Yeni dönemin markaları “cool” kavramını öne çıkarıyor.
Ben cool marka kavramını şöyle tanımlıyorum; Duruşu olan, güven veren, mesafeli ve bunun için saygı duyulan, belki de özenilen...
Yelda İpekli diyor ki; “Her ne kadar bu kuşaklar arasındaki farklılıklar çok tartışılmaktaysa da biz stratejistler açısından bu konu müşteriyi anlamak için göz önünde bulundurmak zorunda olduğumuz çok önemli bir çıkış noktası. En temel fark, X kuşağı teknolojiyi sonradan hayatına aldı, Y kuşağı onunla doğdu, Z kuşağı kendini teknoloji üzerinden tanımlıyor. İşte bu sosyolojik farklılık bile 3 kuşağın herş eye bakışını, ele alışını değiştiriyor. X kuşağı markayı lüksü; kendini ifade etmek ve aidiyet duygusunu tanımlamak için kullanıyordu. Z kuşağı ise artık kurumların dünya problemlerini, kaynakların doğru kullanılmasını, çevreyi, insan haklarını, özgürlüğü sahiplenmesini, karlılıklarını varlıklarını bu tarz sorunlar üzerinden yeniden tanımlamalarını bekliyor. Z kuşağı için kalite, fiyat hassasiyeti gibi konular bireysel değil toplumsal olarak ele alınan kavramlar. Böyle olunca tüm kavramların dönüştüğü bu dönemde lüks de dönüşüyor. Bireye değil toplum ve dünyaya hizmet eden kurumlar, markalar cool olarak tanımlanırken, ışıltıları ile hayata sadece güzellik, estetik değil sadece sürdürülebilirlik katmaları da bekleniyor. Farklı bakış açıları ile inovatif düşünceyi yönetim felsefesi yapmış olmaları, karlılığı sadece maddi değerler üzerinden değil manevi derinliklerde oluşturmayı amaçlıyorlar.”
Çok iyi yönetilen markalar var.
Ama bazıları da inanın bu değişimin farkında bile değiller.
İşte onlar gözden uzaklaşıyor ve bir süre sonra kaybolup gidiyorlar
Bir kere Antalya turizmde başka bir ligde artık…
Turizmin yanına sağlık ve eğitim sektörünü de eklemiş durumda.
Çok sayıda hasta hem ameliyat olmak, sonrasında da tatil yapmak için Antalya’yı tercih ediyor.
Bu kümelenme şehre iyi de gelmiş.
Hem kurumsal bir değişim var, hem de doktorlar kariyer olarak Antalya’yı ilk sıralara koymaya başladılar.
Ve çok sayıda doktor da haftanın belirli günlerinde buraya gelip hastalarına bakıyor ya da ameliyatlarını yapıyor.
Turizmi çeşitlendirdiğinizde katma değer de büyüyor.
“Teknoloji değişim hızının arttığı bir alandır. Bizim de bu hıza uyum sağlamamız şart. İnternette fiber altyapı konusunda biraz yavaş gidiyoruz, onu da hızlandırmamız gerektiğinin farkındayız. Merkez Bankamız bünyesinde kripto parayla ilgili bir çalışma yürütülmektedir. Gençlerimize kripto para kumarlarına yönelmek yerine blok zincir teknolojisi geliştirilme çalışmalarına katılma tavsiyesinde bulunuyorum. Dijital varlıklar teknolojinin yakıtı, blok zincir ise teknolojinin vasıtasıdır. Dijital varlık deposuna yakıt koyan olmaktan ziyade, bizzat bu aracı kullanan ülke olmak istiyoruz. Başkalarının açtığı sanal evrenlerde yer almaya çalışmak yerine bizatihi kendi evrenimizi kurmak peşindeyiz.”
Her bir cümle önemli...
Türkiye’nin dijital değişimde mutlaka öncü rol alması gerekir.
Her fırsatta yazıyorum.
Elbette bu dönüşüm topyekün ve Türkiye’nin tamamını kapsamalı...
Era Bodrum Yelken Kulübü tarafından başlatılan bu deniz festivali artık dünyanın dört bir yanındaki yelken sporcularını ve meraklılarını Bodrum’da bir araya getiriyor.
