16 Ağustos 2001
Dünkü yazımda kolesterol ilaçları ve yan etkileri konusunda açıklamalar yapmıştım. Kandaki kolesterol düzeyinin oldukça başarılı olarak düşürülmesini sağlayan ve böylece on binlerce insanı kalp krizi, kalp ameliyatı ya da kalp nedeniyle ölümden koruyan statin grubu ilaçların da çok seyrek olmakla beraber bazı yan etkilerinin olabileceğinden bahsetmiştim.
Yan etki nedeniyle ortaya çıkabilen sorunlardan biri rabdomyolizis adı verilen kas hasarı. Bu tabloda kas hücreleri hasarlanarak kana karışabiliyor. Şiddetli kas ağrısı, kaslarda hassasiyet, halsizlik, güçsüzlük, yüksek ateş, idrarda renk koyulaşması, bulantı, kusma gibi şikáyetler görülebiliyor. Kas ağrısı bazı kas gruplarını ilgilendirebildiği gibi, tüm vücut kaslarında yaygın olarak da görülebiliyor. En sık etkilenenleri, bacak kasları. Bazı vakalarda kas hücresi hasarı çok ileri boyutlarda olduğu için parçalanan hücreler böbrekleri tıkayarak böbrek yetersizliğine ve hayati tehlikeye yol açabiliyor.
Bu çok nadir olmakla beraber, rastlanan vakalardan 31 tanesinde Bayer firması tarafından üretilen cerivastatin adlı etken maddenin bulunması üzerine, firma bu ilacı piyasadan çekme kararı aldı.
Bayer'in ürettiği cerivastatin, değişik ülkelerde Baycol veya Lipobay adıyla satılıyor.
Tıpta fatal rhabdomyolysis adıyla adlandırılan bu tablonun cerivastatin adlı ilacı kullanan kişilerde görülmesi, özellikle gemfibrozil adlı bir başka kolesterol düşürücü ilaçla birlikte kullanılması halinde sıklaşıyor. Hastalık tablosu ayrıca yüksek doz ilaç kullananlarda ve yaşlılarda da görülmüş.
Bayer, Japonya dışındaki ülkelerde bu ilacı, yeni çalışmalar yapılıp ilaçla ilgili durum kesinliğe kavuşturuluncaya kadar piyasadan çekti. Japonya'da gemfibrozil içeren bir ilaç bulunmadığı için, birlikte kullanım söz konusu olmadığından piyasadan çekmeye gerek görülmemiş.
Bayer'in cerivastatin içeren ilacı, ülkemizde Lipobay adıyla satılıyordu. Bu ilacı, özellikle yüksek dozda ya da ülkemizde Lopid adıyla satılan gemfibrozil içeren ilaçla birlikte kullanan kişilerin, şiddetli kas ağrısı, ateş, halsizlik ve koyu renk idrar gibi belirtiler göstermesi halinde doktorlarıyla görüşmelerinde yarar var.
Yazının Devamını Oku 15 Ağustos 2001
<B>KALP </B>ve damar hastalıklarının oluşumunda etkili rol oynayan kolesterol, bazen diyete bağlı olmaksızın da yüksek bulunabiliyor. Doktorlar, böyle durumlarda kolesterol düşürücü ilaç öneriyorlar. Ancak hastaların bir kısmı 'o ilaçların çok yan etkisi varmış' diyerek kullanmak istemiyorlar.
Kolesterol düşürücü ilaçlar arasında son yıllarda en yaygın olarak kullanılanları, statin grubu olarak adlandırılan ilaçlar. Bu grupta lovastatin, pravastatin, simvastatin, fluvastatin, atorvastatin ve cerivastatin içeren ilaçlar, değişik ticari markalarla satılıyor. Statin grubu ilaçları her gün dünya üzerinde milyonlarca insan kullanıyor. Uzmanlar yaptığı araştırmalarda, bu ilaçlar sayesinde her yıl binlerce kalp krizinin, binlerce kalp ameliyatının ve yine binlerce kalp nedeniyle ölümün önlendiğini ortaya koydular.
