Bu aralar görünmez bir elin ısrarcı parmağı "fast forward / ileri sarma" tuşuna basılı kalmış gibi akıyor zaman... Her gün sanki ömrün son günüymüş de hayat, göz önünden film şeridi gibi geçiyormuş... Ama ömür de kelebek ömrüymüş ve her akan film, bir tek günün öyküsüymüş...
Sabah ne zaman oluyor, akşama ne ara dönüyor, aradaki zaman neremize kaçıyor? Eh, insan o akselerasyona bir kez kaptırmaya görsün,
amok koşucusundan beter bir şeye dönüşebiliyor. Mümkün olsa kendimi bile zaplayacağım. Hatta mümkün olsa, en önce kendimi zaplayacağım. Gelin görün ki bizim kumandamız başkasının elinde. Ben de ne yapayım, yine TV kumandasından medet umuyorum. Bu haftanın kliptomanı, yüksek müsaadenizle huzura, bir zap senfonisi şeklinde geliyor...
Seden Gürel & Keremcem
Ters açıdan küçük bir aşk masalı
İki gün sonra dolu dolu 34 yaşını idrak edecek bir kadın olarak -benim başıma geleceğine hiç ihtimal vermezdim ya, versem iyi edermişim- resmen Aysel Gürel tonundan çalar oldum. Bugüne -bugün çocukluk yaşlarını saymazsanız- benden en az 10 yaş büyük olmayan erkeklere gözümün ucuyla bakmış değilim. Fakat biz o "bugüne bugün"e artık "bugüne dün" diyelim dilerseniz, zira kadınların yaşı ilerledikçe gözünün kıyı-kenar kıtır delikanlılara kayması, meğer taş gibi bir gerçeklikmiş. Söylerlerdi, inanmazdım. Yani inanırdım da?.. Dedim ya, kendime kondurmazdım. Oluyormuş azizim. İlk gençlik yaşlarımda Sezen Aksu-Özdemir Erdoğan düetinden dinlediğimiz ve şahsen hayatımın soundtrack’inde "Top 100" arasına rahat koyacağım şarkılardan biri olan Küçük Bir Aşk Masalı, şimdilerde "ters açı"dan bir icrayla müzik kanallarında dönüyor ya, şahsen mükemmel zamanlama mı, mukadderat mı, ne diyeyim bilemedim. Seden Gürel ve Keremcem’in düet performanslarından oluşan maxi single’ın çıkış parçası olan Küçük Bir Aşk Masalı cover’ında Özdemir Erdoğan’ın "olgun" sözlerini terennüm etmek Seden Gürel’e, vaktiyle Sezen Aksu’nun "Yaşımız genç diye hakir görme, bizimki de yürektir, sever" tadındaki sözlerini seslendirmek de Keremcem’e düşüyor.
Bir olgun kadın-genç erkek aşkı, Kubilay Kasap’ın yönettiği sade bir kliple huzura geliyor. Seden Gürel ve Keremcem, zamanlama hatasından mustarip bir aşkın, zamanı aşmış, modası geçmez şarkısını, orkestra elemanlarını görmezden gelecek olursak, soyutlanmış, romantik bir ortamda, birbirlerinin gözlerinin içine bakarak söylüyor.
Güzel bir noktaya parmak basılmış. Olgun kadınların genç erkeklerle aşka düşme hakkı engellenemez. İki günde bir genel af ilan edilen bir ülkede, ayıptır yani, bir tek aşıklara genel af çıkmıyor. Esefle karşılıyoruz, insan hicap duyuyor. (Bakalım 54’ümüzde ne hállere düşeceğiz!!!)
KUTSİ
Klip aleminin yeni ressamı
Pop şarkıcılarının komple sanatçı olma iddialarından kaynaklanan bir durum mudur bu bilemem ama klip áleminde, ressam rolüne soyunan şarkıcıların kliplerinden ayrı bir kategori oluşturmak herhálde pekálá mümkündür. Sibel Alaş’ın, Cenk Eren’in filan ardından şimdi de ikinci albümü Sanane’den klip çekilen üçüncü parça olan Geçer’de, Kutsi, elinde fırça, bir evin duvarına, sevdiği kadının portresini yapıyor.
Kutsi, piyasada parlayan "yeni" erkek sanatçılarda addettir ya; ya Tarkan’a, ya Mustafa Sandal’a ya da Kenan Doğulu’ya benzetilmek, işte o anlamda Kutsi, Mustafa Sandal klonu muamelesi görüyor. Şahsen kendilerinin şimdiye kadar Petek Dinçöz’le tango yapmak haricinde bir dans ilahı edasıyla kıvırttığını görmüş değilim. Müzikal açıdan nesi benziyor, onu da anlayabilmiş değilim. İlk klibinde taktığı gözlüklerin payı olsa gerek...
Anladığım kadarıyla Kutsi Bey’in seveni bol ve röportajlarında da hakikaten gayet düzgün, iyi bir insan intibaı bırakıyor kendileri; Allah sevenine bağışlasın. Haricinde, ne diyeyim bilemedim. Ben başka bir noktaya takılıyorum. Maazallah Kenan Evren, bu kliplerin dolmuşuna binip "aktif politika yapamadık, bari müzik piyasasına bulaşalım; popçuların ahkámları eski cumhurbaşkanlarınınkilerden daha ciddiye alınıyor" hesabına demo filan yapmaya kalkar mı dersiniz? Ammman abi, tahtaya vurun...
DENİZ SEKİ
Yürüyün be ablalar
Deniz Seki, kendisini ampulü icat etmiş filan gibi hissediyor olsa gerek. Zira bu "kız arkadaşlarıyla álemlerde dağıtan abla klipleri"ni iyi tutturdu. Akıllı kadın Allah için. Yeni bir damar aramaktansa, mevcut durumu "geliştirmeyi" yeğliyor. Kötü mü yapıyor? Haşa... Kız koleji mezunu, hayattaki en büyük zevki kız arkadaşlarıyla cozutup efkár dağıtmak olan bir kadın olarak, iki elim havada; teslim olmuş vaziyetteyim. Süper damar; ne diyeyim...
Deniz Seki Hanımefendi’ye bayılmamama ve yine bir dişi kanka tayfasıyla bir sofranın etrafında bünyeyi alkole bandıra bandıra söylediği, söz ve müziği kendisine ait olan Ağlamak Yok, düpedüz arabesk bir parça olmasına rağmen, ekranın karşısında "Yürüyün be ablalar!" diye nara attığım bile oluyor.
Seki, Masal’dan sonra el artırıyor ve Ağlamak Yok’un, Pera Palas’ta, Mert Baykal’ın yönetmenliğinde çekilen klibinde, Çamlıca Kız Lisesi’nden beş okul arkadaşıyla birlikte rol alıyor. Tekrar etmek isterim: Aklını seveyim... Hem iş hem eğlence dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Bir kenarda kamera çalışadursun, sen beş lise arkadaşınla birlikte bir yandan demlen, bir yandan çal, söyle, eğlen... Vallahi şapka çıkarıyorum.
Şimdi sessizce dağılalım lütfen. Sizin program nedir bilmem; bendeniz, bizim kızlarla buluşup áleme akmaya gidiyorum.