16 Ocak 2002
YAZILARINIZI ilgiyle izliyorum. Bende şeker hastalığı var. Buradaki doktorun dediğine göre ‘‘iç şeker’’ iyi imiş. Benim kan şekerim bazen yükseliyor, bazen de düşüyor. İç şeker konusunda bana bilgi verir misiniz?
V.BAYKAN/ALMANYA
EĞER şeker hastalığı konusunda zaman zaman yayınladığım bilgileri okuyorsanız, bilim dünyasında şeker hastalığının Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki grup halinde ayrıldığını görmüş olmalısınız. Alman doktorun size söylediği ‘‘iç şeker’’ olarak bir hastalığı ben bilmiyorum. Belki o bölgede geçerli olan bir halk tanımlaması Türkçe'ye tercüme edildiğinde böyle bir anlam çıkıyordur, ama bilim dünyasında böyle bir tanımlama olmadığını bilmelisiniz.
Ancak üzerinde durmak istediğim önemli konu, sizin ‘‘bazen yükseliyor, bazen de düşüyor’’ sözleriniz. Sık sık değindiğim gibi, şeker hastalığında en tehlikeli durum, hastalığı kanıksamadır. Yükseldiği ve düştüğü zamanlarda herhangi bir sağlık sorunu yaşamayan kişi, şeker hastalığının kendisine bir zarar vermediğini düşünmeye ve bir süre sonra da perhizine yeterli özeni göstermemeye başlar. Oysa hastalık, ağaç kurtları gibi insanın içini kemirmeye devam eder. Öncelikle ince atardamarlardan başlayan tıkanmalar, giderek bütün damarları etkiler ve bu da organlarda hasara neden olur. İşte bu nedenle tüm şeker hastalarını, zaman zaman da olsa kanlarındaki şeker (glikoz) düzeylerinin yükselmelerine karşı uyarmak istiyorum. Tabii ki, bu rakam çakılı gibi hep aynı değildir ama kabul edilebilir dalgalanma sınırlarının dışına çıkmaması için özen göstermek gerekir. Hangi sınırlar içinde dalgalanmasına izin verilebileceğini, her hasta için kendi doktorunun belirlemesi gerekir.
Yazının Devamını Oku 15 Ocak 2002
BEN 35 yaşındayım. 4 yıl önce bende Behçet hastalığı teşhis ettiler. O zamandan beri sürekli kortizon kullanıyorum. Bu ilaç bende yan etkiler yaratıyor. Ülser, mide kanaması, osteoporoz dışında bir gözüm de kör oldu. Bana Behçet hastalığı üzerine bilgi verir misiniz? Türkiye'de tedavisi var mı?
M.KAYACAN/HOLLANDA
BEHÇET hastalığı bu köşede en sık ele alınan hastalıklardan biri. Kısa bir süre önce de incelendiği için, bu yazıları okuduğunuzu düşünerek çok ayrıntılı ele almak istemiyorum. Ancak birçok organı tutan bir sağlık sorunu olduğunu hatırlatmak istiyorum. Göz de bu hastalığın etkilediği organlardan en önde gelenleri arasında yer alıyor. Sizin gözünüzü kaybetmeniz kortizonun yan etkisine bağlı değil, hastalığın, kortizon tedavisine rağmen kontrol altına alınamayıp gözünüze zarar vermesine bağlıdır.
Hastalığın tedavisinde kortizon da kullanılmasına rağmen, bunun tek ilaç olmadığını da bilmelisiniz. 4 yıldır aynı ilacın aynı dozda kullanılması, tedaviyi uygulayan hekimlerin bu konuda ayrıntılı bilgisi olmadığı izlenimini uyandırıyor. Öte yandan sürekli kortizon kullanılmasına rağmen, yan etkiler açısından gerekli önlemlerin alınmadığı da görülüyor.
