30’lu yaşların ortaları, gıcık bir dönemi hayatın. Hayat insanı istese de istemese de yetişkinliğe koşuyor; bünye kendini ehlileşmiş hayvan gibi hissediyor.
En fenası da insan, kendisini, annesine hak verirken, hatta onun, ömrü billah burun kıvırarak ve gözlerini devirerek dinlediği kimi cümlelerini kurarken yakalıyor.
Yine de bir yere kadar tabii...
Geçenlerde bir grup yemekteyken yine annemin açtığı telefon üzerine söylenmeye başladım.
Ben, málûm, alışveriş yapmazmışım; şöyle şöyle bir gömlekle şort mort görmüş; benim tarzımmış, vallahi hiçbir yerinde süs püs yokmuş, alsın mıymış?.. Hem geçen gün niye yine beni uyandıramamış; çok mu içiliyormuş, bu serseri hayat tarzı nereye kadarmış?.. Peki tahlilleri yine mi ihmal etmişim, sonuçlar ne olmuş?..
Benim tüm bunlara cevabım, "Anne Allah’ını seversen hiçbir şey alma, saçmasapan evhamlara da kapılma" oldu her zamanki gibi...
Olacak şey değil. 16 yıldır yalnız yaşıyorum. Kazık kadar kadın oldum. Geçen seneler içinde insan, şu "Bizim çocuk karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa, sonra tekrar sola bakıyor mudur?" triplerinin geçeceğini, en azından yumuşayacağını ümit ediyor. Yok abicim, bilakis, gittikçe kuduruyor.
Hayır, ablam bir tane torun da verdi kucağına; onunla uğraşıp oyalansana... Yok, bizimki elinde kumanda aleti modeli bir telefon, bilmem kaç şehir öteden, hálá hayatımı bir nizama oturtmaya çalışıyor.
Geçenlerde yine bu tonda söylenirken, bir kanka dikkatimi çekti; "Bak, ne ana-kızlar var, utan" diye... Yovita reklamından bahsediyor. Reklamda iki uyuz kadın tipi çiziliyor. Ana-kız bunlar... Efendim, bütün zevkleri ortakmış. Birlikte beyaz eşofmanlarını çekip koşuya çıkarlarmış... Aynı duygusal filmlerde sarılışıp ağlaşırlarmış... Kolkola verip alışverişe çıkarlarmış...
Ama ah, bir konuda anlaşamıyorlarmış... Valide Yovita’yı yemeyi tercih ederken, kızımız Yovita’yı içmeyi severmiş...
Bizim kanka televizyondaki deterjanla çitilenmişçesine beyazlardan beyaz kadınlara dikkatimi çektiğinde herhálde suratımda acayip bir ifadeyle reklamı izledim. O gün bugündür de insanın annesiyle sadece bir diyet mandıra ürünü üzerinde anlaşamıyor olması nasıl bir şeydir acaba meraklarında, derin tefekkürlerdeyim. Böylesine çatışmasız bir ana-kız ilişkisi, benim lûgatımda ancak ve ancak iki hasta ruha tekabül eder zira.
Benim annem, sigara içmez, çay içmez, kahve içmekten anladığı pişmiş süte bir küçük kaşık kahve karıştırmaktır; alkolü sevmez, mecbur olmadıkça kullanmaz, her yere yürür, mümkünse de yakın-uzak bilumum alışveriş merkezlerine...
Ben gözümü açar açmaz sigara ve kahveye sarılırım. En az iki büyük kupa koyu kahve ve birkaç sigara içmeden afyonum patlamaz. Akşam saatlerine kadar 10 küsur fincan kahve ve bilmem kaç gazlı meşrubat götürürüm. Sonra da büyük olasılıkla dışarıda yemek yer ve alkol fazına geçerim. Tuvalete bile taksiyle giderim. Alışverişten de düpedüz tiksinirim.
Sonunda dayanamayıp haset içinde annemi aradım: "Anne Allah aşkına ortak bir zevkimizi söylesene? Birlikte ne yapmaktan hoşlanırız biz? Hani düşününce aklına gelmez ya insanın... Biz seninle şahane eğleniriz de; ne yaparak eğleniriz, bak o aklıma gelmiyor?"
"Her şeyden önce, çok şahane babanı çekiştiririz" dedi, iyi mi...