Statinler bu koruyucu etkilerini kandaki kolesterolü düşürerek sağlıyor. Kötü kolesterol denilen LDL kolesterol düzeyi, statin kullanımı ile yüzde 20 ile yüzde 60 oranında düşme gösteriyor.
Statinler bu denli çok ve çoğu kişi tarafından rahatlıkla kullanılıyor. Buna karşılık yan etki gösterdiği kişilerin sayısı çok düşük. Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Myron Leibhaber yaptığı çalışmalarda bu ilaca karşı aşırı duyarlık gösteren kişilerin oranının binde bir olduğunu ortaya koydu. Bir çeşit alerji benzeri bir durum olan bu aşırı duyarlık, genellikle yüksek dozlarda ortaya çıkan bir durum. AIDS tedavisinde proteaz inhibitörleri kullanırken statinlerin de alınması halinde, statinler vücutta birikerek sorunlar görülebiliyor.
Kaslarla ilgili yan etkilerden de bahsediliyor. Rabdomiyolizis adı verilen bu durumda, kaslarla ilgili hasar görülüyor, böbrek kanalları tıkanıyor ve ölümcül durumlara yol açabiliyor. Ancak bu durum çok nadir. Dr. Leibhaber şimdiye kadar 50 hasta görüldüğünü belirtiyor.
Sindirim sisteminde hafif yan etkiler görülebiliyor ancak bunların çoğu ilacı kesmeyi gerektirmeyecek düzeylerde. İlacı kullanırken karaciğer enzimlerinde aşırı yükselme görülürse, ilaç dozunu azaltmak ya da ilacı kesmek gerekebiliyor.
Johns Hopkins Üniversitesi Prevantif (önleyici) Kardiyoloji Bölümü Başkanı Dr. Roger Blumenthal ‘‘Statin kullanan yüz kişiden beşinde yan etki görülebiliyor, bunların çoğu ilacı kesmeyi gerektirecek düzeyde bile değil, buna karşılık ilaç kullananlar çok daha az oranda kalp hastalığı, krizi ya da ameliyatına maruz kalıyor veya ölüyor’’ diyor.
Dr. Blumenthal, statin grubu ilaçların, kalp ilaçları grubunda aspirinden sonra dünya üzerinde en çok araştırılan ve en güvenli ilaçlar olduğunu ve doktor kontrolünü ihmal etmemek şartıyla rahatça kullanılabileceğini de belirtiyor.
Yazının Devamını Oku 14 Ağustos 2001
SİGARA ve kalp hastalığı ilişkisini konu alan yazınızı okudum. Ben bu yazınızın kopyasını bütün arkadaşlarıma verdim. Bu sayede iki arkadaşım daha sigarayı bıraktı. Bu yazıda sizin ele almadığınız bir konuyu daha duydum. 20 yıldan daha uzun süre sigara içen bir kişinin vücudunda 7 kg katran biriktiği söyleniyor. Bana bu konuda da bilgi verir misiniz?
Semih Oktay / İstanbul
Arkadaşlarınıza sigarayı bıraktırma yönündeki çabalarınızı kutlarım. Bu onlara yapılmış olan en büyük iyilikler arasındadır. Çabalarınızın devamını dilerim.
Sigaranın biriktirdiği katran konusuna gelince, bu yazıda bunun ele alınmaması, tütünde bulunan katran ile kalp hastalığı arasında önemli bir ilişki bulunamamasındandır. Katran, öncelikle akciğer kanseri olmak üzere mesane ve böbrek kanseri gibi tümöral hastalıklarla kronik akciğer hastalıkları konusundaki riskleri arttırır.
