Paylaş
Bener Ailesi’nin bireyleri Türk edebiyatının köşe taşları olma özelliğini kazanmışlardır.
Baba Bener hariç, Bener Ailesi’nin bireylerinin tümünü tanıdım.
Yiğit Bener’le de yıllardır Talât Sait Halman Şiir Çeviri Ödülü jürisinde birlikte çalışıyoruz.
Edebiyat dünyasında çocukların bence edebi bir sorumlulukları vardır.
Yiğit Bener, takdir ettiğim, övgüye lâyık gördüğüm bir işi başardı. Bener Ailesi’nin bütün kitaplarını yayıma hazırladı.
Ekler yaptı, notlar düştü.
Çalışmanın genel başlığı şu: ‘Yazınsal Akrabalıklar - Benerler’
Bilge Bener Bölükbaşı
Kitap serisinin tanıtımı:
“Bir aile, üç kuşak ve edebiyatın farklı türlerinde yazmış, yapıtlar vermiş beş yazar. Baba Raşit Bener, oğulları Vüs’at O. Bener ve Erhan Bener, kızı Bilge Bener Bölükbaşı ve torun Yiğit Bener.
Aile onları yazmaya sevk eden, fikirlerinin, yazdıklarının okunup tartışıldığı, birbirilerinin ilk okurları ve eleştirmenleri oldukları doğal bir edebiyat çevresiydi.”
Bir ailenin Türk edebiyatındaki önemli yerini öğrenirken iyi edebiyat ürünlerini de okumuş olacaksınız.
Yiğit Bener’e kendi adıma da Türk edebiyatı adına da teşekkür ediyorum. (Everest Yayınları)
ÜMİD-İ ÂFİL (KAYBOLAN UMUTLAR) - RÂŞİT BENER
İNSANIN dedesinin romancılığını ancak 65 yaşına merdiven dayadıktan sonra keşfetmesi tuhaf bir durum. Bir kızın babasının romanını ancak seksen küsur yaşından sonra okuyabilmesi daha da tuhaf aslında. Babalarının romanını okuyamadan bu dünyadan göçen edebiyatçı oğullarının durumu ise apayrı bir garabet...
Babam Erhan Bener, dostu Feridun Andaç’la yaptığı uzun söyleşide bu konuyu şöyle anlatıyor: “Babam Mustafa Râşit Bener Türkiye’nin ilk fen doktorlarından. Yıl 1912... Bu arada, Kadınlar Dünyası dergisine ‘Sâni’ (ikinci) takma adıyla yazılar yazıyor. ‘Ümid-i Afil’ (Kaybolan Umutlar) adında bir de romanı basılmış ama ne yazık ki bu roman hakkında hiçbir bilgim yok. Bir de ‘Bir Dinsizin Düşünceleri’ adıyla bir kitap yayımlamış. Bu kitap, dinsizlik propagandası yapıldığı savıyla toplatılmış, babam da tutuklanıp bir süre ünlü Bekir Ağa Koğuşu’nda kalmış.”
60 yaşına gelmiş bir baba, feleğin çemberinden geçmiş ve usta bir yazar olma yolunda şimdiden epey yol kat etmiş iki oğluna, 22 yaşındayken yazdığı ve “Senin kalbinde masumiyet, ruhunda ulviyet tecelli ediyor, işte ben, o masum kalbe, o ulvi ve mukaddes ruha, aynı zamanda masum ve ulvi fakat naçiz bir kalp ve ruhumla tapıyorum” türü cümleler içeren bir aşk romanından söz etmeye çekinmiş, hatta utanmış dahi olabilir. Hele söz konusu aşk öyküsü, anneleriyle ilgili olmayıp başka bir kadına hissetmiş olduğu benzer bir aşktan esinlenmişse...
Dedemin ayda olduğunu söylemiştim babama: “İşte bak, orada! Ben görüyorum.”
İtiraf etmeliyim, bu yaşıma geldim ama ne zaman dolunaya baksam, bana düş gücüyle kayıpların üstesinden gelinebileceğini çocuk yaşta öğreten Naynay dedemi görürüm hâlâ. Üstelik romanını ve yazılarını okuduğumdan beri onu kafamda baston yardımıyla da olsa hep dimdik yürüyen bir ihtiyar olarak canlandırmakla yetinmiyorum. Ayda dolanan delişmen bir delikanlı da var artık: O işte benim asi, boyun eğmeyen, taşkın bir düş gücüne sahip, muzip, neşeli, duygusal ve feminist dedem... Yeni kahramanım! Yiğit Bener
ERHAN BENER - LOŞ AYNA
VÜS’AT O. BENER - YABANCI
Sunuş:
Kardeş Metinler: ‘Loş Ayna’ (Alâimi Semâ Burcu) ve ‘Yabancı’
UZUN yıllar önce aramızdan ayrılmış bir yazarın yayımlanmamış bir metninin keşfedilmesi, hemen tüm ülkelerde edebiyatseverler arasında heyecan yaratan coşkulu bir haberdir.
