Paylaş
Halka arzlar sayesinde de yatırımcı sayısı 3 milyonlardan 8 milyonlara çıktı. Şimdi faizler artınca, borsanın rakipleri çoğalınca endekste düşüşler yaşandı. Yatırımcı sayıları da düşmeye başladı, paranın rotası faize doğru yöneldi. Şunu unutmamak lazım. Al sat yaparak borsadan para kazanmak mümkün ama kaybedenlerin de çok olduğunu unutmamak gerekir. Profesyonellerin bile zorlandığı; yapay zekanın ön plana çıktığı, robotların hızına yetişilmediği bir dönemde en iyisi durup beklemektir.
Piyasa uzmanları “Ağaç gibi beklemek” diyorlar.
Yani bir zeytin ağacı diktiğinizde nasıl birkaç yılda verim almaya başlıyor ve zeytin ağacınız onlarca yıl yaşıyorsa borsaya da öyle bakmalısınız.
Uzun vadeli yatırım yapanlar, doğru şirketlere yatırım yapanlar beklediğinde hiç hayal etmedikleri bir servetin sahibi olabilirler.
Bunun için öyle büyük paralara da ihtiyaç yok.
Ama sabırla ve erken yaşlardan itibaren hem kendiniz, hem çocuklarınız için hisse biriktirmelisiniz.
Belki o küçük sermayelerle büyük bir şirket kuramazsınız ancak o küçük birikimlerle büyük şirketlere ortak olabilirsiniz.
Bunu mutlaka yapın; hem kendiniz, hem çocuklarınız için...
Artık bizim finansal alt yapımız da güçlü, insan kaynağımız zengin, sektörde deneyimli isimler arttı. Onlara sormak, raporlar okumak yerine hala kulaktan dolma bilgilerle yatırım yapmak anlamsız geliyor. Finansal okur yazarlığı gençlerimize anlatmamız gerekir. Murat Sağman’ın kitabının başlığını fırsat buldukça hatırlatıyorum; “Borsada oynanmaz...” diye...
Evet borsada oynanmaz, yatırım yapılır.
Son düşüşlere bakmayın; krediyle, borçla alınmayan hisseleriniz zamanı geldiğinde yine değerini bulur.
Siz yatırım yapmaya devam edin...
Konut bugüne kadar
yatırım aracıydı
Konut sektörüne ilişkin olarak yapılanacak olan yeni düzenlemeler kapsamında, birden fazla evi olanlar için vergi düzenlemesi konuşuluyor.
Bu değişimle birlikte ev fiyatlarındaki artışı dengelemek ve piyasadaki dalgalanmaların azaltılması amaçlanıyor.
Bazı çalışmalar da kulağımıza geliyor.
Örneğin ilk konut alımında uygulanan yüzde 4 verginin, ikinci ve üçüncü konut alımlarında artacağı söyleniyor.
Elbette bunlar yapılabilir.
Ama şunu hatırlatmak isterim.
Türkiye’de konut uzun yıllardır bir yatırım aracı olarak görüldü.
Hala da öyle...
Eğer bunun değişmesi isteniyorsa; ki değişmeli...
O zaman geriye dönük değil ileriye dönük çalışmalar yapılmalı.
İnsanlar ülke koşullarına göre birikimlerini değerlendirmiş olabilir. Ve gayrimenkul getirisi bugüne kadar alternatifsiz kalmış da olabilir. Vatandaşa “Niye yaptın” demek yerine, “Bundan sonra böyle yap” denebilir.
İnsanların ilk konutlarına teşvik getirilmeli.
Ama bu birikimlerin ekonomimizde doğru ve sağlıklı değerlendirilmesi için finansal alternatifler de ortaya koymalıyız.
O yüzden bireysel emeklilik, borsa gibi uzun vadeli ama insanların kendilerini güvende hissedebileceği bir zemine ihtiyacımız var.
Evsahibi kiracı konusunda
iş yargıya düşüyor
Geçen gün de yazdım.
Yaşanan yüksek enflasyon döneminde ev fiyatları da, kiralar da çok arttı. Bu evsahibi kiracı ilişkilerini de bozdu. Ben iki tarafı da haklı görüyorum. Kamuoyunda hep kiracıların mağdur olduğu gibi bir algı var. Buna kesinlikle karşıyım. Elbette zaman içinde piyasa kendi dengesini bulacaktır. Ama yargının alacağı emsal kararlarla süreçleri hızlandırması gerekir. Arabuluculuk bir seçenekti ama görüyoruz ki bu da işlemiyor. İki taraf da anlaşamıyor. Konu mahkemeye taşındığında sonuç almak için yıllar geçiyor.
Devletler için birkaç yıl değil; on yıllar bile önemli değildir. Ama bir insanın hayatında, iki, üç yıl çok önemlidir. Kira uyuşmazlığının sonuçlanması için bu kadar kimse beklememeli. Birkaç ayda bu sonuçların alınması gerekir. O yüzden emsal kararlar diğer davalar için de önemlidir. Yargının yükü fazla biliyorum ama başka çare de gözükmüyor.
Elektriğe geçmek sorunları çözmüyor
Elektrikli araç sayısı artıyor. Türkiye Avrupa’da ilk beşte ve eminim ilk sıralara çıkacağız. Aslında hepimiz elektrikli araçların iklim krizine çözümlerden biri olarak görüyordu. Euronews’te okuduğum bir makale ezberimi bozdu.
“Elektriğe geçmek sorunlarımızı çözmüyor, sadece derinleştiriyor” deniliyor.
Ve ekliyorlar.
“Binek araçlarının elektrifikasyonu, gezegeni kurtarmak için CO2 emisyonlarını azaltabileceği umuduyla yolculuğuna başlamıştı. Durum öyle değil. Elektrikli araba üretirken yine de havaya sera gazı salıyorsunuz. Elektrikli ulaşım için sürdürülebilir ve verimli bir sistem oluşturmak için gereken kaynaklar, özellikle küçük ülkeler veya gelişmekte olan ülkeler için çok maliyetlidir. Bunun nasıl finanse edileceği veya sürdürüleceği konusunda net bir stratejik plan yoktur.
Yeniden şarj etme işlemi zaman alıcıdır ve pil değidşimi çok maliyetlidir ve elektrikli otomobillerin vaat edilen genel ömrüne kıyasla çok erken gerçekleşebilir.
Tüm trafiği elektrikli araçlara çevirmek için gereken enerji miktarı hayal edilemeyecek kadar yüksektir.”
Yazı bir Kızılderili atasözünü hatırlatarak bitiyor.
“Son ağacı kestiğimizde, son nehri zehirlediğimizde ve son balığı yakaladığımızda, ancak o zaman GSYİH’nın yenemeyeceğini anlayacağız.”
Yani iklim krizini önlemek için çok daha büyük adımlar atmamız gerekiyor.
Paylaş