Son birkaç aylık sürece baktığımızda genelde paranın adres olarak kendisine bono piyasasını seçtiğini izledik. Bu dönem piyasalarda güvenin yeniden yavaş ayvaş tesis edilmeye başladığı dönem olarak karşımıza çıktı. Ama yaz ayları ile birlikte önce cari açık, ardından kuru hareketi, IMF ile ilişkiler, dış politika ve ekonomik politikalar alanlarında güvenin yeniden zayıflamaya başladığını gördük. Son İmar Bankası operasyonu da bu durumu pekiştirdi.İmar bankası meselesine çok fazla değinmedik ama bir okuyucumuzdan gelen aşağıdaki mektubu görünce en azından bu mektubu yayımlayarak “güven” meselesinin ne kadar önemli olduğunu göstermek istedik. Bu kez sözü kısa kesip okuyucularımıza bırakıyoruz. Bu arada okuyucumuzun ismi bizde mahfuz fakt kendi isteği doğrultusunda ismini yayımlamıyoruz.“Sayın Bakan, Ben yirmi yıllık bir öğretim üyesiyim. Kolayca tahmin edebilirsiniz: Çok çalışan, kazançlarını tasarruflu harcayan ve böyle bir hayatı herkese tavsiye eden cinsten. Ayrıca, yurt dışında kazandıklarını da Türkiye’ye getirecek kadar aptal!Şimdi ise “tahminen” üç yüz bin kişiden biri olarak “devletin mağduru”yum. Neden Cem Uzan’ın demiyorum. Çünkü gayet iyi biliyorum ki Türkiye gibi muz yetişen ülkelerde zaten büro, şirket, banka vs. açmanın temel gayesi, bunları açamayanları dolandırmak, tabiri caizse “yolmak”tır. En güzel tüylerin de elbette kamu kurumlarında olduğunu herkes bilir. Yani Uzanlar, kendilerinden beklenileni yapmıştır: Şaşırmadım. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının, ‘şu faizcilere gününü gösterelim’ mantığından hareketle biraz da istihza ile “Parayı yatırırken bize sormuyorsunuz, kaptırdıktan sonra ‘biz ne yapacağız’ diyorsunuz” tarzındaki sözlerini beklemediğimi de itiraf edeyim: Şaşırdım. Böyle bir yaklaşımı fevkalâde gayri ciddî buluyorum. Eğer ben sizlere sorsaydım ve söylediğiniz bankaya yatırsaydım, durumun farklı olacağını söyleyebilir misiniz? Ben emin değilim. Çünkü şahsî düşünceme göre, tavsiye edeceğiniz o banka da vergi kaçırmak vs. sebeplerle Imar Bankası’nın yaptığını muhakkak yapıyordur. Ama bu, herhangi bir “sürtüşme” olmadıkça ortaya çıkmayacak, işlemler tıkır tıkır sürüp gidecektir. Müsaadenizle, sürtüşmenin patlama zamanını da biz nasıl tahmin edebiliriz?! Yani ha Uzanlar, ha Tozanlar. Ne fark edecekti? Dolayısıyla biz “dolandıramayanlar topluluğu” için değişen bir şey yoktur. Biz, “devletin gözetiminde ve denetiminde” olan bankalardan en uygun şartları sunan birisini tercih ettik. Şubeye gittik, paramızı yatırıp hesap cüzdanımızı aldık. Ne yapmalıydık? Paralarımızın, banka merkezinde resmî kayıtlara mı, yoksa gayrı resmî kayıtlara mı geçtiğini nasıl kontrol edebilirdik? Elindeki para, dolandırma için yeterli olmayan, şirket kuramayan bizlerin, bu durumda Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî kurumlarına güvenmekten başka çaresi var mıdır? Daha önce bazı bankalar “batırıldıktan” sonra, devletimizin yetkilileri; “artık BDDK’nun kurulduğunu, bundan sonra bankacılık sektöründe herhangi bir problemin olmayacağını” defalarca beyan etmemişler midir? Bu işlerin dışında olan benim gibilerin buna güvenmemesi mi gerekiyordu? Yoksa “dün dündür, bugün bugündür” mü diyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti’ni, bu kadar “Muz Cumhuriyeti” yapmaya hakkınız var mı?!Sayın Bakan,Partinizle Cem Uzan’ın partisi arasındaki siyasî rekabet bizi ilgilendirmiyor. Mudilerin mağduriyetinden doğacak öfke ve kızgınlığı, her iki taraf da “oy”a çevirmek düşüncesinde olabilir. Burada açıkça söylüyorum: Kim böyle bir hesap içindeyse, hesabı yanlıştır! Çoğumuzun bu oyuna gelmeyeceğinden ben eminim. Kimlerden oluştuğu ve hangi “mühim” işlerle uğraştığı bile doğru dürüst bilinmeyen veya bizi ilgilendirmeyen, kalın duvarların içinde oturan ve ulaşılamayan BDDK gibi soyut “kurulların” arkasına sığınarak Imar Bankası konusundaki sorumluluğunuzdan bizim vicdanımızda asla kurtulamazsınız. Bunu size şahsınız için değil, şu an oturduğunuz devlet makamı için söylüyorum.Sayın Bakan,BDDK, ara sıra dile gelip bazı açıklamalarda bulunuyor: Bu bazı usulsüzlükleri saymaktan öte geçmiyor. Bana göre devlet yetkilileri; Imar Bankası yöneticilerinin değil, kendi suçlarını açıklıyorlar. Devletten aldıkları maaş karşılığında neden görevlerini yapmamış; zamanında durumu fark etmemişlerdir? Sizce “bostan korkuluğu” olmanın bir cezası yok mudur?Sayın Bakan,Bütün bunları zaten bildiğinizi düşünüyorum. Dolayısıyla fazla söze hacet yok. Vakit geçiyor. Neredeyse bir ay oldu. Paralarımızın akıbetinden bir haber yok. Devletimiz, geciktirdiğimiz vergilerde bir günün bile hesabını yapar ve “gecikme zammı”nı bizden çatır çatır alırken, bilinmeyen bir zaman sonra paralarımız ödenecek olursa “alabildiğinize sayın; üstüne de iki rekât şükür namazı kılın” tavsiyesinde bulunulmayacağını ümit etmek istiyorum. Son bir sorum da şu olacak: Eğer paralarımızı alabilirsek, yurt dışına hangi yollarla çıkarıp hangi bankaya yatıralım? Yoksa altın para yapıp ecdadımız gibi toprağa mı gömelim? Tavsiyelerinizi acilen bekliyorum.Işlerinizde başarılar dilerim.”