Açık kadınlar için dualar

Elimde Ayşe Yücelen imzalı, ‘Açık Kadınlar İçin Dualar’ isimli bir kitap var. Başından sonuna kadar taradım, kavramaya çalıştım, sağa sola da sordum fakat açıkçası anlamakta bir miktar zorlandım.

Hani abdestsiz de edilebilir dualar mı kastedilmiş, başı kapalı kadınlar bunları zaten ezbere biliyordur, konu cahilleri de bilgilensin diye mi düşünülmüş?..

Vardır elbet bir bildikleri...

Allah’ın hikmetinden sual olunmaz, ağanın ve yazarın eli tutulmaz...

Neyse işte...

Benim durduğum yer belli.

Allah’ın kullarını başının değil yüreğinin açık olup olmadığına göre değerlenmeye aldığına inanıyorum...

Bir de tabii kendisini vesile ederek, adını anarak üretilmiş abuk sabuk hurafelerle bayağı bir eğlendiğini tahmin ediyorum... (IV. Murat misali her yerde içki servisini yasaklamaya çalışanların türban söz konusu olduğunda yasaklarla iftihar edilemeyeceğini söylemesi de ironik açıdan az eğlendirici değil hani...)

İNANIYORSAM KEL KORKUDAN DEĞİL

Şimdi Allah ile eğlence kelimesini aynı cümle içinde kullandım diye galeyana geleceklere, cehennemde nasıl da cayır cayır yanacağım konusunda saydıracaklara da şöyle söyleyeyim: Ben Allah’a inanıyorsam, kel korkudan inanmıyorum. Hayatın sunduğu mucizelere duyduğum hayranlıktan dolayı inanıyorum.

Benim inandığım Allah, çatık kaşlı değil, güleryüzlü.

Ve verdiği her cana da aynı gülücükle baktığından eminim. Yani meleklerinin insanoğlunun tekelinde olduğunu hiç zannetmiyorum.

Ayşe Yücelen, kitabın ‘Allahım bana sabır ver ama çabuk olsun!’ başlıklı bölümünde, ettiği duaları hemen kabul olmayınca isyan edenleri eleştiriyor.

Haklıdır...

Yine de...

İşte...

Ben de Allah kuluyum ve Orhan Baba’nın son derece isabetli tespitiyle: Hatasız kul olmaz...

Tam bu noktada, huzurlarınızda bir dua edeceğim ama sonuna sabırsızca eklemekten de kendimi alamayacağım: Allahım, sen ihtisasını senin belletilerin üzerine yapmış kimi akademisyen kullarına ekstradan akıl fikir ver ama lütfen çabuk olsun!

Şemdinli’deki olaylar, AİHM’nin türbanla ilgili kararı filan kesmediyse, haberdar olmayanlar için gündemin biraz da Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker’in, kuyuya attığı bir taşla meşgûl olduğunu aktaralım.

Konya DHA’dan Kerem Pulgat’ın haberinden öğrendiğimize göre Çeker, ‘Köpek beslenen eve melek girmez’ buyurmuş.

‘Son dönemlerde evde köpek beslemenin moda háline geldiğini’ dile getiren Profesör diyor ki:

‘Her ne cins köpek olursa olsun, evin içinde beslenmemeli. Köpek beslenen eve Cebrail dahil hiçbir melek girmez. Meleğin girmediği eve şeytanlar dolar. Şeytanların bulunduğu yerde fesat ve huzursuzluk hakim olur. Köpek beslenen evde biri ölürse, onun canını almak için Azrail bile o eve gelmez. Evin içine girmeden o kişinin canını alır ve geri gider. Köpeğin bahçede beslenmesi meleklerin girmesine engel olmaz.’

MELEK HAYVANSEVER SURETİNDE OLABİLİR

En iyiniyetli tahminim, Çeker’in bu sözleri, köpeklerin bahçeli evlerde daha mutlu olacağını belirtmek için sarf ettiği yolunda olabilir.

Bundan birkaç yıl önce Korukent’te bir apartman dairesinin balkonunda Saint-Bernard beslendiğini gözlerimle gördüm meselá.

