Sanatla büyümek sanatla değiştirmek böyledir işte

BİRÇOK insan, elini taşın altına koymak denilince büyük şirketleri, devlet projelerini ya da kalkınma yatırımlarını düşünür. Ancak gerçek kahramanlık, bazen küçücük ama güçlü bir fikrin peşinden gitmekle başlar. İzmir’de bir ailenin kurduğu Olten Filarmoni Orkestrası, tam da bunu anlatan bir başarı hikayesi.

Haberin Devamı

 

Ceyhan ve Fatma Olten çifti, klasik müzikle büyüyen, hayal kuran ama bu hayalleri gerçeğe dönüştürmek için cesurca yola çıkan iki insan olarak İzmir’in sanat dünyasında silinmeyecek izler bıraktı.

Yıl 2013...

İki mühendis, klasik müziğe olan tutkularını sadece dinlemekle sınırlı tutmak istememişlerdi. Aksine, enstrüman çalamadıkları halde, dünyaca ünlü orkestraların verdiği zarafeti kendi şehirlerinde de görmek istemişlerdi.

Bu düşünceyle kendi filarmoni orkestralarını kurma fikri doğdu. İzmir’de klasik müzikseverlerin sayısı ne kadar fazlaysa, o kadar az konser salonu vardı. Ve işte bu noktada; Olten Filarmoni, İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin gerisinde kalan İzmir’in kültür sanat alanındaki eksikliğini dolduracak bir soluk oldu.

Haberin Devamı

Bu projenin en ilham verici yanlarından biri de Ceyhan ve Fatma Olten’in “yardım” kavramını sanata dönüştürmeleriydi. Evet, onlar birçok sosyal sorumluluk projesine imza attılar. Ancak asıl farkı, kültür ve sanata olan derin tutkularını sadece kişisel kazançla değil, toplumsal fayda için bir araç olarak kullanmalarıydı.

Onlar, klasik müziği bu toplumla tanıştırmak, müziğin zarif dünyasını herkese ulaştırmak için cesurca bir adım attılar.

Ve o adımlar bugün, her konserle birlikte büyüyen bir orkestraya dönüştü.

Sanatla büyümek sanatla değiştirmek böyledir işte

İzmir’de sanata ilgi her zaman var olsa da destek her zaman yeterli olmamıştı.

İşte Olten Filarmoni Orkestrası, bu boşluğu doldurmak için çıktığı yolda büyük bir sorumluluk taşıyor. Sanatçıları istihdam etmek, onlara düzenli maaşlar sağlamak ve genç yeteneklere fırsat yaratmak...

Hepsini de tek tek yaptılar.

Birçok insanın, “Deli misiniz?” dediği bu projede, Fatma ve Ceyhan Olten, gerek çevrelerinden gerek toplumdan aldıkları tüm tepkilere rağmen sadece hayal etmekle yetinmediler. Onlar, klasik müzikle büyüyen, yaşamlarının bir parçası haline gelen bir kültürü, İzmir’e ve Türkiye’ye kazandırma yolunda hayallerini gerçeğe dönüştürdüler.

Haberin Devamı

Zamanla, Olten Filarmoni Orkestrası sadece İzmir’in değil, Türkiye’nin saygın orkestralarından biri haline geldi. Sezonlar birbirini izledi; her konserle birlikte büyüdüler, geliştiler.

Salonlarda boş koltukları doldurmak için izleyicilerle kurdukları güçlü bağ, onların sadece müzikle değil, toplumla da harmanlanan bir kültür yaratmalarını sağladı.

Bu başarı, sadece parayla değil, bir ailenin gönülden verdiği emeğin ve özverinin bir ürünüdür.

Sanatla büyümek, sanatla katkı sağlamanın gücü böyledir.

Olten Filarmoni Orkestrası, sadece bir orkestra olmanın ötesine geçti. O; bir farkındalık projesi, toplumu daha estetik, daha kültürlü, daha zarif bir dünyayla tanıştırma yolunda atılmış büyük bir adım oldu. Ceyhan ve Fatma Olten çiftini iyi tanırım; gerçek bir kahramanlık yaptılar.