Bu 34 yılın büyük bir kısmına tanıklık etmiş bir gazeteci olarak rahatlıkla şunu söyleyebiliyorum.
Bodrum Cup Türkiye’nin en önemli markalarında biri haline gelmiştir.
Tabii bunda destek verenleri de unutmamak yazım.
American Hospital güncel sponsor, geçmiş yıllarda birçok marka organizasyonun büyümesine katkı koydu.
Ve gelecek yıl...
“Dünyada fark yaratabileceğimiz en temel unsurlardan biri, tüm şirketlerimizde ‘insanı’ merkeze koymak olmalı. Özellikle gençlerimize daha fazla fırsat tanımamız gerekiyor. Hızlı adapte olan, hızlı öğrenen genç bir nüfusumuz var. Yıldız Holding’de bu gerçekten yola çıkarak, şirketlerimizde gençlere daha fazla yer açabilmek adına ‘tecrübe’ şartını ortadan kaldırdık. Ayrıca kadınların ekonomiye daha fazla katılımının önünü açmanın da son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle Yıldız Holding Kadın Platformu liderliğinde tüm şirketlerimizde kadınların daha görünür olması ve yöneticilik pozisyonlarında daha fazla kadın çalışana fırsat tanıyabilmeyi hedefliyoruz.”
Hepimizin önüne gençlerden talepler geliyor.
Ve ben de Ali Ülker gibi düşünüyorum.
Bugünün gençleri bizlerden çok daha farklı düşünüyorlar.
Aslında dünyada kariyere, deneyime bakış da çok değişti.
Teklifi Meclis’e sunan BBP Genel Başkanı Mustafa Destici...
Destici gerekçesinde şu ifadelere yer vermiş; “Yüzbinlerce vatandaşımız ve binlerce aile iptal edilen yapı kayıt belgeleri neticesinde; idari para cezaları, yıkım kararları ve haklarında açılan ceza davaları sebebiyle telafisi güç mağduriyetler yaşamaktadırlar. Barınma ihtiyacını karşılamak üzere özel mülkiyetler üzerine yapılmış ve yapı kayıt belgesi almış, bir kısım yapı kayıt belgesi iptal olmuş ve iptal olma aşamasında olan yapılar; kamu zararı, iskan ve imar yönünden incelenmek sureti ile yapı sahiplerinin yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.”
Destici’nin iyi niyetinden kuşkum yok.
Ama imar aflarına kesinlikle karşıyım.
Çünkü bugün büyükşehirlerimiz geçmişte yapılan aflar nedeniyle büyük problemler yaşıyor.
Ne altyapı yetiyor, ne de kaynak...
Üstelik aflardan, barışlardan bir sonuç alınabilmiş de değil.
Kazadan birkaç saat sonra gittiğimde gördüklerimi, yaşadıklarımı herhalde hayatım boyunca unutamayacağım.
Aslında gazeteci olarak çok şeye tanıklık ettim.
Krizler, kaoslar, karmaşalar…
Tabii güzel ve unutulmaz anlara da tanıklık ettim ama Soma gibi olaylar insanda çok derin izler bırakıyor.
Bartın Amasra’ya gitmedim ama gideceğim.
Ancak orada yaşananları biliyorum, tahmin ediyoruz, hissediyorum.
Pandemi dünyadaki birçok dengenin bozulmasına neden oldu.
Sonrasında da gördük ki; bildiğimiz birçok şeyi yeniden planlar olduk.
Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada artan bir enflasyon, hammadde tedarikinde ve lojistiğinde zorluklar ve tabii ki hayat şartlarının ağırlaştığı bir süreç…
Üstüne üstelik bir de Ukrayna-Rusya gerginliği patladı.
Özellikle enerjide bir kriz dünyayı bekliyor.
Avrupa’dan özellikle peş peşe ve bugüne kadar hiç duymadığımız önlemler geliyor.
Şehirler karanlığa bürünüyor; kışın yaklaşmasıyla evlerdeki gaz kısıtlamalarına kadar bir dizi önlemler paketi açıklanıyor.