Hakikaten günah... Köpeğe yapılan zulüm günah...

Akrabaları karlı Alp dağlarında kızak çeken, midilli ebadında bir köpeği, İstanbul yazında avuç içi kadar balkona hapsetmenin sadistlikten öte herhangi bir açıklaması olabilir mi, olamaz...

O köpeğin oradaki zavallı hálini bir süre izledikten sonra şikáyet edecek yetkili merci soruşturmaya başlamıştım ki sanırım melekler bizzat olaya el koydu.

Gidip o köpeği kurtardılar sonradan.

Melek, duruma el koyan hayvansever suretinde görünmüş de olabilir tabii; ayrı...

Fakat bu doğruysa, yani Çeker’in kolladığı köpeklerin refahıysa bile bir akademisyenin, bir profesörün, insanları öcü muhabbetiyle ‘uyarması’ nasıl bir şeydir?

Konya’daki Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerinin konuyla ilgili açıklaması şöyle: ‘Hadis kaynaklarında peygamberimizin böyle bir ifadesi olduğu rivayet ediliyor. Ancak bundan neyi kastettiği açık değil. İslamiyet’te köpeğin evin içinde bulundurulmasında hiçbir sakınca yok. Köpek beslenen eve meleklerin girmeyeceği yönünde bir hüküm vermek ise çok yanlış.’

Zekeriya Beyaz ise yine patlatmış: ‘Cebrail, peygamberlere vahiy getiren bir melek, bizim evde ne işi var?!’

Belli mi olur, belki Orhan Çeker ile ailecek görüşüyorlardır.

Kendileri hangi koşullarda nereye gidip gitmeyeceği konusuna bu denli hakim olduğuna göre?..

BİZİM ALEME BURNUNU SOKAN TOBERMORY

Serbest çağrışımın dalağını yaracağım ama bu haber üzerine benim aklıma niyeyse Saki adıyla bilinen İskoç yazar Hector Hugh Munro’nun meşhur kedi kahramanı Tobermory düştü.

Okumayanlar varsa: Tobermory, şahane bir, şahsen en sevdiğim Saki hikáyesidir.

Tobermory, sizden dekoder olmasın, insanların gerçek yüzlerini ortaya koyan, şahane bir tiptir.

Kedidir medidir ama zehir gibi zekidir ve bilimadamı Mr. Appin’in 17 yıllık çalışmasının neticesinde miyavlamanın ötesinde dile gelmiştir. Mükemmel bir İngilizce’yle şakır şakır konuşmaya başlamıştır.

Appin, yarattığı mucizeyi, bir akşam yemeği sırasında aristokrasiden kırılan koket bir kalabalığa sunar.

Ve Tobermory ağzını bir açar ki o açış...

Oradaki insanların birbirlerinin ardından söyledikleri şeyler iyot gibi açığa çıkar. Kimsenin birbirinin yüzüne bakacak háli kalmaz.

Ama işte, insanoğlu pişkindir. Bir süre sonra yine allım güllüm canım cicim hayatlarına döneceklerdir.

Olan birkaç gece sonra bahçede ölü bulunan Tobermory’ye olur. Hayvan háline bakmadan, insan álemine burnunu sokar mısın, olacağı budur.

Muhteşem hikáyedir. Hararetle tavsiye edilir... Anlayana...

Hayvanlar şöyle dursun, ofis bitkileri filan dile gelse diyorum. Kapalı kapılar ardında duydukları şeyleri bir bir anlatsalar.

Hani kim takiyeci kim özü sözü bir; kim yasakçı, kim özgürlükçü; kim gerçek mümin, kim kendine Müslüman; kim dünyayla entegre olmak, çağı yakalamak istiyor, kim güneş ve yıldızlar kendi çevresinde dönsün, zaman onun keyfine göre, gerekirse geriye doğru aksın istiyor bilsek...

Kimin sözüydü o; ‘İnsanları tanıdıkça köpeklerimi daha çok seviyorum’ diye giden?

Bazı şeyleri duydukça, Tobermory gibi birkaç kedi olsa da oturup onlarla muhabbet koysak diye düşünüyor, ofur pufur hayıflanıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları