Al enflasyonu vur deflasyona

GEÇEN hafta gazetelerde siz de okumuşsunuzdur.

İktisat büyüklerinden Dünya Bankası Başkanı Robert B. Zoellick konuşmuş ve “Dünya, çok ciddi bir iktisadi kriz dönemine giriyor” demiş. Dünya Bankası Başkanı gibi dört okka unvanı olan bir kişinin dediklerini önemsememek mümkün değildir. Çünkü bu muhterem zat, dünyanın iktisadi krize girmemesi veya krizden çabuk çıkması için önlem alma sorumluluğunu taşıyan kişilerden biridir. Merakla beyanatını son satırına kadar hatmettim. Ama bu krizle ilgili olarak, kendilerinin yani Dünya Bankası’nın ne yapacağına dair bir bilgi alamadım. Zoellick, “Canım ben alt tarafı bir banka müdürüyüm. Önlemleri devlet adamları alır. Benim elimden bir şey gelmez” diyebilir. O zaman da devlet adamlarına alınması gerekli ve alınabilir önlemlerden bir seçenekler demeti sunmalı değil mi? Hayır onu da yapmıyor. İktisatçılara mahsus, kederli ve endişeli bir tonda konuşup hepimizi uyarıyor: Dikkat, kötü bir döneme giriyoruz! Sağ ol abi.

İŞ BAŞA DÜŞTÜ

Bu elim ve vahim durum karşısında, kendime “Ege! Çizmelerini giy, krizi anlatmak ve çaresini söylemek sana düştü” dedim. Allah utandırmasın.
1- Kriz, mal ve hizmet fiyatları ile mülk fiyatlarının birbirine paralele olarak artmamasından doğan bir “nominal (zahiri, görüntüde) dengesizlik” halidir. Özetle, varlık fiyatları enflasyonu, tüketici fiyat enflasyonunu, büyük oranda aşarsa kriz ortamı oluşur. Ortam bu hale gelince, bir bahane olur ve kriz çıkar. Buradaki anahtar sözcük “nominal”dir. Kriz düzetmesi de nominal olur. Yoksa ekonomiler her zaman “reel olarak” dengededir. Çünkü hiçbir şey, üretilmeden tüketilemez. Hiçbir borç, bir başkası tasarruf etmeden alınamaz.
2- Krizin ikinci sebebi, uluslar arası finansal dengesizliklerdir. Yani bazı ülkeler sürekli cari açık verir ve ufukta bunu kapatacaklarına dair bir emare gözükmezse, bir gün gelir, onların açıklarını finanse eden “alacaklı ülkeler” hadi artık borcunu öde diyebilir. O zaman el atıyla sefaya çıkmış olanlar, aniden yaya kalıp cefa çekmeye başlarlar.
3- Kriz çıkmasında fazlaca bir etkisi olmamakla birlikte krizlerin sonlandırılmasında sorun olan şey “kamu açıkları” ile “kamu borcunun” milli gelire oranın yüksek olmasıdır.

KRİZ NASIL BÜYÜR NASIL KÜÇÜLÜR

Bir hekim olan babam, en kötüsü “şeker hastasının verem olmasıdır” derdi. Beslense, şekeri artıyor, perhiz yapsa vücudunun direnci azalıyor. İktisadi krizler de böyledir. Hangi önlemi alırsanız alın bir yerde terslik oluşur. Tedavi, bilim olduğu kadar bir sanattır da. Krizleri, iktisadi buhrana dönüştüren politika “faizleri yükseltip, kemerleri sıkmakdır”. Kemerler sıkılınca, harcama azalır, milli gelir düşer, işsizlik artar. Daha beteri deflasyon sarmalı başlayabilir. Tuhaftır ama, aslında nominal bir dengesizlik olan krizlerin çaresi “düşük faiz ve enflasyon”dur. Tüketici fiyatlarının artması, yani şu bizim ağzından alev çıkan “enflasyon canavarı” bu durumda işe yarar. Enflasyon, kamunun, şirketlerin ve kişilerin nominal borçlarını reel olarak düşürür, üstelik varlık fiyatlarındaki şişkinliği “reel olarak” indirir. Milli geliri ve milli serveti yeniden dağıtır. Nominal dengesizlikleri, nominal olarak dengeye getirir.
Son Söz: Hiçbir önlem, kategorik olarak yanlış değildir.
Yazarın Tüm Yazıları