Kaç yıl sigara içince vücutta ne kadar katran birikir konusuna gelince, öncelikle bu kadar katranın vücutta sabit kalmayacağını bilmekte yarar var. Her sigaranın tütün cinsine göre içerdiği katran miktarı farklıdır. İçilen sigara ile solunum yollarına ulaşan katran, solunum yollarının içindeki titrek tüyler tarafından yakalanıp solunum yolundan dışarı atılmaya çalışılır. Ancak sigara içilmesi bu tüylerin hareketlerini felç ettiği için vücudun kendini temizleme işlemi durur. Bu kez zararlı maddeler emilerek kana karışır. Öncelikle böbrek olmak üzere vücudun diğer sistemleri tarafından vücuttan uzaklaştırmaya çalışılır. Ne var ki bu zararlı maddeler geçtiği her yeri tahriş ederler. Örneğin çok sigara içenlerde böbrek ve mesane kanserlerinin çok görülmesi bu nedenlere bağlıdır.
Solunum yollarına geri dönersek, uzun süreler boyunca tahriş olan iç çeperlerdeki hücreler tahrip olmaya başlar. Bu durumda vücudun kendini temizleme işlemi, sadece balgamla zararlı maddelerin atılması şeklinde gerçekleşebilir. Solunum yollarının kendini temizleme işlemi durduğu için sigara içenler sadece sigara nedeniyle değil, çevredeki toz, duman, hava kirliliğ gibi etkenlerden de, sigara içmeyen kişilere oranla daha fazla zarar görür. Tahrip olan ve sürekli tahriş olmaya devam eden hücrelerin kanserleşme potansiyelleri çok yüksektir.
Bu bilgilerden sonra, söz konusu edilen 7 kg. katranın vücutta sabit kalmayıp, vücuda girdiği ve çeşitli yollardan atıldığı anlaşılıyor sanırım. Ancak bunun atılması vücudun bundan kurtulduğu ve zarar vermeyeceği anlamına gelmesin, vücutta kaldığı sürece ve atılma işlemi sırasında tahribat yaptığı ve sigara içmeye devam ettikçe tahribatın süreceği hatırdan çıkmamalı.
Yazının Devamını Oku 13 Ağustos 2001
BEN 22 yaşında bir gencim. Bir süreden beri kuyruksokumumda çıban gibi bir şey çıkıyor. Önceleri sivilce gibiydi, sonra büyüdü, kendi kendine patladı. Ağrı sızı yapmıyor.Ancak zaman zaman tekrarlamaya başladı. Birkaç kez antibiyotik aldım, o da fayda etmedi...
C.Y. / İSTANBUL
Kuyruksokumunda zaman zaman beliren çıbanlar, halk arasında kıl dönmesi olarak da anılan, tıpta kist dermoid sakral olarak adlandırılan bir hastalıktır.
Bu bölgede bulunan kıl kökleri, oturma, pantolon sürtmesi gibi etkenlerle içe doğru döner ve kıl deri altına doğru büyümeye başlar. Deri altında oluşan kıl yumağı, kendine yer açar ve bu bölgede kistik bir yapı oluşturur. Bu bölgenin iltihaplanması ise sizin çıban olarak adlandırdığınız, cerahatli bir bölge oluşmasına yol açar.
Kendiliğinden ya da yardımla patladığı zaman, içindeki cerahat boşalır, ancak kistik yapı ve kıl yumağı içeride kaldığı için olay tekrar tekrar kendini gösterir.
Tekrarlayan olaylarda ameliyat yapılarak bu kistik yapı ortadan kaldırılır ancak bu bölgede bulunabilen başka kıl köklerinin aynı olaya tekrar yol açması mümkündür.
Size önerim, özellikle cerahatli yapı oluştuğu zaman bir cerrahla görüşmeniz. Durumunuzu inceledikten sonra onun yapacağı önerilerin sizin durumunuz için en uygunu olacağı tabiidir.
Yumuşak su için
S.CENGİZHAN / BURSA
Böbrek taşı oluşumunda kesin bir kalıtım söz konusu olmamakla beraber, bazı ailelerde daha sık görüldüğü de bir gerçektir.
