borç vermekten başka bir işlevi kalmamaktadır.
MEMNUNİYETSİZLİK
AB’ye tam üye olan son on iki ülkeden yalnızca Slovenya bu yılın başında Euro Bölgesi’nin üyesi olabilmiştir. Diğerleri farklı nedenlerle Euro’ya geçmeyi erteleme durumundadırlar. Bu süreç içinde, paralarının değeri "dalgalı kur rejimi" içinde ciddi oynaklıklar göstererek makro ekonomik dengeleri bozmakta ve Euro’ya geçişi daha da zorlaştırmaktadır.
"Euro’ya geçene kadar dalgalı kur" sloganı kulağa hoş gelebilir. Ama, IMF’nin kafasındaki dalgalı kur uygulaması ülkeleri uluslararası sermaye akımlarının hedef tahtası haline getirmektedir. Sermaye piyasaları makro ekonominin en etkin ve önemli değişkenini esir almakta, makro ekonomik dengeler ise esir alınmış döviz kurlarının etrafında dalgalanıp durmaktadır.
Bu açıdan, dalgalı kur uygulamasının yeniden değerlendirilmesi önem kazanmaktadır. Aksi taktirde, uygulandığı biçimiyle dalgalı kur rejiminden memnuniyetsizlik giderek uluslararası sermaye hareketlerinden memnuniyetsizliğe dönüşecektir. Bunun dünya ekonomisine maliyeti çok daha fazla olabilecektir.
Önemli not: Bu eleştirinin bazı kesimlerin "düşük kur yüksek faiz" diye adlandırdığı olguyla hiçbir alakası yoktur.