Deniz Bayramoğlu

Hisse değişimi tam gaz

6 Kasım 2001
Borsada haftanın ilk günü yaşanılan yükselişin maddi bir temeli yok. Hala ek kaynak beklentisi ile hareket ediliyor. Sadece ikinci seanstaki hıszlı yükselişte Katma Değer Vergisi oranlarının yılın son iki ayı için indirilmesi önergesinin imzaya açılmasının etkisini hissettik.Ama haftanın ilk günü net bir biçimde şahit olduğumuz bir başxka olay daha vardı:Hisse değişimi…8 Ekim tarihinde başlayan maceranıniki başrol oyuncusu vardı.Yapı Kredi Bankası ve Turkcell hisse senetleri…Tam tamına bir ay boyunca bu iki hisse senedi gün sonunda piyasanın en çok işlem gören hisse senetleri oldu.Ayrıca piyasa tamı tamına bu iki hisse senedindeki hareketi izledi.Özellikle de Turkcell'deki hareketi…Nitekim dün de bu iki hisse senedi piyasanın en çok işlem gören hisseleriydi. Ama Trukcell dün bir ara yüzde 5.3 civarı değer yitirmiş durumdaydı. Sonra bir miktar toparlandı. Ama ikinci seansta piyasa birden Turkcell'i takip etmeyi bıraktı. Durumun tercümesi şu.Borsanın büyük oyuncuları hisse değişimine başladı. Borsayı 7263 puandan 10 bin seviyesine kadar taşıyan, ve bu arada borsacıların deyimi ile yorulan Turkcell ile iş artık bitmiş görünüyor. Şimdi Holding hisseleri revaçta. Bu hisseler ile endeksi 10.310 puana kadar taşımayı başardılar. Şimdi holdinglerin nereye kadar koşacağını izleyeceğiz…
Yazının Devamını Oku

Borsada küçük yatırımcı tuzağı

5 Kasım 2001
Borsa kar realizasyonu için bahane arıyor. Bunu perşembe günkü işlemlerde gayet açık bir biçimde gördük. Sabah açılıştan itibaren yukarı yönde bir hareket izlendi. Endeks bir kere daha 10 bin puanın üzerine çıktı. Ama birinci seansın kapanma vakitlerine yakın, Bakanlar Kurulu toplantısı sona erdi ve Başbakan Bülent Ecevit Afganistan'a asker yollanması için gereken kararın verileceğini söyledi.Ve borsada ne oldu, birden satışlar gelmeye başladı. Sanki haftalardır Türkiye'nin Afganistan'a asker göndereceği bilinmiyormuş gibi... Ardından ikinci seansın son yarım saati içinde yeni bir satış dalgası gedi."Allah Allah" dedik şaşkınlıkla, "şimdi ne oldu ki"...Gerekçe yine hazırdı:"Efendim enflasyon rakamları açıklanacak. Bu dataların yüksek çıkması bekleniyor o nedenle piyasa rahatsız oldu satış geldi." İyi de enflasyon datası ikinci seansın son yarım saati içinde mi aklınıza geldi? Daha bir kaç saat önce endeksi 10 bin puanın üzerine taşıyan alımları kimler yaptı?Bakıyorsunuz aracı kurum işlemlerine, alanlar da satanlar da aynı isimler.Bakıyorsunuz hise senetlerine, endeksi yukarı taşıyan hisseler de düşürenler de aynı hisseler...Bu işte bir gariplik yok mu?Bence yok!Nedenini merak edenler açıp bir iki hafta önce yazdığımız "Bu gaz bize iki hafta yeter" başlıklı yazıyı okusun. Müneccim değilim, borsa uzamnı da değilim. Ama sürecin nerelere doğru işlediğini bilmek için de bunların hiçbirini olmaya gerek yok.
Yazının Devamını Oku