Bu hastalık konusunda Türkiye'de yoğun çalışmalar yapılıyor. Eğer bir fırsat yaratır da Türkiye'ye gelebilirseniz, tıp fakültelerinden birinin Behçet hastalığı bölümüne başvurduğunuz takdirde bu hastalık konusundaki en yeni bilgilerle en yeni tedavi olanaklarına kavuşabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 14 Ocak 2002
BİR yazınızda bacaktaki uyuşmanın bel fıtığına bağlı olabileceğini belirtmiştiniz. Bana her türlü tetkik yapıldı, ama hiçbir şey bulunamıyor. Birkaç aydan beri sağ kolumda da uyuşma başladı. Ne yapacağımı bilmiyorum. Tek korkum, ileride bacağımın kesilmesi... 39 yaşındayım ve sigara içiyorum.
K.K/ANKARA
Öncelikle mektubunuzdaki son sözler üzerinde durmak istiyorum. Bir yandan bacağınızın kesilmesinden bu denli korkuyor, öte yandan da sigara içmeye devam ediyorsunuz. Size tavsiyem öncelikle sigaradan kurtulmanız, böylece bedensel olduğu kadar ruhsal yönden de rahatlayacaksınız. Şikáyetlerinize gelince, bunun bacak damarlarınızla ilgili bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Olay daha çok sinir sistemini ilgilendiren bir sorun olarak gözüküyor. Bu yöndeki görüşü kuvvetlendiren başka bir bulgu da uyuşmaların sol kolunuzu da etkilemesi.
Bunun neden teşhis edilemediğini bilmiyorum, girmediğim alet kalmadı diyorsunuz. Bunu, çok tetkik yapıldığı anlamında alıyorum, çünkü tıpta hangi tetkik yöntemleri olduğunu ve bunlardan hangisinin size yapıldığını bilmenizi beklemiyorum. Bu nedenle, beyin ve omurilik sisteminizle ilgili ayrıntılı inceleme yapılması konusunda ısrarcıyım. Bu gibi, çok net bulgular vermeyen sorunlardan biri de tıpta kısaca MS olarak adlandırılan multiple skleroz hastalığıdır. Bir nöroloji uzmanına başvurarak ayrıntılı tetkik yaptırmanızı ve doktora da MS ihtimalini hatırlatmanızı tavsiye edeceğim.
Yazının Devamını Oku 11 Ocak 2002
4 yıldan beri yüksek tansiyon hastasıyım. Sürekli ilaç kullanarak tansiyonumu 13-14/8 civarında tutuyorum. Bunun dışında şimdiye kadar başka bir sağlık sorunum olmadı. Bu arada 60 yaşında olduğumu da belirteyim. Son yıllarda sık sık geceleri çarpıntı ataklarıyla uyanmaya başladım. Beynim uyuşuyor gibi oluyor, kalbim yerinden çıkacak gibi... İş tempom gereği düzenli bir beslenmem yok. Akşam geç saatte ve aşırı yemek yiyorum...
İhsan Temiz/İSTANBUL
Eğer yazılarımı sıklıkla okuyorsanız, gece geç saatlerde ya da sabaha karşı oluşan çarpıntılı ataklarda, öncelikle kan şekeri dengesinin araştırılması gerektiğini önerdiğimi okumuş olmalısınız. Tıp dilinde reaktif hipoglisemi denilen durumda, özellikle aşırı yemek ve hele unlu ve şekerli, yani karbonhidratlı gıda yenildiğinde, insülin salgısının uyarılmasına bağlı olarak kan şekerinde normalin altına inişler görülebilir. Kan şekeri düştüğünde uykusuzluk, çarpıntı, titreme, soğuk terleme gibi belirtiler görülebilir. Bu tablo, bir şeyler yenildiğinde kısa zamanda düzelir. Hatta çoğu zaman bünyenin stoklarından glikoz üreterek kana verilmesiyle, kendiliğinden düzelebilir. Böyle bir durumdan şüphelenildiğinde, şeker yükleme testi de denilen, glukoz tolerans testi yapılabilir. Ayrıca çarpıntının ne şekilde oluştuğunun anlaşılması için, Holter denilen tetkik de yapılabilir. Bu tetkikte, walkman denilen portatif kaset dinleme cihazlarına benzeyen kayıt aletlerini takarak 24 saat süreyle kalp elektrosu kaydı alınır, böylece kişiler normal yaşantısını sürdürürken kalbinde ne gibi değişiklikler olduğu belirlenmiş olur. Örneğin sizde böyle bir alet takılıyken söz konusu ettiğiniz atak ortaya çıkarsa, kalbinizin o anda nasıl bir ritmle attığı belirleneceği için teşhise yardımcı olacaktır. Bu gibi atakların her gece değil de zaman zaman olduğu hallerde de buna benzer ama başka sistemle çalışan cihazlar kullanılabilir. Bu cihazlar vücutta günler ve hatta haftalarca kalabilir. Kalpte bir değişiklik hissedildiğinde düğmesine basılır ve daha sonra da telefon aracılığıyla veriler bir merkeze aktarılır ve çarpıntı atağının bir süre öncesinden itibaren yapılmış olan kayıtlar incelenerek teşhis konulmaya çalışılır.
