Paylaş
Yazıya bu kadar iddialı girmiş olmam sakın ola ki garibinize gitmesin sevgili okuyucular. Benim bu savaştan geçen haftaya kadar hiç haberim yoktu. Ben, her aklıselim insanın yapacağını düşündüğüm şeyi yapıp, geçen haftaya kadar magazin programlarını izlemezdim. Ne kadar yanlışmış! Oradaki kavgalar siyasette yaşanılan kavgalardan bin kere daha şiddetli ve zevkli.
Üstelik kavga edenler de mankenler, şarkıcılar, fotomodeller... Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin; siz hangisini tercih ederdiniz? Önce Meclis'teki sayınları şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Herhangi birinin mayo defilesi sunmasını ister miydiniz? Hatta bir arzum daha var, keşke Meclis Başkanı Deniz Akkaya, Başbakan Tuğba Önal, ne bileyim anamuhalefet lideri de Tansu Çiller olsa.
Hülya - Gülben kavgası
Son günlerin en gözde konusu ise Hülya Avşar ile Gülben Ergen arasında yaşanan rekabet. Hülya'nın alanındaki liderliği tartışılmaz. Ama yaşlandı, herkesin dile getirmeye korktuğu ama için için bildiği ve kahrettiği şey de Hülya'nın 3, bilemedin 4 sene sonra emekliye ayrılacağı.
Ara sıra sahnelerde görünse bile şimdiki kadar çok göremeyeceğiz Avşar kızını bir süre sonra. Zat-ı şahanelerinden boşalacak tahtaya ise şimdiden Gülben Ergen aday. Magazin programlarında (ki geçen hafta hemen hepsini izlemiş bulunuyorum) neredeyse Hülya Avşar kadar yer buluyor. Hatta bazen daha bile fazla. Film çekti mi, bilmiyorum ama maşallah dizilerde boy göstermekten geri durmuyor.
Önceden fark etmiştim
Ben bu hanımefendinin istidadını ilk keşfedenlerden biri olduğum için kendimle gurur duyuyorum. Yıllar öncesinden bir Türki Cumhuriyeti gezisinde, ülke liderinin karşısına dürülmüş bir halının içinden yuvarlanarak çıktığı, adamı kafeslemeye çalıştığı filan yazıldı çizildi.
"Helal olsun" demiştim yazılanları okuduğumda, "Büyük düşünüyor ve kazanacak". Efendim salı günü saygın bir köşeyazarımız sormuşlar "Özkancı olmak nasıl birşey" diye. Onu bilmem efendim ama ben, bizzat, kendim, "Gülbenci" olduğumu buradan dosta düşmana ilan etmekten gurur duyuyorum.
Borsaya da bakalım bari
A! Evet. Borsayı yazacaktık değil mi? Şimdi efendim, borsacılar çarşamba günü pek mutlulardı. Çünkü bir önceki gece DSP isyancısı grubun liderlerinden sayın İstemihan Talay bir açıklama yaparak bir siyasi harekete dönüşeceklerini ifade etti. Bugünkü gazetelerde ise Ecevit'in başbakan yardımcılığına Şükrü Sina Gürel'i atamasıyla küsen İsmail Cem'in istifası halinde yeni oluşuma DSP'den 30-35 kişinin daha toplu istifa ile katılabileceğini yazdı.
Hüsamettin Özkan liderlikte gözü olmadığını, iyi bir liderle ikinci adamlığı sürdürebileceğini söylerken sayın Talay da yine gazetelerde yansıyan demeçlerinde yeni oluşumun liderliği için Cem'i istediklerini ima etti. Derviş'in bu tablodaki yeri de yine Özkan ve Cem ikilisinin yanı.
Üç silahşörler geliyor
Muhteşem bir troyka yani. Üç çağdaş, genç, dinamik, işbitiren, uluslararası alanda saygın isim. Sıfatlar yaz yaz bitmez. Hepsi de borsa yatırımcısının gözünü gönlünü açacak nitelikte. Zaten para ve sermaye piyasaları "hükümette kim olursa olsun, yeter ki ekonominin başında Kemal Derviş olsun" demiyorlar mıydı. Körün istediği bir göz Allah vermiş iki göz. AB fatihi Cem, Amerika gözdesi Derviş, ve muhteşem koordinatör Özkan.
Bir de yeni oluşumun mantığını "Sağda rahmetli Özal'ın yaptığını biz de solda yapacağız. Özal'ın aksine bizim buluşma noktalarımız ise AB temelli olacak" demiyorlar mı, yağma Hasan'ın böreği vallahi!
Not indirimi de neymiş?
Bugün borsada yaşaan yukarı yöndeki hareketin en temel açılımı, piyasanın böyle bir oluşumu ne kadar istediğini gayet açık bir biçimde ortaya koyuyor.
Yani, bir önceki akşam uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standart & Poor's ülkenin görünümünü durağandan negatife çevirmiş. Ertesi sabah borsa 8.747 puandan başladığı işlem gününde, bir ara yüzde 3 civarı değer artışı ile 8.972 puan seviyesine çıkabiliyor. Üstelik piyasanın satın aldığı ve benim de yukarıda mahiyetini açıklamaya çalıştığım senaryo daha tam anlamıyla teyid edilmemişken. Piyasaların ruh halini ancak şu deyimle açıklayabiliyoruz: Doğmamış çocuğa don biçmek.
Haksız da değiller
Ancak bir noktada piyasa oyuncularının hakkını vermek lazım. Ekonomik program da Avrupa Birliği yolu da mevcut siyasi oluşumlar tarafından tıkanmış durumda. MHP baştan beri, DSP ise yeni yapılanması içinde Kopenhag Kriterleri çerçevesinde Türkiye'nin 15 Eylül'e dek çıkartması gereken AB uyum yasalarını çıkartmaya taraftar değil.
Amaçları ANAP'ı dışlayan bir seçim hükümeti ile MHP'nin telaffuz ettiği 3 Kasım'a, yani seçime kadar hükümeti birlikte götürmek. ANAP ise AB Yasaları kaymağını tek başına yemek için MHP'yi dışlama taraftarı. İstifacıları bir yana bırakırsak Meclis içinde bu ve benzeri daha binlerce senaryo mevcut. Hepsi de birbirinden kötü, ucuz siyaset kokan senaryolar.
Millet iradesi mi? O da ne?
Piyasa oyuncularının yeni oluşum senaryosunun üzerine mal bulmuş magribi gibi atlaması boşuna değil yani. Hele bu senaryo bir netleşsin, yeni oluşum muhteşem troyka liderliğinde meclis'in ikinci partisi olsun, sonra seçimle yeniden gelsin siz borsayı o zaman görün.
AKP'nin dizleri titremeye başlamıştır herhalde.
Bir de işin şu yanı var. MHP lideri Bahçeli diyor ki "millet iradesini dışlayarak, komplo kuruluyor". Ya gerçekten öyleyse.
Paylaş