Paylaş
Oyumuzu kullanacağımız sandığa gittiğimizde sandık görevlilerinden iki oy pusulası ve bir zarf alacağız. Birinde Recep Tayyip Erdoğan, Muharrem İnce, Meral Akşener, Selahattin Demirtaş, Temel Karamollaoğlu ve Doğu Perinçek’in isimleri ve fotoğrafları olacak. Hangisinin ülkenin cumhurbaşkanı olmasını istiyorsak onun altına “Evet” mührünü basacağız.
İkinci pusulada 8 siyasi partinin sembolleri ve isimleri yer alacak. Pusulanın başında AK Parti ile MHP, çevresinde “cumhur ittifakı” çerçevesi olacak. Sonrasında HÜDA PAR, Vatan Partisi ve HDP geliyor. Devamında CHP, Saadet Partisi ve İYİ Parti yer alıyor ve bu üç partinin çevresinde de “millet ittifakı” çerçevesi var. O pusulada hangi partiyi istiyorsanız o partinin sembolünün altına “Evet” mührünü basmanız yeterli.
İttifak çerçevesi, partiler için verdiğiniz oyun niteliğini etkilemeyecek, sadece partinizin hanesine yazılacak. Geçmişten tek farkı şu olacak: İttifak barajı aşacağından o ittifak içindeki partiniz de barajı aşmış sayılacak.
Oyumuzu verip vatandaşlık görevimizi yerine getirdik mi gerisi partilere düşüyor. Her parti sandık müşahitliği konusunda tedbirlerini almak durumunda. Yok, eğer bir vatandaş olarak içiniz rahat etmeyecekse, “sandıklarda sıkıntı çıkar ve partiniz bunun önüne geçemez” diye endişe ediyorsanız, vatandaş olarak oy sayımını izlemeye ve tutanak almaya hakkınız var. Dolayısıyla akşam sandık başına gidip oy sayımını ve sonuçların tutanak altına alınması sürecini takip edebilirsiniz. Düşünsenize, her seçmen oy kullandığı sandığın sonuçlarına sahip çıkarsa kötü niyetli hiç kimse başarılı olamaz.
Yapmamız gereken en önemli şey, demokrasiye ve oy sandığına attığımız o zarfın gücüne inanmak.
Sonuç her ne olursa olsun herkese işle, özgürlükle, adaletle, refahla taçlandırılmış bir demokrasi kazansın, ülkemize hayırlı olsun.
‘KURU SOĞAN’ OLDU ‘SOĞAN KURU’
BİZİM mahalle manavında alışveriş yapıyordum. Bir kadın soğan ve patates tezgâhına yöneldi. Ben o sırada domates tezgâhının önündeydim. Aramızda da manav dikilmişti. Kadın öfkeyle “Bu ne” diye bağırdı. Soğanların arasında çürükler vardır diye düşündüm. Manav da endişeli bir bakış atarak, “Ne oldu abla” dedi. “Bu nasıl bir fiyat, 4.75’e soğan mı olur” dedi. Manav, fiyatın normal olduğunu anlatmak için olsa gerek, “Patates de aynı abla” dedi. Kadın birkaç tane soğanı bir poşete doldurup, sinirli sinirli, bir taraftan da söylenerek tartıya gitti. Geçmişte file ile aldığımız soğanın ya da patatesin birkaç adet alınır hale gelmesi gerçekten tuhaf. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin “Soğan ve patates fiyatlarına bugünden itibaren müdahalemiz başladı” sözleri daha da tuhaf. Mübarek sanki “kuru soğan” değil, dolar kuru gibi “soğan kuru”, Zeybekci de sanki Ekonomi Bakanı değil Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı...
ORGAN NAKLİ BEKLEYENLERİ UNUTMAMALI
PERŞEMBE günü Organ Nakli Vakfı, İstanbul Kalkınma Ajansı, Uluslararası Transplant Ağı Merkezi ve Sağlık Bakanlığı’nın organize ettiği “Organ Bağışı ve Transplantasyon, Medya Çalıştayı”na katıldım. 30 ülkeden katılımcılar vardı. Konunun bütün boyutları, uzmanlar tarafından masaya yatırıldı. Şunu gördüm ki Türkiye’de hekimler ve koordinatörler hem organ nakli cerrahisi konusunda, hem bu konudaki uluslararası mevzuatın oluşturulmasında dünyaya öncülük ediyorlar. Ancak organ bağışı konusundaki rakamlarımız, hekimlerimizin başarısıyla karşılaştırılamayacak kadar düşük.
Sadece bir örnek vermek isterim. Türkiye’de binlerce insan düzenli olarak diyalize giriyor. İran’da ise diyaliz merkezi bile yokmuş. Çünkü devlet, böbrek bağışı ve nakli konusunda bir aracılık ve teşvik programı uyguluyormuş. Etik açıdan tartışmalı bir yöntem olsa da büyük bir sorunun çözülmüş olması önemli. Bu vesile ile organ nakli bekleyenleri bir kez daha anımsatmak istedim.
Paylaş