Bir insanda taş oluşumu sık görülüyorsa, o kişide kalsiyum ya da ürik asit metabolizması düzensizliği düşünülmeli ve bunları aydınlatacak tetkikler yapılmalıdır. Ayrıca idrar yolu yapısında düzensizlikler varsa, bu da idrar akışında küçük de olsa duraklamalar yapacağı için, böbrek taşı oluşumunu kolaylaştırır.
Bir başka etken de, içme sularının aşırı mineralli olması ve beslenme alışkanlıklarıdır. Böbrek taşı ile sık karşılaşan bir kimse, bu tetkikleri yaptırdıktan sonra eğer bir düzensizlik bulunmazsa, doktorunun önerileri doğrultusunda beslenmesini düzenleme ve bol miktarda yumuşak (mineral oranı düşük) su içme ile yeni bir taş oluşumu ihtimalini azaltır.
Fıtık korsesini devamlı kullanmayın
K.MORALI /İZMİR
Fıtık ile ilgili yazımda, sizin de değindiğiniz gibi, korse kullanmanın zararlı olabileceğini belirtmiştim. Devamlı olarak korse kullananlarda, karın kasları görev yapmadığı için giderek zayıflar. Kasların zayıflaması, fıtığın daha da büyümesine neden olur. İkinci bir zarar da, fazla baskı yapan korseler için geçerlidir. Devamlı baskı, bu bölgedeki kan dolaşımını bozacağı için dokularda harabiyete yol açar.
Fıtıkta korse kullanımı, sadece kısa süreler için yararlı olabilir. Örneğin, fıtığı olan bir insan, zorlanacağı bir iş yaparken, fıtığın çıkmasını önlemek için korse takabilir ama ilk fırsatta da çıkartmalıdır.
Ameliyat olmanıza rağmen bir başka yerde tekrar fıtık çıktığına göre, sizin de karın kaslarınız zayıflamış olmalı. Eğer yeni oluşan fıtık sizi rahatsız eder duruma gelirse, ameliyat olmanız gerekiyor. Ancak ameliyattan önce doktorunuzla konuşup, eğer karın bölgeniz çok zayıfsa, bu bölgenin takviyesi amacıyla, yapay materyal konulması gibi bir girişim uygulanmasını da isteyebilirsiniz. Bu tekrarlayan fıtıkları önleyecektir.
Yazının Devamını Oku 10 Ağustos 2001
23 yaşında ve iki çocuk annesiyim. İlk hamileliğim sırasında sırtımda ağrı başladı.Aynı zamanda göğüslerime de vuruyordu. Doktor, muayene ettikten sonra, kadınlarda özellikle yaz aylarında böyle ağrılar olabileceğini söyledi. O arada idrar yolu iltihabım da vardı, ilaçları kullandım 3 ay kadar rahat ettim. Sonra ağrılarım tekrarladı. Bir süredir bacaklarımda da ağrı oluyor. Hareket ettiğimde bacaklarım rahat, sürekli oturunca ya da geceleri yatarken şikayetlerim oluyor.
Güneş KOÇ/İSTANBUL
Öncelikle, kadınlarda yaz aylarında sırt ağrılarının olmasının doğal olduğu yolundaki teşhis konusunda herhangi bir bilgim olmadığını belirteyim. Ben böyle bir durum bilmiyorum ama, eğer doktorunuz daha farklı şeyler söylediyse o başka.
Sırtta olan ağrılarınızın göğüslerinize kadar yayılması, olayın sadece sırt kaslarına bağlı olması ihtimalini biraz uzaklaştırır. Çünkü sırt ve göğüsteki kas grupları farklıdır ve birbirini etkileme ihtimali düşüktür. Böyle bir durum daha çok sinir sistemini düşündürür. Sırt omurları arasından çıkan sinir kökleri, kaburgaların arasından öndeki göğüs kemiğine kadar ulaşır. Benzer şekilde boyun omurlarının arasından çıkan sinir kökleri de, boyun, sırt, göğüs ve kolda ağrı nedeni olabilir.
