Santorini’de karar almışlar turistten 20 euro alacaklarmış

ESKİDEN Alaçatı’da rüzgâr, taş evlerin arasından geçerken bir masal anlatırdı. Her esintisinde başka bir hikâye taşırdı sokaklara... Ege’nin binlerce yıllık sessiz tanıklığını yaparlardı.

Haberin Devamı

 

Bir kahveye otururdunuz, yanınızdan geçenler; “Günaydın” derdi. Sanki herkesin birbirini tanıdığı bir dünya gibiydi Alaçatı. Kendi halinde, sessiz bir masal kitabıydı. Ama sonra bir şey oldu ve masal bozuldu.

Bir yerlerde yanlış bir düğmeye bastık. Rüzgârın masalı yarım kaldı. O taş evlerin yanına beton duvarlar yükseldi. Masanın üstünde duran taze demlenmiş çayın yanına şezlonglardan yayılan yüksek desibel müzikler eklendi. Kekik kokusu egzoz dumanına karıştı. Şimdi Alaçatı’ya bakınca eski masalı hatırlamak için çırpınıyor insan. Ama rüzgâr bile anlatacak bir şey bulamıyor.

Santorini’de karar almışlar. Turistten 20 euro alacaklarmış. “Gelen her misafirin, bıraktığı izleri kontrol edelim. Rüzâgrı boğmasınlar” demişler. Rüzgârın hikayesine sahip çıkmaya karar vermişler. Peki biz ne yaptık? Biz hikayeyi bitirdik.

Haberin Devamı

Bir zamanlar Alaçatı’ya insanlar rüzgârı dinlemeye gelirdi. Şimdi rüzgâr, beton duvarlara çarpıp geri dönüyor. Taş evlerin yerini devasa beton oteller aldı. Dar sokaklar, restoran tenteleriyle gölgelenmiş. Her sokak başına bir tabela; “Organik kahvaltı, rezervasyon şart.”

Alaçatı bir tabela cennetine döndü. Ege’nin rüzgârını taşıyan özgür sokaklar şimdi birer otopark. O eski günlerden geriye ne kaldı? Belki birkaç taş ev, birkaç suskun sokak... Ama geçmişin rüzgârları çoktan başka diyarlara göç etti.

Betonun gölgesinde unuttuk Ege’nin sadeliğini; unuttuk Alaçatı’nın rüzgârını... Şimdi geriye beton tarlaları, plastik masa örtüleri ve pahalı menüler kaldı. O rüzgâr geri döner mi? Eski masallarını anlatmaya devam eder mi? Yoksa biz insanlara küser mi?

Bir rüzgâr uğuldayarak gelir, unuttuğumuz hikâyeleri anlatır. Ama biz, o rüzgârın dilinden hala anlayabiliyor muyuz?

İşte asıl mesele bu...

 

 

Çok insan değil

doğru insan

 

ALAÇATI’yı örnek gösteriyorum ama mesele sadece Alaçatı değil.

Haberin Devamı

Eski günlerini aratır olmasına rağmen hala Alaçatı; Türk turizmi için en güzel örneklerden biri.

Ama bazı rötuşlar istiyor, 20 yıl öncesindeki gibi Alaçatı’yı bir cazibe merkezi haline dönüştürmek mümkün.

Bazı ilke kararları alıp uygulamak yeterli...

Santorini ve Mikonos; iki ikonik Yunan adası... Her yıl milyonlarca turist ağırlıyorlar. Peki, bu kalabalıkla baş etmek için ne yaptılar? Nisan, ekim ayları arasında cruise gemileriyle gelen turistlerden kişi başı 20 euro alacaklarını açıkladılar.

Neden mi? Çünkü o adaların ruhu var. Ve bu ruh, kalabalığın ve kontrolsüz turizmin altında ezilmesin istiyorlar.

Peki biz neden bu kadar cesur adımlar atamıyoruz? Alaçatı’da neden bir planlama yapmıyoruz? Bodrum’da neden denizle uyumlu bir yapılaşma düşünmüyoruz? Kapadokya’nın sessizliğini neden bozmamayı hedeflemiyoruz?

Haberin Devamı

Çünkü biz galiba ‘kalabalık’ olmayı tercih ediyoruz. Turizm gelirini kişi başına artırmak yerine, insan sayısını artırmaya çalışıyoruz.

Turizm güzellikleri göstermek demektir. Ama o güzellikleri kaybedersek, turizmi de kaybederiz. Alaçatı’yı, Bodrum’u, Kapadokya’yı yaşanmaz hale getirdikten sonra turist gelse ne olur, gelmese ne olur?

Bugün Santorini’nin yaptığı freni doğru buluyorum.

Turizmde ‘çok insan’ değil, ‘doğru insan’ anlayışının bazı yerler için uygun olduğunu düşünüyorum.

 

 

Araştırmadan bir şeyler paylaşmayın

 

SOSYAL medyayı elbette ben de herkes gibi kullanıyor ve takip ediyorum. Ama her gördüğüme de inanmıyorum. Siz de öyle yapın.

Ve emin olmadan da paylaşmayın.

Haberin Devamı

Örneğin son günlerde Amerikalı sinema oyuncusu Clint Eastwood’un bazı sözleri dolanıyor.

Sosyal medya paylaşımlarına göre Clint Eastwood şöyle demiş: 

“Lüksü saatlerde veya bileziklerde arama, lüksü çatallarda veya yelkenlerde arama. Lüks, kahkaha ve arkadaşlardır. Lüks, yüzüne yağan yağmurdur. Lüksü mağazalarda arama, lüksü hediyelerde arama, lüksü partilerde arama, lüksü etkinliklerde arama. Lüks, insanlar tarafından sevilmektir. Lüks, saygı görmektir. Lüks, ebeveynlerin hayatta olmasıdır. Lüks, torunlarınla oynayabilmektir. Lüks, parayla satın alınamayan şeydir.”

Sözler şahane...

Ama ifadeler Clint Eastwood’a ait değil.

Eastwood da resmi hesabından bu sözlerin kendisine ait olmadığını açıkladı.

Haberin Devamı

Yani siz siz olun; araştırmadan bir şeyler paylaşmayın.

 

 

Gazetecilik bir toplumun vicdanıdır

 

“GAZETELER bitti” diyorlar. Bitmedi. Bitmeyecek de... Çünkü gazeteler, tıpkı eski bir çınar gibi kök salmıştır hayata. Bir çınar, dalları budansa da gövdesi hırpalansa da yerini bırakmaz. Çünkü o, toprağın kokusunu bilir; geçmişin izlerini taşır.

Sosyal medya mı dediniz? O bir rüzgâr... Esecek, savuracak, bir süre uğultusuyla kafamızı karıştıracak. Ama sonra dinecektir. O rüzgârda uçuşan sayfalar belki dikkat çeker ama dokunmaz insana.

Başka bir şeydir gazetecilik. Kelimeler orada sadece harflerden ibaret değildir. Bir haberin arkasında bir hikâye vardır. Bir emeğin alın teri, bir sorunun peşine düşmenin ağırlığı vardır.

Sosyal medya, ışıklı ama sığ bir gölet gibidir. Parıltısına aldanırız ama içine girince derinlik olmadığını fark ederiz.

Gazeteler ise bir okyanustur. Orada yüzmek için cesaret gerekir. Bilgi biriktirmek, sorulara yanıt aramak, gerçeğin derinliklerine dalmak gerekir. Çünkü gazetecilik, bir toplumu ayakta tutan vicdanı temsil eder.

Yazarın Tüm Yazıları