Sonrası mı? Sonrası için fazla iyimser olmak doğru olmayacak gibi görünüyor. Çünkü reel ekonomi ve mali sektör açısından hala yukarı dönüşün izlerini görmüş durumda değiliz. Ekonominin genel görünümüne geçmeden önce bir durum tespiti yapmakta fayda var. ABD'ye karşı gerçekleştirilen 11 Eylül saldırısının birinci ayını idrak ederken, bizim borsalarımızın ve ABD borsalarının durumuna bir bakalım.
11 Eylül tarihli rakamlara göre dünyanın lokomotif borsası kabul edilen New York Borsası Dow Jones Endeksi'nin 9,605 puanda olduğunu görüyoruz. Saldırı sonrası hızla değer yitirmeye başlayan Dow Jones, 8,438 puan ile dip seviyesini gördü. Ama son iki haftadır burada bir toparlanma eğilimi mevcut. Çarşamba günü yaşanan yüzde 2.08'lik yükseliş bu borsa endeksini 9,240 puana kadar taşıdı ve neredeyse saldırı öncesi seviyelere getirdi.
Teknoloji şirketlerinin Kabe'si oarak tanımlanan Nasdaq 100 Endeksi ise saldırı öncesi 1,695 puandaydı. Saldırı sonrasında hızla değer yitirip 1,387 puana kadar idikten sonra bu endeks de toparlanmaya başladı. Çarşamba günkü yüzde 3,57'lik değer artışı Nasdaq'ı 1,626 puana taşıdı.
Kriz sonrası İMKB'de durumTüm dünyanın gösterge olarak kabul ettiği bu iki borsadaki durumu gördükten sonra bir de İMKB 100 Endeksi'nin 11 Eylül'den bu yana nasıl bir seyir izlediğine bakalım. İMKB 100 Endeksi 11 Eylül'de 9,517 puan (0,68 cent) seviyesindeymiş.
Saldırı sonrasında gördüğü en düşük seviye 6,881 puan (0.45 cent) olmuş ve dün itibariyle 8504 puana (0.53 cent) kadar çıktı. Bu rakamlara bakılıdğında Dow Jones ve Nasdaq neredeyse kriz öncesi seviyelere ulaşmışken, İMKB 100 endeksi'nin hala 11 Eylül öncesi seviyenin altında olduğunu görüyoruz. Yani halihazırda 11 Eylül'ün, TL bazında yüzde 13, dolar bazında ise yüzde 24 altındayız.
2001 yılında ekonomideki durumBorsalar öncü göstergeler olduğu için bu alandaki verilere bakmak zorundayız. Ama bir de makro ekonomiye dönüp buradaki bazı çarpıcı rakamları hatırlayalım.
Yılın ilk yarısında sanayi üretimi yüzde 6,3 oranında geriledi.
GSMH yılın ilk yarısında yüzde 8.5 oranında düştü.
Yüzde 130'u aşan TL'deki değer kaybına rağmen yılın ilk yarısında ihracat sadece yüzde 17 arttı.
Hazine ihalelerinde vade kısalırken faiz oranı son ihalede yüzde 95 olarak gerçekleşti.
İMKB şirketlerinin 2000 yılın ilk altı ayındaki toplam karı 28.3 milyar dolarken 2001 yılı ilk yarısında 27.4 milyar dolara indi.
Eylül ayı enflasyon beklentilerin çok üzerinde, yüzde 5.4 ve 5.9 olarak gerçekleşti.
Kredi çöküşü tehlikesi var mı?
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, "Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş Programı" isimli programı açıklarken yaz başıdan itibaren rahatlamayı hissedeceğimizi söylemişti. Ardından yaz aylarında programın, "olmazsa olmaz" koşulu olarak adlandırılan "dalgalı kur" sisteminin oturmasının 1 yılı bulacağını ve bunun geçmiş deneyimlerle sabit olduğunu söyledi. Bu arada reel ekonomi de iflas noktasına geldi. Bulunduğumuz noktada bir kredi çöküşü, yani reel sektörün bankalardan aldığı kredileri geri ödeyememe durumu (credit crunch) ekonomi bürokratlarınca bile dile getirilmeye başlandı.
Bakan Derviş de nihayet kurtarılma sırasının reel ekonomiye geldiğini ifade ediyor. Şimdi bu çerçevede Londra yaklaşımı ile tanımlanan sitem uygulamaya konulmaya çalışılıyor.
Kredilerdeki durum
Dünyanın önde gelen kredi derecelendirme kuruluşlarından Standard Poor's bir rapor yayımladı. Raporla ilgili bir haber REUTERS haber ajansında çarşamba günü yer aldı. Haberde şöyle deniliyor:
"S & P, dünyada 15 fınansal sistemin baskıyla karşı karşıya olduğunu veya artan oranda sorun çıkarma eğilimi sergilediğini söyledi. S&P raporunda, ABD gibi ülkelerin finans sistemlerinin, geçtiğimiz dönemde yaşanan ekonomik patlama sırasındaki hızlı kredi genişlemesinden baskı altında bulunduğunu belirtti.
S$P, en derin sorunlara ise Arjantin ve Türkiye mali sistemlerinni sahip olduğunu söyledi.
Kuruluş Türk mali sistemindeki kredilerinin yüzde 35-70 arasının sorunlu olabileceğini tahmin ettiğini belirtti"
Raporda 15 sıkıntılı mali sistemindeki sorunlu kredilerni toplam kredilere oranı tahmini ise şöyle:
S&P TAHMİMİNE GÖRE SORUNLU KREDİLERİN TOPLAM KREDİLERE ORANI |
Ülke adı | % | |
ABD | 5-15 | |
İrlanda | 10-20 | |
Portekiz | 10-20 | |
Hollanda | 5-15 | |
Almanya | 5-15 | |
Japonya | 15-30 | |
TURKIYE | 35-70 | |
Arjantin | 15-30 | |
Çin | 35-70 | |
Tayvan | 15-30 | |
Lübnan | 25-40 | |
Tayland | 35-70 | |
Mısır | 35-70 | |
Kıbrıs | 25-40 | |
İzlanda | 15-30 |
Bu rakamlar inanılmaz. Kuruluş en iyimser tahminle Türkiye'deki sorunlu kredilerin toplam kredilere oranını yüzde 35, en kötümser tahminle yüzde 70 olarak tahmin ettiğini açıklıyor. Bizimle benzer oranlara sahip ülkelerin ise Tayland, Mısır ve Çin olduğunu belirtiyor.
Peki durum gerçekten böyle mi? Türkiye Bankalar Birliği'nin web sitesinde yer alan (http://www.tbb.org.tr) 2001 yılı Haziran ayı itibariyle Türkiye bankacılık sistemi konsolide bilanço rakamları bambaşka şeyler söylüyor.
Önce rakamları aktaralım. Sitedeki bilgilere göre 2000 Haziran'ında takipteki kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 10,5 iken, 2001 Haziran'ında yüzde 16.3'e çıkmış. Oysa S&P oranı yüzde 35-70 arasında tahmin ettiğini söylüyor. S&P tahmininin neden bu kadar yüksek olduğunu ise şöyle açıklıyor:
"Resmi makamlar gerçek oranları gizliyor."
Biraz daha ayrıntı verelim.
2000 Haziran ayı toplam krediler 28.1 katrilyon, takipteki alacaklar ise 952 trilyon lira. 2001 Haziran ayı ise toplam krediler 42,5 trilyon, takipteki alacaklar 1,8 katrilyon.