İşin doğrusu, artık yeni bir metin üretmesi olanaksız olan sevdiği yazarından yeni bir metin okuyabilme fırsatı, meraklı okurları için çoğu kez beklenmedik bir mutluluktur.
Elinizdeki bu kitap, iki kardeş yazarın yayımlanmayan ilk eserlerini bir araya getiriyor: Erhan Bener’in 1948 tarihli ve ağabeyine ithaf ettiği ilk romanı ‘Alâimi Semâ Burcu’ (ilk adıyla Loş Ayna) ve ağabeyi Vüs’at O. Bener’in bu romanı tiyatroya uyarlayarak 1949’da Ankara’da yazdığı ilk oyunu ‘Yabancı’.
Yetmiş küsur yıl önce, yani Erhan Bener on sekiz, Vüs’at O. Bener de yirmi beş yaşındayken yazılan bu gençlik metinlerinin bugüne kadar yayımlanmamış olması öncelikle yazarların kendi tercihiydi. Gerçi Erhan Bener, 1949’da başarısız bir girişimde bulunmuş. Sonradan da romanı 1955/56 yıllarında tekrar ele almış, sadeleştirerek yeniden yapılandırmış ama anlaşılan bu kez yayımlatmayı denememiş. Hatta el yazısıyla daktilo müsveddenin üzerine ‘iş yok’ diye de not düşmüş! Yiğit Bener
EDİTÖRÜN NOTU
HER şeyden önce, Erhan Bener külliyatının yayın çalışmalarını yedi yıldır yürüten bir editör ve aynı zamanda iyi bir Bener okuru olarak, elinizdeki metinlerin ortaya çıkışının üstümüzde nasıl büyük heyecan yarattığını söylemem gerek. Bu heyecan, Bener Ailesi’nin tüm yazarlarının Everest çatısı altında buluşmasıyla başladı. Bir anlamda “Tüm aile, Erhan Bener’in 2015’ten beri ‘yaşadığı’ eve geldi!” Üstelik bu birleşme aile tarihinde ilk kez oluyordu: Böylece ailenin tüm yazarlarının yapıtlarını birlikte değerlendirebilecek, aralarındaki etkileşimleri, paylaşımları velhasıl ‘yazınsal akrabalıkları’ ortaya koyabilecektik.
Arşivde Yabancı’yı bulduğumuz ve kayıp Loş Ayna’nın peşine düştüğümüz ilk andan itibaren bir ‘kazı, keşif ve restorasyon’ serüveni duygusuyla çalıştığımı, dipnotları hazırlarken de heyecanımın iyice arttığını söylemem gerek. Loş Ayna/Yabancı’yı Erhan Bener’in uzun yıllar ‘ön editörlüğünü’ üstlenmiş olan oğlu, yazar Yiğit Bener ile birlikte çalışmak benim için büyük şanstı. Kendisine teşekkür ederim. Didem Ünal Demir
ERHAN BENER - VÜS’AT O. BENER
BUZUL ÇAĞININ YALNIZLARI
Söyleşi
VÜS’AT O. Bener ve Erhan Bener... Türk edebiyatının iki önemli yazarı. Farklı yazınsal kimlikleri, üretkenlik düzeyleri, biçemleri, tarzları ve kişilikleri olan iki farklı yazar. Projenin çıkış noktası Vüs’at O. Bener’in özgeçmişi olduğu için, Erhan Bener burada soru soran, söyleşiyi yönlendiren kişi rolünde. Ancak babam her ne kadar -özellikle en baştaki ‘resmi’ açılış cümlelerinde- bu role sadık kalmaya çaba gösterse de karşılıklı konuşmalar kısa sürede bu çerçevenin dışına taşıveriyor. Söyleşi ağabey-kardeşin birbirlerinin cümlelerini tamamlayarak kahkahalar eşliğinde ortak çocukluk/gençlik anılarını yâd ettikleri neşeli bir sohbete dönüyor. Video kaydının dökümünü halam Bilge Bener Bölükbaşı düzenledi, iyi ki de öyle oldu: Ağabey-kardeş bu ‘geçmişe yolculuğa’ kendilerini bazen öyle kaptırmışlar ki, sıkça yaptıkları gibi daldan dala atlamışlar. Değindikleri olayların aslını bilen, zikrettikleri isimleri tanıyan, bellekleri onları yanılttığında bu bilgileri düzeltebilecek tek kişi olan halamın katkısı olmaksızın bu sohbetin akışını bu şekilde düzenleyemezdik.
Paylaş