Sevinelim mi, üzülelim mi?”

BİR ateşkes haberi daha...

Haberin Devamı

Gazze’de silahlar sustu diyorlar. İnsanlar sokaklara çıkacakmış. Kim bilir, belki enkazların arasında çocuklar yeniden oynar, sokaklar biraz canlanır, okul kaldıysa okullarına gider, hayat biraz normale döner. Ama bir şey değişir mi?

Ben size söyleyeyim.

Değişmez. Çünkü bu hikâye; ne ilk, ne de son olacak.

O sokaklarda koşan çocukları hayal ediyorum. Ayakları çıplak, bakışları yorgun. Oyun oynuyor gibi yapıyorlar ama biliyoruz ki o çocukların neşesi eksik. Çünkü evleri, okulları yok, en önemlisi umutları yok.

Bu çocuklar büyüyecek. Ve büyüdüklerinde “barış” diye bir kelimeyi hiç duymamış olacaklar.

Biz burada, rahat koltuklarımızda otururken, vicdanımızı televizyon ekranından izlediğimiz haberlerle avutuyoruz. “Ateşkes” oldu diye seviniyoruz. Çünkü biz sadece haber izliyoruz. Bir süre sessizlik olacak, sonra yine aynı hikâye başlayacak.

Haberin Devamı

Söyleyin bana, bu neyin barışı?

Evini kaybeden bir Filistinli için barış nedir?

Çocuğunu gömemeyen bir anne için barış nedir?

Dün Gazze’ydi, bugün başka bir yer. Ateş her zaman bir yerlerde yanıyor. Birileri barış masasında oturuyor, birileri savaş planı yapıyor. Ve birileri de ölüyor. Hep aynı.

Bakın, Gazze’de silahlar sustu diyorlar. Ama o sessizlik bile bir ağıt gibi... Çünkü biliyoruz ki bu sadece bir ara. Birileri ateşkes masasındayken, diğerleri o masanın altına yeni bombalar koyuyor.

Gazze’de sessizlik var şimdi. Ama bu barış değil. Bu, sadece ateşin mola verdiği bir an. Ve biz insanlar, yine o molanın gerçek barış olduğunu sanıyoruz.

Çünkü inanmak istiyoruz. Ama en çok da unutmak istiyoruz.

Unutamayız.

Çünkü her unutulan hikâye, yeni bir acının başlangıcı olur. Gazze’de ateşkes var diye sevinenler, o hikâyeyi unutanlar olacak. Ama o çocuklar büyüdüğünde, dünya o sessizliği yeniden duymak zorunda kalacak.

O zaman ne yapacağız?

Yine “ateşkes” diye mi sevineceğiz?

Yazık...

Çünkü bu hikâyede barış, çoktan öldü.

 

 

Zirve yorgunluğunun adı:

Guardiola Sendromu…

 

Haberin Devamı

MODERN futbolun Einstein’ı diyorlardı ona. Adı Pep Guardiola... Onun Manchester City’si bir sanat eseri gibiydi; her pas bir fırça darbesi, her gol bir şaheserdi. Şimdi işler tersine döndü. Takımını sıradan bir takıma benzetiyorlar.

Zirve yorucu bir yerdir. Zirvede kalmak, zirveye çıkmaktan çok daha zordur.

Geçen gün Nuri Şahin’in sözlerini okudum. Borussia Dortmund’un başında üst üste mağlubiyetler almıştı. Maç sonrası yaptığı açıklamada şöyle demişti:

“Şu an düşündüğüm son kişi kendimim… Hayatımdaki neredeyse her şeyi bu kulübe borçluyum.”

İnsani bir itiraf değil mi? Başarıdan gelen aidiyet duygusu, başarısızlıkla sarsılınca yerini başka bir yere bırakır.

Haberin Devamı

Futbolla uğraşanlar buna; “Guardiola Sendromu” diyorlar.

Başarının ağırlığını taşırken yenilginin hafif ama acımasız tokadıyla karşılaşmak.

Başarıya alışan insanlar, işler tersine döndüğünde ne yapmalı? Başarı, hatalarınızı kusursuz gösterir. Ama yenilgi, sizi insana çevirir. Başarı sadece zirvede alkışlanmak değildir; başarısızlıkta dimdik ayakta durmaktır.

Guardiola gibiler hatalarını saklamazlar, yüzleşirler.

Şöyle diyor Guardiola:

“Başarı çok şey öğretmez ama yenilgi en iyi öğretmendir.” Guardiola Sendromu dediğimiz şey aslında hepimizin hayatında yaşadığı bir gerçek.

Kendinize sorun...

Zirvedeyken en güçlü siz misiniz, yoksa düştüğünüzde mi?

 

Bir gün sizi Brad Pitt

Haberin Devamı

ararsa ne yaparsınız

 

BİR gün telefonunuz çalıyor; ekranda Brad Pitt, “Benim…” diyor, o karizmasıyla. Hatta görüntülü arama bile yapıyor. Ve sonra başlıyor hikâye:

“Böbrek kanseriyim, tedavi için paraya ihtiyacım var.”

Şimdi içinizden gülüyorsunuz değil mi? “Kim inanır böyle bir şeye?” diye. Ama inanın, birileri inanıyor. Hem de 830 bin euro yolluyor.

Euronews’te okudum, olay Fransa’da geçiyor. 53 yaşındaki bir iç mimar, Brad Pitt olduğunu iddia eden bir dolandırıcının tuzağına düşmüş. Sahte fotoğraflar, yapay zekâ ile üretilmiş videolar... Ve işin acı yanı, sonunda para Türkiye’deki bir hesaba gönderilmiş.

Evet, Fransa’da başlayıp Türkiye’ye uzanan bir dolandırıcılık öyküsü bu.

Haberin Devamı

Eskiden dolandırıcılık hikâyeleri daha “masum” başlardı. “Tebrikler! Milli Piyango’dan büyük ikramiye kazandınız!” ya da “Size miras kaldı, lütfen hesap bilgilerinizi gönderin” derlerdi.

Şimdi? Şimdi yapay zekâ, deepfake, sosyal medya devrede... Dolandırıcılık artık bir Hollywood senaryosu gibi. Ve ünlü isimlerin bile bu işin bir parçası haline gelmesi, dolandırıcıların ne kadar “yaratıcı” olduklarını gösteriyor.

Anne isimli kadın, “Brad Pitt’in böbrek kanseri” olduğuna inanıp hayat birikimini göndermiş. “Bir adamın hayatını kurtarabileceğimi düşündüm” diyor. Onun yerinde olsak, biz de kanar mıydık?

Bilemiyorum...

 

 

Siyaset konuşmayın derdik

futbol konuşmayın diyoruz

 

NE derdik...

İş insanları, girişimciler, sivil toplumcular ve benzeri kamu görevi yapanlar; “Aman siyaset yapmayın” der ve eklerdik.

”Siyaseti siyasilere bırakalım...”

Galiba aynı tavsiyeleri şimdi spor, futbol için yapmamız gerekir.

Sosyal medya çıldırmış.

Zirvede iki takım mücadele ediyor; sanki Türkiye’nin başka meselesi yok.

Fenerlilerin Galatasaraylılarla, Galatasaraylıların Fenerlilerle anlaşmaları mümkün değil.

Oysa biz mutluyduk arkadaş...

Şimdi iş insanlarına, girişimcilere, sivil toplumculara ve benzeri kamu görevi yapanlara şu tavsiyede bulunuyorum:

“Aman futbol konuşmayın. Bırakın ne halleri varsa görsünler...”

Yazarın Tüm Yazıları