Salı günü, bizim gazetede Ateş Yalazan imzalı "Kaliteli Meclis’in sandalye komedisi" başlıklı bir haber vardı.
Bu gibi haberlerde sık rastladığımız üzre ve bu gibi olaylara da sık rastladığımız için haber yine "Aziz Nesin’lik olay" patlangacıyla verilmiş.
Kaçıranlar için; hikáye şu: Efen’im, Meclis’e ISO 9001 belgesi verilmesi nedeniyle düzenlenen törende renkli kumaşlarla süslenen sandalyelerden beşi kırıldığıiçin konuklar yere düşmüş. TBMM Başkanlığı, sandalyeleri aldığı firmayla sözleşmesini iptal etmiş.
Kendisi ateist olduğu için belki rahmetle anmamıza itiraz ederdi ama yine de öyle anmadan yapamayacağım, rahmetli Aziz Nesin’inkulakları çınlasın... Ki hayatımız her gün, "tam Aziz Nesin’lik" hikáyelerle geçtiği için zaten bolca çınlıyordur tahminim...
Döndüm dolaştım, onun "Bizim milletin yüzde 60’ı aptaldır" sözü konusunda nerede durduğuma karar verdim. Biliyorsunuz, Nesin’in bu sözü sarf ettiği için bir linç edilmediği kalmıştı. "Aaa vallahi adam haklı" diyenlerin yüzde 100’ü de o meşhur oranın yüzde 40’lık diliminde yer aldığına mıh gibi inanmıştı.
Şahsi duruşum şudur: Ben de "Adam haklı" diyorum. Ve bu cümleyi sarf etmekten, kendimi yüzde 60’lık aptal dilime dahil saydığım, iğneyi de çuvaldızı da kendime batırdığım için kesinlikle çekinmiyorum, utanmıyorum, gocunmuyorum.
Bir aklım olsaydı belki yürütebilirdim ama bırakın akıl yürütmeyi; 34 yıldır şu memlekette olan biten hiçbir şeye akıl erdiremiyorum. Basmıyor abi, n’apayım...
Her şeyin başında, bir ülkenin Meclis’i kalitesini ispat etmek için niye ISO 9001 belgesi alır? Kalkıp da TSE’nin kalite yönetim belgesinin flamasını göndere çeker?..
Ayrıca, "tam Aziz Nesin’lik" saçmasapan şeyler yaşamaktan bitap düşmüş bir millet, yaşadığı hayata bakıp da taş gibi belgesi var diye "kaliteli" bir Meclis tarafından yönetildiği mavalını hangi kulağıyla dinler?
Ekonomi dibe ha vurdu ha vuracak diye, milleti yine işsiz kalma korkusu sarmış durumda. Merkez Bankası’nın yandım Allah önlemleri bir yana, Başbakan’ın yoksulluktan yakınan işçiye "önlem" diye ne önerdiğini hatırlarsınız herhálde?: Zeytini tek lokmada yemeyiverin; kemire kemire, üç lokmada yiyin; hadi ananızı alın da gidin!
Pek üretken ve başta insan üremesi olmak üzere üretime prim veren Sağlık Bakanımız da son olarak, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı üzerine, tabii ki önce "ortada düşünüldüğü veya aksettirildiği gibi büyük bir salgın olmadığını" söyledikten sonra, konuyla ilgili önlem önerilerini açıkladı bildiğiniz gibi: Pantolonunuzun paçasını çorabınızın içine sokacakmışsınız efen’im!!!
Öyle diyor... Ve ister inanın ister inanmayın, bunu Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi Yaygınlaştırma Eğitimi toplantısında söylüyor: "Alınabilecek en önemli tedbir, vatandaşlarımızın kenelere karşı vücutlarının kol, bacak, ayakları gibi açıkta kalabilecek bölümlerini örtmeleri, çıplak ayakla yere basmamalarıdır. Özellikle tarımla uğraşan vatandaşlar pantolonlarını paçalarının içine soksunlar."
Büyük gururla da şunu ifade ediyor: Bu virüs yeni bir şey değilmiş, tee 2000 yılında, kendi hükümetleri hüküm sürmekteyken tespit edilmiş. "Bravo" diyoruz kendisine, altı yıl boyunca düşünüp de pantolon-çorap ikilisini bu şekilde bir araya getirme önlemini geliştirebildikleri için...
Aptal olsam gerek, kellemin yarısına aklar düştü, hálá olanı biteni anlamıyorum. Onun yerine, pek çok "icraatı" ve cankurtaran tadında önlem önerisini, sanki birileri bana "gerizekálı" diyormuşşeklinde algılıyorum. Herhálde öyleyim...
Her konuda kalitelerini konuşturan ileri gelenlerinden daha iyi mi bileceğim? Eh, milletin büyük bir oranının benim durumumda olduğunu da biliyorum. Ben hatta el artırıp, yüzde 80’i filan diyeyim...
N’apsam n’etsem içinden çıkamıyorum; Aziz Nesin’i rahmetle anıyorum. Ben aptalım Aziz Bey. Kabul ediyorum...