Ancak bu bilgiler bacaklarınızdaki ağrıları açıklamaz. Bacaklarınızdaki ağrıların özellikle hareketsiz olduğunuzda daha çok olması, olayın eklem ya da kemik gibi sistemleri değil de daha çok kasları ilgilendirdiğini düşündürüyor.
Sorunların çözümü için öncelikle teşhisin kesinleştirilmesi gerekiyor. Romatizmal hastalıklar uzmanı bir doktora başvurarak tetkik yaptırmalısınız.
Kalça eklemim erimiş
BUNDAN 6 ay önce sol kalça eklemimde başlayan ağrılar nedeniyle ortopedi doktoruna gittim. MR çekildi, kalça ekleminin baş kısmında nekroz oluştuğunu söylediler. Bunun tedavisi yokmuş, ameliyatla yapay eklem takılması gerekiyormuş.
Çok panik içindeyim. Yaşım 51, böyle bir ameliyat için genç olduğumu düşünüyorum. Lütfen beni aydınlatın. Yapay eklemle yaşam nasıldır? Ne gibi sorunlar çıkarır?
Sait MERT/ALMANYA
Faksınızın ekinde MR raporunu gönderdiğinizden bahsetmişsiniz ama bu rapor gelmedi. Yine de mektubunuzdaki bilgilerden olayınız anlaşılıyor. Femur başı nekrozu olarak adlandırılan bu tabloda bacak kemiğinin eklem oluşturan baş kısmı, damarlarındaki tıkanıklık gibi bir nedenle beslenememeye başlar. Beslenemeyen kemik ve diğer dokular hasarlanır. Böyle olunca kalça eklemi görev yapamaz. Nekroze olmuş yani doku ölümü gerçekleşmiş bir eklemde yapacak tek şey bu kısmı keserek çıkartmak ve yapay eklem (protez) koymaktır. Böyle olunca normal yaşantınızı sürdürebilirsiniz. Bu ameliyattan korkmanız gereksiz. Zaman içinde yapay eklemin kemikle birleşim yerlerinde gevşemeler olması dışında ciddi bir sorun yaratmaz. Böyle bir durumla karşılaşıldığında da yeni bir ameliyatla protezi sıkıştırmak ve hatta tümden değiştirmek mümkündür.
Endişe etmeden ameliyat kararı verin, zaten, eğer ömür boyu oturmak ve yatmak istemiyorsanız bunun dışında bir çareniz de yok.
Yazının Devamını Oku 9 Ağustos 2001
BEN 74 yaşındayım. Tansiyon yüksekliği ve kalp hastalığı için sürekli ilaç kullanıyorum.Ara sıra yükseldiği zaman da dil altı ilaç alıyorum, Acaba benim tedavim bu şekilde mi gitmeli? Başka önerileriniz olabilir mi?
N.TANYERİ/İSTANBUL
Mektubunuzun ekinde gönderdiğiniz 23 günlük tansiyon takibi ve tetkiklerinizin fotokopilerinin incelenmesinde size temel olarak kısa etkili kalsiyum antogonistleri denilen gruptan ilaç verildiği anlaşılıyor. Acil durumlar için bu ilaçlar hayat kurtarıcı denilebilecek kadar yararlı sonuç vermekle beraber, tansiyonun uzun süreli tedaviyle dengelenmesi konusunda aynı derecede başarılı değil. Hatta bunların sürekli kullanılmamasının daha doğru olduğu yolunda bazı araştırmalar da var. Bu nedenle size uygulanmakta olan tedavinin, yeni araştırmaların ve yeni geliştirilen ilaçların ışığında gözden geçirilmesi uygun olacaktır. Sizin bu konuda uzman bir doktora başvurmanızda yarar var.