Özetle, sizin durumunuzu aydınlığa çıkartmak çok zor değil. Bu konuya hákim olan bir iç hastalıkları uzmanına başvurmanız ve tetkikleri yaptırmanız yeterli olacaktır.
Yazının Devamını Oku 10 Ocak 2002
<B>DÜNKÜ </B>yazımda, bir insanın ürettiğinden daha fazla ısı kaybetmesi halinde kapalı ortamlarda bile donarak ölebileceğini belirtmiştim. Bir insanın vücut ısısı 35 derecenin altına düşerse donma söz konusu olabilir. Ancak cildin soğuk olabileceği dikkate alınarak bu ısının dil altı ya da makattan ölçülen ısı olmasına dikkat etmek gerekiyor.
Tıp dilinde hipotermi olarak adlandırılan donma tablosu başladığında kişinin cildi soğuk ve soluk olur. Konuşma, hareket, algılama, solunum ve dolaşım yavaşlamıştır. Giderek şuur bulanır, şok ve koma tablosu gelişir.
NELER YAPMALI?
Yapılması gerekenlerin başında, hemen tıbbi yardım çağırmak gelmeli. Türkiye'nin her yerinde 112 numaralı telefon çevrilerek yardım çağrılabilir. Ardından hastanın şuurunun açık olup olmadığına bakılır. Şuur kapalıysa solunum ve dolaşım kontrol edilir. Eğer solunum yoksa yapay solunum, kalp atmıyorsa kalp masajı yapılmalıdır.
Solunum varsa, ancak sayısı dakikada 6'nın altındaysa, yine de yapay solunum yapmak gerekiyor.
‘ÖLMÜŞ’ DEYİP BIRAKMAYIN
Kalp ve solunum canlandırmasında kural, normal sıcaklıktaki bir ortamda 5-7 dakikayı geçen kalp durmalarında, beyin ölümü gerçekleşmiş olacağı için canlandırma çalışması yapmamaktır.
Ancak, soğukta durum farklı. Soğukta enzim faaliyetleri çok yavaşladığı için bu süre çok uzuyor. Kişinin genel durumu ve hava ısısına bağlı olabileceği için kesin bir süre belirlenememekle beraber, saatler sonra bile hayata döndürülebilen donmuş kişiler bilinmektedir.
SICAK UYGULAMAYIN
Donmuş kişilere yerel olarak, örneğin sıcak su torbaları, elektrikli soba ya da elektrikli battaniye ile sıcak uygulamak doğru değildir. Bunun yerine tüm vücudu yavaş olarak ısıtmak daha doğrudur. Üzerindeki giysiler ıslaksa bunları kuru olanlarla değiştirmek gerekir. Eğer şuuru açıksa bir battaniyeye sarıp, ılık ve bol şekerli bir şeyler içirmek doğrudur. Isıtmak için bir kaynak yoksa, hastayla beraber aynı battaniyeye sarınıp kendi vücut ısınızdan onu da yararlandırabilirsiniz.
YALNIZ BIRAKMAYIN
Hipotermideki kişiler nispeten iyileşse bile, ani kalp durmaları görülme riski çok yüksek olduğu için tıbbi yardım gelinceye kadar onları yalnız bırakmamak da çok önemlidir.
