İnandığınız mefhuma şu an ulaşılamıyor

Mefhumların biblosunu yapmak mümkün olsa, alıp şöminenin üzerine seyirlik bir güzellik olarak konulacak ne idealler var; paha biçilmez değerli eser misali: Aşk, özgürlük, sosyal güvence, adalet, demokrasi...

Hatta şömine üstü filan kesmez, müzelere yakışır diyeceğim ama onları da araklayıp yerine sahtelerini koyan çıkar diye korkar insan di mi?

Son günlerin harlı konularından biri müze talanları málûm. Harlı dediysek, bakmayın, önümüzdeki haftaya kadar tütmez o harın dumanı; ayrı...

Ya da şöyle bir şey olabilir belki: Bir süre, düzenli aralıklarla "Şu müzeden de şu yürüdü, bu müzeden de bu hüpletildi" haberi gelir ve konu direkt kanıksamaya bağlanır.

Şu geçtiğimiz beş-on günün bilançosu şu: Karun Hazinesi’nin en değerli parçalarından Kanatlı Denizaltı broşu çalındı. Sonra Kahramanmaraş Müzesi’ndeki gümüş sikkelerden 545’inin sahteleriyle değiştirildiğinin anlaşılması üzerine başlatılan soruşturmada, müzede güvenlik kamera sisteminin olmadığı ortaya çıktı. Mevzu anında "Ammmannn, Kaşıkçı Elması orijinal şıklığıyla Topkapı Müzesi’nde durduğu yerde duruyor mu?" endişesine kapılındı. Bakıldı, duruyor... Rahatlandı... Buna da şükür!!!

Ha tabii bir de bu arada, kamuoyu, Muğla Müzesi’ndeki tarihi eserlerin korunması amacıyla yerleştirilmiş güvenlik kameralarının bilgisayar bağlantısı olmadığı için kullanılamadığı konusunda "aydınlatıldı."

Muğla Valisi Temel Koçaklar, haberi doğruladı ve "Güvenlik kameralarının bilgisayar bağlantısı olmadığı doğru. En kısa sürede bilgisayar alacağız" dedi.

Şimdilik CAYDIRICI AMAÇLA olarak kullanıyorlarmış!!!

Bir caydırmış ki brrreh diyorum, anca bu kadar caydırır yani.

O sırada bir bilgisayar parasını denkleştiremeyen Valilik, Belediye, Müze İdaresi, mali kaynaklarını hangi imara açılmış koya kondurulmuş site ya da otele giden yol yapmak için kullanıyordu, o da meçhul yani...

Bu da nedir işte? Memleket hálleri... Hem Kaşıkçı Elması da yerli yerinde duruyor, e bizim ülkede hayat işte böyle fıkra tadındadır değil mi azizim? Işık hızıyla kanıksama kabiliyetini haiziz nasılsa... Eki eki gülelim bari...

Bizzat Cennet’in sınırları dahilinde yer aldığının "kanıtlandığı" topraklarda yaşıyoruz málûm...

Bizde her şey vardır abi...

Aşk, özgürlük, sosyal güvence, adalet, demokrasi...

Gerçi bilgisayar bağlantısı kurulmamış güvenlik kamerası modelidirler; ipler kimin elindeyse gidişatı ona bağlı, kimine göre tehdit sopası kimine göre caydırıcı kuvvet olarak tanımlanabilirler ve akıbetten yana sadece Allah’a emanettirler ama olsun...

DEĞİŞMİYOR

ŞİKÁYET EDİLEMİYOR

ADLİYEYE GİDİLEMİYOR


Meselá illá ki indirim uygulanabilsin diye namus saikini sittin sene TCK’ya eklememeye ahdetmiş canım yurdumda, töre saikiyle cinayetin cezası müebbet hapis olduğundan beri, ola ola ne olduğu iddia ediliyor bilin bakalım?

Van Kadın Derneği’nin raporunun iddiasına göre, ailesi tarafından suçlanan kadın, öldürülmek yerine intihara zorlanıyor. Çünkü töre cinayetinin cezası müebbet hapis ve Batman’ın ardından Van’da da dramatik bir şekilde yükseliş gözlenen kadın intiharı vak’alarında bunun büyük etkisi olduğu düşünülüyor.

776 kadının katıldığı araştırmaya göre kadınların yüzde 42,7’si görücü usulü, yüzde 30,7’si severek, yüzde 18,6’sı isteyerek evlenmiş. 10-15 yaş arası kadın intiharlarında, yani çocuk intiharlarında büyük yükseliş fark edilmiş. Bölgede ensest çok yaygınmış. Verdikleri eğitimlerde ve aldıkları başvurularda kadınların bununla ilgili çaresizliklerine şahit olunmuş: Değişmiyor, şikáyet edilemiyor, adliyeye gidilemiyor...

Vandallıkta çareler tükenmez. Caydırıcı kamera modeli caydırıcı TCK maddesi gözünü korkutan yurdum namus kumkuması, akrabası, hatta olur olur, kendisi tarafından tecavüze uğrayan kızı katledemezse, intihara sürüklüyor.

AKIL GÖZÜYLE GÖREN

İNSANLARLA İÇERDE

MUHABBETİ YEĞLERİM


Şimdilerde eşcinsel olduğu için herhangi bir şekilde hasarlı addedilmeyi ve "yırtmayı" değil vicdani retçi olduğu için askerlik yapmayı reddeden ve bu konuda çilelerden çile beğenen Mehmet Tarhan’ı savunan, isabetli, insani, haklı, harikûláde bir yazı kaleme aldığı için "halkı askerlikten soğutmak" suçundan 3 yıl ceza hapsiyle yargılanan Perihan Mağden ne diyor: "Ben düşüncenin suç olmaktan çıkarıldığı bir ülkede yaşamak istiyorum. Bana açılan ve hiçbir şekilde kastım olmayan bir iddiaya dayandırılan bu dava, yurdumuzda düşüncenin, düşünmenin, vicdani kanaatleri belirtmenin suç olmaktan çıkarılmasına herhangi bir katkıda bulunacaksa bu çileyi de hakikaten sevgi ve sevinçle çekerim."

Belli olmaz, yatar mı yatar... Pınar Selek, iki buçuk yılını içeride geçirdiği sekiz yıllık bir davanın ardından, kılıfına uydurulup "zamanaşımından" beraat etmedi mi? O sırada caydırıcı kameralar, bilgisayara bağlı olmadan öyle tatlı tatlı çalışmıyor muydu?

Valla diyorum ki Mağden, bugün "düşünce suçu"ndan içerigirerse, ben de her Allah’ın günü ona temiz çamaşır ve içiyor mu bilmem, sigara filan götürüp cezaevinin kapısında yatmazsam ya da kapıda arıza çıkarıp kendim de içeri girmezsem, en adi şerefsizim.

Sonunda álem bağlantısız caydırıcı unsur kameralarına kalacaksa, düşünmekten utanmayan ve vicdan ve akıl gözüyle gören insanlarla içerde muhabbet koymayı bin kere yeğlerim.
Yazarın Tüm Yazıları