TED Kulübü kortlarındaki Akbank Private Banking TED Open Tenis Turnuvası’nın daha ilk gününde kortları yabancılara terk edip, onları izlemeye başladık.
Son bir yılda gösterdiği müthiş performansla hepimizin umudu haline gelen Marsel İlhan ile diğer genç tenisçilerimiz Adem Özmeral ve Tuna Altuna daha birinci turda rakiplerine yenilerek elendi. Şimdi bu tabloyu görünce insan ister istemez üzülüyor ve akıllara şöyle bir soru geliyor:
"Bizim tenisçiler bu kadar mı kötü ki, daha ilk turda eleniyorlar?" Cevabını hemen verelim; hayır, alakası yok. Teknikleri, kondisyonları, yabancı tenisçilerle neredeyse aynı seviyede. Yabancılarla aramızdaki en önemli fark; "antrenman, antrenman, antrenman." TED Open’a gelen yabancı tenisçilerin antrenmanlarını sürekli izliyorum. Maçlarını bitirir bitirmez kulüp içinde bir boş kort bulup, en az 1-2 saat ilave antrenman yapıyorlar. Bizim tenisçilere bakıyorum, maçlarını biter bitmez "paydos" deyip evlerine gidiyorlar. Hatta kendilerinden çok daha iyi durumda olan yabancı rakiplerinin maçlarını bile seyretmeye tenezzül etmiyorlar.
Sabır ve süreklilik
Yine yabancıların antrenmanlarında gördüğüm ilginç bir noktayı ifade etmek istiyorum. Sahada iki kişi toplara vururken, o top aynı bölgede, aynı süratte en az 6-7 defa gidip geliyor. Yine dönüyorum bizimkilere bakıyorum; o top en fazla 3-4 defa gidip geliyor. Diyeceksiniz ki, "2-3 vuruş eksik olsa ne olur?" Çok şey olur. Çünkü bunun içinde "olaya bakış açısı" yatıyor. Bir sporcuda bulunması gereken en önemli özellikler sabır ve sürekliliktir.
Maalesef tenisimizde bu zihniyet devam ettikçe her yıl yüzbinlerce dolar döktüğümüz tenis turnuvaları, tenisseverlere sunulan hizmetten öteye geçmeyecektir. Esasen Bu anlattığımız eksikleri sadece tenisle sınırlandırmamak gerekir. Türkiye’nin diğer spor dallarında başarılı olamamasının da temel sebebi budur. Milyonlarca YTL harcayarak Pekin’e gönderdiğimiz sporcular düne kadar topu topu iki tane madalya alabildiler.
3 milyon dolarlık ekonomi
PROFESYONEL erkek tenisinin "üniversitesi" olarak nitelendirebileceğimiz ATP Tour’lar ve Grand Slam’lerin giriş sınavları TED Open tarzı turnuvalardır. Toplam ödülü 100 bin dolar olan TED Open ayarındaki diğer turnuvamız bu yıl ilk kez İzmir’de düzenlenen İzmir Cup’tı. Sadece kadın tenisçilerin katıldığı 200 bin dolar ödüllü İstanbul Cup ve daha küçük para ödüllü "Future" ve "Satellite" kategorisindekilerle birlikte Türkiye’deki turnuvalarda dağıtılan toplam para ödülü 610 bin doları buluyor. Bunların dışında, direkt para ödülü verilmeyen ancak kendine ait bir bütçesi olan Turkcell Legends Cup var. Bütün bu turnuvaların ekonomik değeri ise (sporcular ve idarecilerin otel, ulaşım, hakem, top gibi harcamalarının toplamı) yaklaşık 3 milyon dolar.
Peki biz bu kadar parayı ve emeği niye harcıyoruz? Sadece tenisseverlere hizmet sunmak için mi? Tabii ki hayır. Esas sebep Türk tenisçilere dünya sıralamasında yükselme imkanı sağlamak. Yukarıda bahsettiğimiz zihniyeti olumlu yönde değiştirebilirsek, bu turnuvalar esas amaçlarına ulaşmış olacak.