Yazının Devamını Oku 9 Ocak 2002
<B>ÜLKEMİZ </B>soğuk bir kış yaşıyor. Meteoroloji uzmanları, yeni gelen Sibirya soğukları ile havanın daha da soğuyacağını duyuruyor. Haber bültenleri donarak ölenlerden bahsediyor. Belki çoğumuz ‘‘vah vah’’ deyip geçiyoruz, ama bilmemiz gerekir ki donma tehlikesi sadece sokakta kalanlar için geçerli değildir. Kapalı ortamda yaşayan yaşlılar ve küçük çocuklar için de bu tehlike söz konusu. Donmak için, suda olduğu gibi, sıfırın altında bir ısı gerekli değil. Bir insanın vücut iç ısısı 35 derecenin altına düştüğü zaman bu kişi donarak ölebilir.
KAPALI ODADA BİLE DONABİLİR
Tıp dilinde hipotermi olarak adlandırılan bu durum, vücudun ürettiği enerjiden daha fazlasını kaybetmesi sonucunda oluşur. Küçük çocuklar ve yaşlılar bu açıdan daha fazla risk altında. Ayrıca zayıflar, yetersiz gıda ve sıvı alanlar, dolaşım sorunu olanlar da bu açıdan tehlike taşıyor. Özellikle yalnız yaşayan yaşlılara bu günlerde çok dikkat etmek gerekiyor. Odun, kömür, doğalgaz gibi ısınma kaynaklarının fiyatlarının bu denli artmasının yanı sıra, ülkemizin peş peşe yaşadığı sel ve kar felaketleri nedeniyle gıda maddelerinin de fiyatları çok yükseldi. Yaşlılarda iştahsızlık ve dolaşım sorunları da olabileceği için az yiyen ve yeterli ısınmayan bir kişi, kapalı ortamlarda bile kolayca donarak ölebilir. Sağlıklı ve normal koşullardaki kişiyi rahatsız bile etmeyen ısılar, bu durumdaki kişiler için tehlikeli olabilir. Böyle günlerde özellikle yalnız yaşayan yaşlıları, eş, dost, akraba ve komşuların mümkünse misafir etmeleri ya da günde birkaç kez ziyaret ederek ısınma ve beslenmesine özen göstermeleri yararlı olacaktır.
RÜZGÁR, DONMAYI KOLAYLAŞTIRIYOR
Açıkta olanlar için en büyük tehlike, ıslaklık ve rüzgár... Meteoroloji bültenlerini izliyorsanız, ‘hissedilen ısı’ diye bir kavramdan bahsedildiğini duyuyorsunuz. Eğer rüzgár ve nem çoksa, vücudun kaybettiği ısı çok daha fazla olacağı için hissedilen ısı çok daha düşük olacaktır. Eğer soğukta, açıkta kaldıysanız, giysilerinizin ıslanmamasına ve rüzgárda kalmamaya çaba gösterin.
ŞAPKASIZ ÇIKMAYIN
Kafa derisi, deri altında yağ dokusu olmadığı ve atardamarlar yüzeye çok yakın olduğu için çok ısı kaybettirir. Soğuk günlerde başı ve kulakları örtecek bere ya da şapkayı ihmal etmemek gerekir.
‘ÖLMÜŞ’ DEYİP BIRAKMAYIN
Yarınki yazımda donmanın belirtileri ve ilkyardımı anlatacağım. Hemen belirteyim ki, insan donarken solunumu ve kalp atışları giderek yavaşlar. Bu nedenle henüz ölmemiş kişi de yanlışlıkla ölmüş gibi değerlendirilebilir. Üstelik çok düşük ısılarda kalbi durduktan çok uzun süreler sonra da hayata döndürülen kişiler olabilmektedir. Bu nedenle hemen ‘ölmüş’ diyerek bırakmamak gerekiyor.