Haberin Devamı


Bir opera binası sadece

binadan ibaret değildir

 

BİR şehir nefes almazsa, beton yığınına döner. İzmir, bir süredir bu nefesin peşinde. Mavişehir’deki opera binası, Aziz Kocaoğlu döneminde büyük umutlarla başlamış ama sonra sessizliğe gömülmüştü. Şimdi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, hepimizi yeniden umutlandırdı.

“Opera binası olacak.”

Çünkü bir opera binası, sadece bir bina değildir. O, bir şehrin kimliğidir, vizyonudur, hayalidir. Cemil Tugay’ın dediği gibi bu karar halka sorulmuş, İzmirliler de “Evet, istiyoruz” demiş. Ve bu, bence sadece bir isteğin değil, İzmir’in kendine olan inancının ifadesidir.

Adnan Saygun Sanat Merkezi, bugüne kadar İzmir’e kazandırılmış en değerli eserlerden biri. Türkiye’nin dört bir yanından sanatçılar, “Buranın akustiği Türkiye’nin en iyisi” dediğinde hepimiz biraz daha gururlandık.

Haberin Devamı

Mavişehir’deki opera binası tamamlandığında, o sahnede ilk perde kalktığında, İzmir’in sanat sevgisi yeniden tazelenecek. Çünkü böyle mekanlar, sadece müzik veya tiyatro için değildir; aynı zamanda bir şehrin ruhunu yansıtır, onu geleceğe taşır.

Bir şehrin ekonomisi ne kadar güçlü olursa olsun, onu asıl ileri taşıyan şey sanat ve kültürdür. İzmir gibi iddialı bir şehir, sadece limanıyla, ticaretiyle, turizmiyle değil; sanatıyla da yükselmek zorunda.

Viyana, Milano, Paris. Hepsinin birer opera binası var. Ve bu binalar, o şehirlerin simgesi olmuş durumda. İzmir neden böyle bir vizyonun parçası olmasın?

Bir opera binası, sadece bir binadan ibaret değildir. O, çocuklar için bir hayal, sanatçılar için bir ilham kaynağı, şehir için bir prestijdir.

Haberin Devamı

Bir gün Mavişehir’de o opera binası açıldığında, hep birlikte şu soruyu soracağız. “Bu kadar zaman neden bekledik?” Ama o an geldiğinde, beklediğimize değdiğini de göreceğiz. Çünkü İzmir, bir opera binasını değil, kendi ruhunu geri kazanmış olacak.



İklim değişikliğinin sessiz çığlığı

 

LOS Angeles yanıyor.

Hani şu, “Melekler Şehri” dediğimiz yer.

Hollywood’un, Beverly Hills’in, Santa Monica’nın...

Bir yanda film setleri, lüks villalar, ışıltılı hayatlar...

Öte yanda alevler, dumanlar, kaos.

“Biz çok uzağız, bize ne?” demeyin!

Bu iş sadece Los Angeles’ın meselesi değil.

Yangınlar, seller, kuraklık...

Dünya zaten kıyamet provasına başladı.

Valencia’daki sel, Türkiye’nin orman felaketleri, Suudi Arabistan’daki seller...

Her felaket, “iklim değişikliği kapıda” diye bağırıyor.

Her zaman olduğu gibi kimse umursamıyor.

Los Angeles, teknoloji ve güvenlikte zirvede bir şehir.

Her köşesi koruma altında.

Ama ne oldu?

Yangınlara karşı ne güvenlik ne teknoloji yetebildi.

Soru şu...

Eğer Los Angeles’taki bu devasa yangınları durduramıyorsak, bizim Bodrum’daki, Marmaris’teki yangınlarla ne yapacağımızı bir düşünün.

Her yerde aynı hikâye...

Doğa, kendisine yapılanları geri ödüyor.

Şimdi oturup düşünme vakti...

Doğa bize daha ne kadar bağıracak?

Felaketleri izlemekten fazlasını ne zaman yapacağız?

Beton yığınları arasında kendimizi ne kadar daha güvende hissedeceğiz?

Los Angeles yanıyor.

Bir sonraki yangın nerede çıkacak?

Kim bilir...

Ama tek bir gerçek var.

Bu iş sadece Los Angeles’ın, Valencia’nın, Suudi Arabistan’ın meselesi değil.

Bu iş, insanlığın meselesi.

Ve bu iş, daha fazla görmezden gelinemez.

Yazarın Tüm Yazıları