TARZAN zor durumdadır. Yunanistan, bir ödeme sistemi krizi içindedir. Devlet, borçlarını zamanında ödeyememekte, fahiş faizi kabul ederek günü geçirmektedir.
Ülkeler kayık gibi batmaz. Ama genel kabul gören tanımlara göre Yunanistan batmıştır. Aynen 2001 yılındaki Türkiye veya Arjantin’in battığı gibi. Ama Yunanistan’ın durumu daha önce benzer krizlere giren ve kısa bir sürede krizden çıkan Malezya, Rusya, Türkiye veya Arjantin gibi ülkelerden çok farklıdır. Fark, Yunanistan’ın devalüasyon yapması gerektiği halde devalüasyon yapamamasıdır. Daha doğrusu, serbest piyasada değer kaybetmesine göz yumabileceği bir ulusal para birimi olmamasıdır. Üstelik Hazine’sine avans verip ödeme sistemini işletecek bir Merkez Bankası da yoktur. Bu yüzden nefes alamaz hale gelmiştir. Çünkü Yunanistan Euro bölgesindedir. Euro’yu da Avrupa Merkez Bankası basmaktadır. Yunanistan’ın para birimi, eğer Drahmi olmaya devam etseydi, Drahmi’nin değerinin düşmesine izin vererek, kamu borcunu negatif faizle döndürebileceği için kamu borçlarını reel olarak küçültebilecek, cari açığını kapatabilecek rekabetçi kura kavuşabilecekti. Buna karşılık Yunan halkı, hem servet hem de gelir kaybına uğrayacaktı. Kurtulmanın bedeliydi bu.
Avrupa Birliği, Yunanistan halkına şunu söylemektedir: AB’ye üye olduğunuzdan ve Euro Bölgesine kabul edildiğinizden bu yana, el atıyla gezmeye çıktınız. İmkânlarınız üstünde yaşadınız. Bu yüzden krize girdiniz. Üstelik bize resmen yalanlar söylediniz. Eğer sizi AB’ye almamış olsak paranız Drahmi olmaya devam edecekti. Böyle bir savurganlık krizinden de ancak servet ve gelir kaybına razı olarak çıkabilecektiniz. Şimdi siz paşa, paşa bu bedeli ödemeyi gönüllü olarak kabullenin, biz de sizi “Euro bölgesinden” çıkmaya mecbur kalmadan krizden kurtaralım. Akıllı olun, Drahmi’ye geri dönüp devalüasyon yapmadan size çok daha iyi bir çözüm öneriyoruz. Bu bizim için de ehvenişerdir.
Yunan hükümeti AB’nin bu teklifini kabul etmiş duruyor. Ama Yunan halkı, “kemer sıkmayı” kabul etmiyor ve “istemezük!” diye nümayiş yapıyor. Soralım: Bu nümayişler kime karşıdır? Başbakana mı, Avrupa’ya mı? Yoksa nümayiş yapanlar, kendi vatandaşlarına mı karşı tavır koymaktalar? Bazı Yunanlılar, Avrupa’nın paralarını ben yemedim, hangi Yunanlı yediyse, kemeri de onlar sıksın mı demektedir. Nümayişçiler bilinçli veya bilinçsiz “Ey Papandreou, benim gelirime ve servetime dokunma; git zenginleri sıkıştır. İşçiyi memuru ve esnafı ezme; gerekiyorsa servet vergisi koy mu diyor?”
Benim anladığım Yunan halkı, başbakanlarına değil, Avrupa’ya kafa tutmaktadır. Euro sistemini çökertme tehdidiyle “şantaj” yapmaktadır. AB’ye “siz vermeseydiniz, biz de bu kadar borca batık hale gelmezdik” demekteler. AB yardımlarıyla bizi baştan çıkardınız. Ortaya çıkan bu kriz adlı tosuncuğun babası olduğunuzu kabul edin ve paraları verin diyorlar. Bunu da elde edeceklerine kani oldukları için direniyorlar. Son Söz: Pabuç ucuzsa, kimse yalınayak dolaşmaz.