Yazının Devamını Oku 8 Ağustos 2001
BEN 38 yaşında bir erkeğim. Bundan 2 ay kadar önce tansiyonum birdenbire 20/10 oldu. Gittiğim doktor birçok tahlil yaptırdıktan sonra sadece kan sayımının düşük olduğunu söyleyerek kan yapıcı ilaç verdi. Bu ilaçları kullandım ancak tansiyonum ara sıra yükselmeye devam ediyor. Ben ara sıra alkol kullanırım. Alkol kullanmamın tansiyonla bir ilişkisi var mı?
Yüksek tansiyonun kesin bir tedavisi var mı? Ne gibi ilaçlar kullanmam gerekiyor?
E.Saçar/İSTANBUL
Yüksek tansiyon, her zaman bir hastalığa bağlı olmayabilir. Tıp dilinde esansiyel hipertansiyon denilen şekilde, herhangi bir hastalığa bağlı olmaksızın tansiyonun yüksek olduğu görülür.
Yüksek tansiyon sorununun kesin tedavisi için zeminde yatan hastalığın tedavi edilmesi gerekir. Yani yüksek tansiyon bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkmışsa, bu hastalık tümüyle tedavi edilebiliyorsa, hastalık iyileştikten sonra yüksek tansiyon da ortadan kalkacaktır.
Biraz önceki sözlerime dikkat ettiyseniz, esansiyel hipertansiyonun, başka bir hastalığa bağlı olmaksızın ortaya çıktığını belirtmiştim. Böyle olunca esansiyel hipertansiyonun kesin bir tedavisinin olmadığı da anlaşılır. Ancak yüksek tansiyonu kontrol altında tutmak mümkün olabilir. Bunun için de diyet ve tansiyon düşürücü ilaçların sürekli olarak uygulanması gerekir. Bu konuda sıklıkla yapılan bir hata diyeti ve tansiyon düşürücü ilaçları bir süre uygulayıp tansiyon normale inince son vermektir. Oysa ilaç kesildiği zaman tansiyon tekrar yükselecektir. Bu nedenle uygun bir ilaç ve doz belirleyip, doktorun başka bir önerisi oluncaya kadar sürekli olarak kullanmak gerekmektedir.
Alkolle ilgili sorunuza gelince, alkolün fazla miktarda alınmasının tansiyon yükselmesine neden olacağını bilmeniz gerekiyor. Bunun gibi fazla kilolu olmak, fazla tuz kullanmak, sigara içmek, hareketsiz bir yaşam sürdürmek ve strese maruz kalmak gibi etkenler de tansiyon yükselmesinde rol oynamaktadır. Özellikle son zamanlarda yapılan çalışmalar, sigarayı bırakmak, fazla kilolardan kurtulmak, günlük tuz tüketimini önemli ölçüde azaltmak, stresten uzak kalmak, alkol tüketimini azaltmak ve düzenli olarak spor yapmak ile hafif ve orta dereceli tansiyon yüksekliği sorunlarında ilaca gereksinimi ortadan kaldırmaktadır ya da en azından daha düşük ilaç dozlarıyla tansiyonu kontrol altına almak imkanı yaratmaktadır. Eğer siz de alkolü azaltmak ve varsa diğer risk faktörlerini ortadan kaldırmak yoluna giderseniz, tansiyonunuzu belki de ilaç kullanmadan kontrol altında tutma olanağına kavuşabilirsiniz.
İlaç tavsiyesine gelince, halk arasında sıklıkla yapılan bir yanlışa değinmek istiyorum. Tansiyonu yüksek olan bir kişinin kullanıp yararlandığı bir ilacın herkeste aynı etkiyi sağlamayacağının bilinmesi gerekiyor. Oysa komşunun ilacını kullanan birçok kişiyi görüyoruz. Eğer tansiyona neden olan etken farklı ise ya da bünyede aynı anda mevcut olan başka bir hastalık varsa, başkasına iyi gelen o ilacın kullanılması öbür kişide hayati önem taşıyan riskler yaratabilir. Yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan belki de yüzlerce çeşit ilaç vardır. Doktor yapacağı muayenede hastadaki nedenleri, tansiyonun durumunu, hastanın bünyesini ve eşlik eden başka bir sağlık sorunu bulunup bulunmadığını kontrol ederek ilaç belirler. İşte bu nedenlerle, herhangi bir sağlık sorunu olan herkesin doktora başvurarak tetkik olması ve doktorun belirleyeceği ilaçları doktorun belirlediği dozda ve sürede kullanması gerekmektedir.
