Trene yakışan müzik

Ankara Garı dün tam bir panayır yeriydi. Bir kere, 13 vagonlu, 340 metrelik Hürriyet Hakkımızdır Treni ilk kez bir perona sığabildi.

Trene yakışan müzik
Ankara’nın upuzun, modern garının her bir yanından başka bir müzik sesi, başka bir renk yükseldi.

Her şey biraz sakinlediğinde salon vagonda yazı yazmaya oturmuştum ki, konferans vagonuna geçmekte olan TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Ankara Temsilcimiz Enis Berberoğlu, Kurumsal İletişim Direktörümüz Temuçin Tüzecan girdi içeri. "Ne yazacaksınız" diye başıma dikildi Gökçek. "Bir ilk cümleye ihtiyacım var" dedim.

Tren, insan hakları treni ama Gökçek hemen kendi üslubuyla girdi konuya: "Şöyle başlayın. Ankara’ya gelir gelmez garın etrafını dolaştım..." Anladım, "Başkan çalışıyor" diyecektim. "Bana Cumhuriyet’in değerlerine saldırıyor diyorlar, altgeçit yapmışım!" diye devam etti. Pardon, altgeçitle cumhuriyet değerlerinin ne alakası vardı ki? "İşte ben de onu merak ediyorum" dedi.

Ben bu Ankara tartışmalarından çok anlamam; TCDD Genel Müdürü Karaman’a döndüm: "Güzel olmuş mu altgeçit?" "Evet" dedi. Peki Cumhuriyet değerlerine uygun muydu? "Tabii" dedi Karaman, "Cumhuriyet modernliktir, ister altta olsun, ister üstte!"

Neyse biz konumuza dönelim: Ankara Garı panayır yeriydi dedim ama düne asıl damgasını vuran, "Semaver Kumpanya Zil Zurna Ritm Grubu" oldu. Onlar aslında müzisyen değil, oyuncu. Ama çok yönlü oyuncular. Önce kendilerini geliştirmek için başlamışlar birlikte çalmaya, Birkaç yıldır profesyonel grup olmuşlar, Hıdrellez’de, Barışa Rock’ta ve özel etkinliklerde, açılışlarda çalıyorlar. Ama ne çalıyorlar! Kimsenin kayıtsız kalamayacağı, acayip harekete geçiren, coşturan, eğlendiren bir müzik.

Bir kısmı bizim tren insanı, Masal Masal İçinde’nin oyuncusu, kalanların çoğu da Semaver Kumpanya’da oynuyor. Yurtdışındaki örnekleri gibi, "başka şeylerle de ilgilenen" bir oyuncu grubu olmak için çıkmışlar yola. Kendi çalıp kendi söylemek, oyun oynarken başka gruba ihtiyaç hissetmemek için. İkisini birden yapınca etkinin ne kadar büyüdüğünü görüyorlar.

Tanıtayım sizlere: bas davul, zil ve çanda Sarp Aydınoğlu, bas davulda Öyküm Erdoğan, trampette Gülin Kılıçay ve Gökçe Gürçay, darbuka ve zilde Sibel Altan ve Ümit İlban, tjembede Bülent Çolak, basgitarda Okan Kaya ve trompette Serkan Çiftçi. Toplam 14 kişiler. Ama duruma göre 5’li ya da 20’li grup olabiliyor, parçalanıp eklenebiliyorlar.

Ben yaptıkları müziği trene çok yakıştırdım; çünkü tren de bir ritm aleti gibi. Sanıldığının aksine hiç de monoton olmayan ritmik bir müziği var trenin. Bazı sabahlar kalktığımda, içimden trenin geceki ritmlerini tekrarlıyorum ben: Tık tıktık, tıktık tık... İşte Zil Zurna da öyle. Sadece enstrumanlarını değil, dün mesela gardaki ayaklı kül tablasını, direkleri, hatta treni bile çalarak, tren müziği yaptılar. Yani yok öyle, bu ülkede sahne yok, oyuncu yok, enstrüman yok... "Önemli olan niyet" diyor Sarp, "her şeyi çalabilir, her şeyi yapabilirsiniz."

Zil Zurna, Gevende grubundan Gökçe Gürçay’ın şefliğinde oluşturuyor kendi parçalarını ama performans sırasında daha çok doğaçlama yapıyor. Bu, uyumla birarada olabilme yetenekleri olduğunu da gösteriyor. Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür’e bu yüzden de çok yakışıyorlar. Aklınızda olsun, Semaver Kumpanya ve Zil Zurna ekibi, İstanbul’da Kocamustafapaşa’da Çevre Tiyatrosu’nda bu yıl ekimden itibaren Tilbe Saran ile birlikte Bertholt Brecht’in Cesaret Ana ve Çocukları’nı oynayacak.
Yazarın Tüm Yazıları