Paylaş
Ben statlara güzel vakit geçirmeye, biraz eğlenmeye, sporun birleştirici gücünü hissetmeye, hayatın günlük temposundan uzaklaşmaya gidiyorum.
Yani benim için spor biraz hobi, biraz eğlence, biraz da terapi gibidir.
Oğlum Atlas’a da bunları anlatıyorum.
Neler hissettiklerimi, spora olan tutkumun bana kazandırdıklarını...
Atlas’a fanatik değil, taraftar olmayı öğretmeye çalışıyorum.
Ben anlattıkça yaşadıkları, 12 yaşında olmasına rağmen hayatla ilgili deneyimleri hepimizi zorluyor.
Eminim birçok anne baba benim gibi hissediyor.
Özellikle futbol çığırından çıkmış durumda. Bir takım aidiyetinden sıyrılarak bunları yazıyorum. Olaylara Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı ya da tuttuğunuz bir takımın gözünden baktığınızda çok başka bir sonuca varıyorsunuz. Başka bir pencereden baktığınızda da gerçekten üzülüyorsunuz.
Bütün objektifliğimle yazıyorum ve diyorum ki;
Bu böyle gitmez gidemez. Türkiye’de spor, özellikle de futbol fabrika ayarlarına dönmek zorundadır.
Cumartesi günü Atlas ile mutsuz eve döndük. Sonuçtan değil; stattaki gerginlikten, havada uçuşan küfürlerden, 90 dakika bitmeyen olaylardan... Oysa biz keyifli vakit geçirmeye; güzel bir maç izlemeye gitmiştik.
Bir kulübe ait olma duygularından sıyrılarak, tarafsız bir sporsever olarak Atlas’a ne anlatacağımı bilemedim.
Ne dese haklı...
Bu ülkede taraftar olmak gerçekten zor.
***
Maç bitti, ama gerilim hâlâ üzerimizdeydi. Sadece biz değil, stadın dört bir yanındaki herkes sanki o sahadaki oyuncular kadar yorgundu.
Atlas’ın gözlerindeki hayal kırıklığını görmezden gelmek mümkün değildi. Küçük yaşlarda öğrendiği her şey, büyüklerin söyleyip yaptıklarıyla çelişiyor. Ona, futbolun birleştirici bir gücü olduğunu öğretmeye çalışırken, gördüğü şeyler tam tersini söylüyor.
Ama pes etmeye niyetim yok. Bu ülkenin futbolu sadece sahadaki oyuncuların değil, tribündeki taraftarların da değişmesiyle düzelebilir. Küfrün, kavgaların, nefretin olmadığı bir futbol ortamı yaratmak bizim elimizde. Oğluma bu umudu aşılamaya devam edeceğim.
Bir gün Atlas’ın, futbolun sadece bir oyun olduğunu ve bu oyunun birleştirici gücünü tam anlamıyla kavrayacağına inanıyorum. O zamana kadar, tüm olumsuzluklara rağmen bu sporu sevmeye devam edeceğiz. Çünkü biliyorum ki, futbol asıl gücünü tribünlerdeki sevgiyle, saygıyla ve hoşgörüyle bulur.
Hayat futboldan ibaret değil
ŞÖYLE bir yanlışımız var.
Herkes kendi tuttuğu takım üzerinden, skor üzerinden yorumlar yapıyor.
Futbol bu değil ki...
Siz böyle mi zannediyorsunuz.
Türkiye’de karşıtlıklar, semboller üzerinden konuları tartışmaya başladık.
Bu bizi bir yere götürmez; götürmüyor da zaten...
Göztepe Fenerbahçe maçında Ali Koç’un sahaya inmesini doğru bulmuyorum.
Ama Göztepe seyircisinin dakikalar süren kötü tezahüratını da kabul edemeyiz.
Yanlışlar, eksikler üzerinden konuşmaya devam edersek Türk futbolu gelecek günlerde sıkıntıya girebilir.
Bir şey daha var.
Futbol hayatın en anlamlı şeyi mi...
Nasıl siyaset dışında da bir hayat var.
Ve siyasetin olmadığı yerler bize çok daha iyi geliyorsa; futbolda da aynı durum geçerli...
Hayat futboldan ibaret değil.
Ben futboldan keyif almak istiyorum; bir gerilim filmi yaşamak istemiyorum.
“Çeşme mi, Bodrum mu?” soruları değişti
GEÇTİĞİMİZ yıllarda “Çeşme mi, Bodrum mu?” diye sorulurdu.
Bu yıl da benzer sorular var.
Ama soru şöyle oldu.
“Çeşme’deki işletmeler mi, Bodrum’daki işletmeler mi daha boş...”
Cevap veriyorum.
Her yer dolu...
Belki Futbol Şampiyonası etki etmiş olabilir ama Çeşme de, Bodrum da dolu...
Mesele şu...
Zaten herkes temmuz, ağustosu tatil için bekliyor. Ve herkes birkaç popüler tatil yerinde olmak istiyor. Aslında temel sorun iki aya sıkışmış bir turizm sezonun olması.
Yoksa bir şekilde oteller, işletmeler doluyor.
Önemli olan sezonu uzatmanın yollarında...
Bodrum biraz bu konuda mesafe aldı ama Çeşme’nin yapması gereken daha çok işi var.
Geçmiş olsun İzmir
GERÇEKTEN DE geçmiş olsun...
Geçen hafta kabus gibi günler yaşandı. Sadece İzmir değil; Türkiye’nin her yerinden yangın haberleri vardı.
Bugünkü haline bakmayın; hepimizin çocukluğunda Yamanlar’la ilgili hep bir anısı vardır.
Orman yangınlarının çıkmasında en önemli neden dikkatsizlik biliyorsunuz.
İzmir’e kabus yaratan yangınların nedeni de öyle...
Nedenleri birkaç güne netleşecek ama sonuçlarını çok iyi biliyoruz.
Güzelim ormanlarımız yok oldu.
Çocukluk anılarımız da kül olup gitti.
Sokağa taşan müziğe karşıyız
PANDEMİ döneminde işletmelere müzik yasağı geldi; daha doğrusu saat sınırlaması getirildi. Bu kısıtlamaya aslında pandemi sonrasında da büyük ölçüde uyuluyor. Gece saat 01’de müzikler kapatılıyor ya da kısılıyor. Ben yasaklara karşıyım ama sokağa taşan müziğe yasak, sınırlama getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu gece 01 mutabakatına uymayan çok işletme olduğunu söylemem de lazım.
Bütün dünyada böyle... Herkesin örnek gösterdiği Mikanos, İbiza, Saint Tropez’de de böyle... Hepsi sokağa taşan müziğe yasaklar getiriyor.
Paylaş