Yazının Devamını Oku 7 Ağustos 2001
Psikolojik yapıyı etkileyen hastalıklar ve bu hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar bazen cinsel isteği azaltıcı etki yapabilir.Z.B. / ALMANYA
Bu tür ilaçlar kullanıldıkları sürece etki gösterir, kesildikleri zaman bu etki ortadan kalkar. Sizin rahatsızlığınızın yoğun olduğu dönemde güçlü ilaçlar kullanılmış bu da cinsel istek azalmasına yol açmış, ancak şimdilerde bu tür ilaç kullanılmadığı halde şikayetiniz devam ediyor. Bence bunun nedeni tamamen psikolojik yapınızla ilgili. Uyku sırasında ereksiyonun (sertleşme) normal hatta fazla bile olması cinsel gücünüzle ilgili organik bir sorunun olmadığını gösteriyor. Siz o iğnenin yarattığı etkiye takılı kaldığınız için psikolojik olarak etkileniyorsunuz, bunu kafanızdan atabilseniz tedaviye gerek kalmadan her şey normale dönecek. Kendi başınıza bunu başaramazsanız sizi tedavi eden psikiyatri uzmanından bu yönde de yardım isteyin.
HANİFE / AYDIN
Meme dokusunda fibro-kistik hastalık bulunması, kadınlar arasında sık görülen bir durum. Adet dönemlerine yakın hormonların etkisiyle ağrı yapması dışında bir sorun yaratmaz. Ancak her yıl muayene olmak ve mamografi çektirmek doğru bir davranış. Bunun da temel nedeni, fibro-kistik hastalık nedeniyle meme dokusunda bulunan kitlelerin arasında kendiliğinden gelişebilecek başka kitlelerin örneğin kanserleşme riski olan bir kitlenin, kadının kendisini kontrolü ile fark edilmesinin zor olmasıdır.
Endişe etmeniz için bir neden yok.
A.ÇİFTÇİ/ANTALYA
11 yaşındaki oğlunuzun sürekli olarak kirpiklerini yolduğunu ve buna gerekçe olarak da gözüne battığını ileri sürdüğünü belirtiyorsunuz.
Kirpiklerin göz içine doğru eğik çıktığı ve gerçekten göze battığı durumlar vardır ama çocuklarda kirpik yolma genellikle psikolojik nedenlere bağlı olabilir. Ayrıca gözünde batma hissi yaratan başka sorunlar da bulunabilir. Bu nedenle psikolojik olduğu kararını vermeden önce çocuğunuzu bir göz doktoruna muayene ettirin. Eğer gözünde bir sorun varsa, göz doktoru bunu tedavi edecektir. Hiçbir sorun olmadığı halde çocuğunuz yoluyorsa, çocuk psikiyatrisi uzmanı bir doktora muayene ettirin.
G.C. / İSTANBUL
Gebelik sırasında aşı uygulanması konusunda herkes değişik bir şey söylüyor. Kural olarak gebe kalmadan önce tüm aşıların yapılmasında yarar var. Ancak, önceden yapılmamış ise bazı aşılar, eğer yapılmasına ihtiyaç doğarsa gebelik sırsında yapılabilir. Hepatit B aşısı da bunlar arasında yer alıyor. Bu vesileyle gebelikte kesinlikle yapılmaması gereken aşıları da sıralamak istiyorum. Bunlar, kızamık, kabakulak, kızamıkçık, su çiçeği ve verem aşılarıdır.
Posta adresi; Dr. Gündüz Tezmen Hürriyet Gazetesi
Güneşli 34544 İSTANBUL
Yazının Devamını Oku