Geçen akşam, gazetenin barında laflarken, konu kameraşehadetindeyaşayangiller programlarına geldi dayandı yine.
Bu mevzu üzerine dönen geyik, çiğne çiğne tükenmiyor.
Birincisi, her seferinde garabette el artırıldığı için şaşırmanın sonu gelmiyor.
İkincisi de illá ki her ortamda, durumun vehametine yeni uyanmış bir konu cahili çıkıyor.
Gözleri faltaşına dönmüş bir hálde; ‘Biliyor musunuz vaktiyle dinozorlar varmış’ dercesine; ‘Yav, bu programlar çok acayipmiş’ şeklinde lafa giriyor.
İşte barda otururken de bu model bir arkadaşımız; ‘Şu, Annem Bizi İster Mi, ne acayip bir şey yahu!’ diye lafa girdi.
Biz ağzımızdaki içkileri püskürdük háliyle...
Başlığın altını kafamıza göre döşendik sonra.
Gelin, damat bir olmuşlar, kendilerini valideye beğendirme gayretindeler meselá...
Bu versiyonda kadın, kendi evladını da istemiyormuş meselá...
Kızıydı, oğlanıydı, özetle evlat, sırf anası kendisini sevsin diye, hani belki ‘elektrik’leri tutar da bizim valide arada kaynatıp beni de sever diye, kendine eş aramaya koyulurmuş meselá...
Sonra sonra Semra Hanım’ın bilmem kaç kişinin gözünün önünde, oğlusu Ata’nın nasıl bir gerizekálı, ne derece cibiliyetsiz bir zibidi olduğunu söylediğini, çocuğa nasıl ağız dolusu hakaret ettiğini hatırladık, ve neden olmasın aslında; gayet uygun da düşebilir diye düşündük.
Annem bizi ister mi?..
İyi format valla...
‘Kanalın birine önersek mi ne?’ derken derken...
Rüya gibi bir dönemin geride kalabileceğine dair sinyal çaktı RTÜK.
Kimileri sonradan kaptırdı; ben bu gönüllü teşhirci programlarını teee ilk BBG’den beri izliyorum.
O kadar uzun süre takılınca, bünye kaldırmıyor, arada bir mola almak gerekiyor.
Nitekim bir süredir hiiiç bulaşmıyorum.
Geçenlerde şöyle bir yoklayayım dedim ki o da ne?
Göz açıp kapayıncaya kadar ortam kudurmuş.
Bünyeyi yokladım, yok, hakikaten takip edemiyorum.
Hangisinin kuralı nedir, hangisinde kim neyi, kimi, ne için, hangi kriterlere göre seçiyor?.. Halk bu duruma interaktif olarak hangi aşamada katılıyor?.. Ödül ne, bu yarışmanın baş-psikopat-rolünü kim kapmış?..
Kaçırmışım yani... Gemi açılmış, tren kalkmış yani...
Fakat ne olursa olsun, bir durum báki olduğu için yabancılık da çekmedim bir yandan.
Kim daha çok çemkiriyor, böğürüyorsa, karşısındaki insanlara ve evin demirbaşlarına daha sert girişiyorsa, favori eleman olarak öne çıkıyor.
Ortam süper, jilet süper...
Kendini jiletleyen jiletleyene... O kadar, o kadar abuk subuk, o kadar hastalıklı bir durum ki hani neredeyse gülesi geliyor artık insanın.
Bu kadarına da yuh yani diye diye...
Sakata da aynen böyle geliyoruz ama zaten, değil mi?
Onlar ekranın bir yanında kafa göz kırmacasına birbirlerine girişecek, biz oturduğumuz yerde ‘eğleneceğiz.’
Anlaşma bu...
Yine: Derken derken...
İşte, haber patladı: Bütün kanallarda RTÜK Başkanı Fatih Karaca, dön dolaş bütün kanallara beyanat vererek, bu gibi programların bundan böyle yayınlanmayacağını anlattı.
RTÜK’ün yine memleketin namusunu kurtaracağı tuttu ki, ne zaman böylesi bir durum nüksetse, ülkenin sansür tarihi vatandaşın gözünün önünden Necefli Maşrapa gibi geçiyor.
Ben ki bu programlardan dolayı hakikaten mide spazmı, beyin humması geçirmiş, üzerlerinde derin ‘N’olucak bu dünyanın gidişatı? Ki, memleketin háline değinmeyi yekten reddediyorum’ şeklinde düşünce mesaisi vermiş bir insanım.
‘Yedik boku’ diye düşündüm. ‘Yakın gelecekte, kalkıp bu programları savunma háline düşmeyi bile yazmış olabilir kader.’
Nereye tüküreceğini bilemez insan.
Bakın şimdiden ezber dağıldı: Sakal ve bıyık arasında ne vardı?
Korkunç. Allah aşkına bir düşünün: Fatih Karaca, Semra’anım’a karşı...