Neyse o ağır eleştiriler, hakarete varan o binlerce mesaj azaldı.
Hala “Mağdurum ben ne olacağım” diyenler var.
Gerçekten yaşanan son depremden sonra bu yorumları nasıl yapabildiklerini de merak ediyorum.
Hiç mi ders almıyoruz, hiç mi özeleştiri yapmıyoruz.
İnanın bazen anlamıyorum.
Af ya da barış ne için yapılır?
Yaşadığımız son depremlerden sonra da yine bilim insanlarının ağzının içine bakmaya başladık.
Oysa bu uzmanların görüşlerine zaman zaman yer vermiş ve kamuoyunu uyarmıştık.
Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür de o isimlerden biriydi.
Geçen gün İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası’nın ortak meclis toplantısına katıldı.
Ve dedi ki;
“İzmir gerçek anlamda bir deprem kentidir. Çok az kentimizde bu kadar yoğun aktif fay sistemi var. Bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır...”
Her fırsatta yazıyorum.
Demokrasileri güçlü yapan işte bu reflekslerdir.
Yüz yılın en büyük facialarından birini yaşıyoruz.
Yaraları elbette saracağız ama bu sefer kolay da olmayacak.
Bakın tarihsel hatalarımız var.
Hatay Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Rasim Can, “Antakya’nın zemini lapa gibidir” diyor ve ekliyor:
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Sözbilir...
Olası afet risklerine karşı kentlerin bilimden faydalanılarak 1/1000 ölçekli yerleşime uygunluk haritalarının bir an önce hazırlanması gerektiğini söylüyor.
DEÜ Su Kaynakları Yönetimi ve Su Kaynaklı Doğal Afetlerin Kontrolü Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUMER) Müdürü, İnşaat Mühendisi Prof. Dr. Okan Fıstıkoğlu da tarım alanlarının yapılaşmaya açılmasının olumsuz etkilerinin görüldüğünü ifade ediyordu. SUMER Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Celalettin Şimşek ise “İnsanoğlu eskiden beri ovalarda tarım, yüksek yerleri ise yerleşim yeri olarak planlıyordu. Son 50 yıldır bu durum değişti. Dolayısıyla karşımıza büyük bir risk çıktı. Depremden sonra yeni yapılaşma için kayalık zeminlere yönelmeliyiz” diyor.
Şu birkaç cümle bile aslında ne yapmamız gerektiğini bizlere söylüyor.
Evet...
İnsan eliyle iklim değişikliğine neden olduk.
Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada benzer örnekler var.
Hayat devam ediyor.
Şimdi bizi çok daha farklı bir süreç bekliyor.
Kaybettiğimiz insanlarımızı unutmayalım.
Yıkılan, harap olan şehirlerimizi unutmayalım.
Artık anılarda kalan o güzel günlerimizi unutmayalım.
Peki ne yapalım?
Bu sefer gerçekten dersler çıkaralım.
Her gittiğimde yürüdüğüm yerlerden biriydi.
Eski adıyla Herod Caddesi meşalelerle dünyanın ilk gece aydınlatması yapılan caddesidir. Roma ve Grek tanrılarının yanında, aynı zamanda tek tanrılı dinleri de yaşayan Antakya halkı, zevkine, yemesine içmesine de çok düşkün bir halktı. Akdeniz’in en doğu köşesinde Orontes bugünkü adı Asi Nehri kıyısında yer alan bir yerdi Antakya; ticareti ve eğlence merkezi olarak bilinirdi.
Yakın bir zamanda gittiğimde caddede restorasyon ve yayalaştırma çalışmaları başlatılmıştı.
Öncesini de, restorasyon sonrasını da iyi biliyorum.
Şimdi o cadde ne yazık ki yok.
Harabeye dönmüş görüntülerini izlerken hüzünlendim.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum açıkladı.
“Acil yıkılması gereken 50 bin 576 bina var.”
Kahramanmaraş’ta incelenen 57 bin binanın; 11 bini acil, bir o kadarı da kentsel dönüşüme girmeli.
Hatay da öyle, Adıyaman da...
Diğer şehirlerde incelenen binaların yüzde 25’i hemen, geri kalan yüzde 50’si de kentsel dönüşüm isteyen yapılar...
Düşünebiliyor musunuz?
Yapı stoğunun yarısından fazlası sorunlu, sıkıntılı...
“Anayasaya bir rezerv koymazsanız sürekli af çıkar. Bazı konularda anayasada rezervler var. Örneğin, partilerin kapatılmasını şarta bağlayan düzenleme yapıldı. Bu olay, hukuku, anayasayı sarstı, siyaseti sarstı. O dönemde biz affı savunuyorduk. Şimdi herkes bundan ders çıkarmalı. Parti ekseninden bakmıyorum, ülke ekseninden bakıyorum. Bir düzenlemeyi benim parti menfaatime uyuyor diye yapmak yerine geniş perspektifle ülke menfaatiyle düşünmek lazım. İmar affını her şartta yasaklayan bir anayasa zorunludur.”
Son 10 yılda imar affıyla ilgili kaç yazı yazdım bilmiyorum.
Ve her seferinde bırakın eleştiriyi, ağır hakarete kadar uzanan binlerce mesaj, telefon aldım.
Yine yazıyor ve söylüyorum.
Kimse bahane üretmesin.
İmar afları, barışları Türkiye’nin gündeminden kalkmalıdır.