Yazının Devamını Oku 8 Ocak 2002
<B>ÜLKEMİZ </B>soğuk bir kış yaşıyor. Özellikle bu koşullara alışkın olmayan batı bölgelerinde çok çeşitli sıkıntılar görülüyor. İstanbul'da trafik sorunu bunların en önemlilerinden biri. Araçlarını trafiğe çıkaramayanlar ya da yolda kalanlar yürümeyi tercih ediyorlar. Bir açıdan bakıldığında, hareketsiz kişiler için, zorunlulukla da olsa yürüyüş yapmak güzel bir olay. Ancak sağlığıyla ilgili, en küçük de olsa bir sorunu olanların çok dikkatli olmaları gerekiyor.
Bu konuda en çok dikkat etmesi gerekenlerin başında kalp hastaları geliyor. Koroner damarlarla ilgili bir sorunu olan, örneğin koroner yetmezliği tedavisi gören, kalp krizi, by-pass ameliyatı veya balonla anjiyoplasti yapılmış olan bir kişi herhangi bir şikáyeti olmasa da bu günlerde çok dikkatli olmalı. Sokağa çıkmak zorunda kalırsa rüzgára karşı yürümemeye çalışmalı ve ağzını-burnunu kaşkolle kapatarak nispeten ısınmış hava solumalı. Eğer zaman zaman da olsa dilaltı nitratlı hap ya da sprey almak gereği hissediyorsa, bu havalarda sokağa çıkarken önlem olarak bu ilacından kullanmasında yarar var.
Benzer sıkıntılar kalp dışı damarlarında darlık olanlar için de geçerli. Örneğin bacak damarlarında tıkanıklık olanlar, böyle havalarda uzun süre dışarıda kalırlarsa, soğuk nedeniyle bacak damarları daha da büzüşeceği için önemli sorunlar yaşarlar.
Bu günler şeker hastalarının da çok dikkatli olması gereken bir dönemdir. Özellikle iyi takip edilmediği zaman damarları ve duyu sinirlerini etkileyebilir. Diyabetik anjiyopati denilen komplikasyonda damarlar etkilenerek tıkanmaya başlar. Diyabetik nöropati denilen komplikasyonda ise sinirler hasarlandığı için bazı vücut bölgelerinde duyu azalması olur. Şeker hastaları soğukta uzun süre kalırsa, dolaşım giderek bozulduğu için donma ve kangren gibi durumlar çok kolaylıkla gelişir, üstelik duyu bozukluğu nedeniyle bunun farkına bile varamazlar.
Hastalıklar insan bünyesinin uyum yeteneğini kısıtlar. Dış etkiler ortalama değerlerden ne kadar uzaklaşırsa bünyenin uyum için o kadar fazla çaba harcaması gerekir. Bünyemizin gerçeklerini bilip yaşam koşullarını buna uydurmaya çalışırsak o denli az sıkıntı çekeriz. Sık sık değindiğim bilinçli yaşama bu koşullar için de geçerlidir.
Yazının Devamını Oku 7 Ocak 2002
BEN kilolu bir kadınım. Son zamanlarda herkes kilo verme çabasında. Kilolu kişilere aşağılar gibi bakıyorlar.Oysa ben kilomla barışığım, eşim de benim kilomdan şikáyetçi değil. Bunun, estetik dışında önemi çok mu büyük?
H.H./İSTANBUL
Kilo konusu sizin de belirttiğiniz gibi moda haline geldi. Ancak olay sadece moda ve estetik kaygıların ötesinde de bir anlam taşıyor.
Kilo vermek;
Yüksek tansiyonun kontrol altına alınmasına yardımcı oluyor,
Kolesterol, trigliserit gibi aşırısı zararlı olan kan yağlarının azalmasını ve faydalı kolesterol olarak bilinen HDL'nin yükselmesini sağlıyor,
Şişmanlarda görülen tip 2 diyabette yani şeker hastalığında, kandaki şeker düzeyinin düşmesini sağlıyor,
Bel fıtığı vb. nedenlerle oluşan bel ağrılarını azaltıyor,
Artoz olarak bilinen eklem aşınmasını önlüyor.
Bu açıdan bakıldığında şu anda kilo fazlalığınız sizin için bir sorun yaratmıyorsa da ileri yıllardaki sağlığınız açısından bu aşamada kilo vermeniz yararlı olacaktır.
Yazının Devamını Oku