Borsada oyunlar da başladı

19 Ekim 2001
Borsa bir miktar kımıldadı ya, hemen hisse senetleri ile ilgili hikayeleri duymaya başladık. Bir yandan Netaş, öte yandan Eczacıbaşı Yatırım Ortaklığı. Anlaşılan İstinye'nin büyük oyuncuları piyasaya dönmeye karar vermiş, av mevsimi açılmış. Kimse kızmasın ama küçük yatırımcı için dikkatli olma zamanı geldi galiba.Son yazımızda borsada zincirleme reaksiyonun nasıl gerçekleştiğini yazmıştım. Bir hisse senedinin hareketlenmesinin nasıl bir başka hisse senedini etkilediğini, bunun piyasa oyuncuları tarafından nasıl izlenip, nasıl alınıp-satıldığını tanımlamaya çalışmıştık. Öncelikle bir noktanın altını çizmekte fayda var. Bu zincirleme reaksiyonun hangi mantık üzerine gerçekleştiğini bulmak pek kolay olmuyor. Çünkü genelde pek sağlam bir mantığı yok. Zincirleme reaksiyorlarda alım-satımlar "oyun" mantığı çerçevesinde geliştiği için ancak hareketi gerçekleştirenler kendilerine göre bir mantık zinciri kurabilir.Siz ne kadar düşünseniz de bu mantığı genelde kavrayamazsınız. Örneğin:Bu aralar borsada konuşulan hikaye sıcak gündemle de yakından ilgili. Tüm dünyada "şarbon" (anthrax) korkusu yaşanırken Türkiye de bu korkudan payını almaya başladı. Bize gelen bazı söylentilere göre borsanın büyük oyuncularından bazıları da şarbon paniği ile birlikte Eczacıbaşı Yatırım ortaklığı hisse senedinde pozisyon almaya başlamış. Gerekçe mi? Türkiye şarbon paniği yaşıyor ya...Bu panik üzerine şarbon aşısı ve tedavisinde kullanılan ilaçları üreten şirketler üretimini artıracakmış...Buna bağlı olarak kasalarına para girecekmiş...Eczacıbaşı da bu şirketlerden biriymiş... Eczacıbaşı kar ederse buradan Eczacıbaşı Yatırım Ortaklığı da payını alacakmış...Nasıl mı alacakmış? Meçhul...Borsanın hareketlenmeye başladığı dönemlerde hep duyulan söylentilerden birini aktaralım şimdi de...Genelde bu söylentiler, "Büyükler X hisse senedinde pozisyon almaya başlamışlar. Fiyatı da Y liraya kadar çekeceklermiş" cümlesi ile başlar. Ardından da bu X hisse senedinin şimdiki fiyatı, teknik olarak desteği, direnci ve alınıp alınmayacağı konuşulur.Son hikayemizde X hisse senedinin adı Netaş. Y fiyat ise 60 bin lira.Şablondaki yerlerine oturtursak, "büyükler Netaş almaya başlamış ve fiyatı da 60 bin liraya kadar çekeceklermiş". Genelde böyle söylentilerin pek doğru çıkmadığı tecrübe ile kanıtlanmıştır. O yüzden küçük yatırımcıya tavsiyemiz böyle bir söylenti duyduğunda o hisse senedinden kesinlikle uzak durması yönünde. Çünkü bu söylentiler çoğu kez büyüklerin adını kullanarak ellerindeki müalı satmaya çalışan "yancılardan" kaynaklanır. Ama çok seyrek de olsa bu söylentilerin gerçek çıktığı da vakidir. Ama bir farkla. Küçük yatırımcı söylentiye inanıp Y fiyata kadar bekler ama hisse senedi genelde o fiyata gelmeden çoktan değer yitirmeye başlamıştır bile. sonuç yine hüsran. Çünkü söylentinin doğru olduğu varsayılırsa, büyükler söylenti yayılmadan çok çok önce o hisse senedinde pozisyonlarını almış olur. Ve kendi istedikleri yere geldiğinde söylentinin yayılmasına izin verir. Hatta bizzat kendisi bu söylentiyi yayar. Hisse senedi söylenti çıktıktan sonra bir miktar daha yukarı hereket eder. Bu yükseliş, küçük yatırımcıyı avlamak için bir nevi "yem" görevi gören bir yükseliştir. Ardından hisse senedinin fiyatı ile piyasada konuşulan hedef fiyat arasında bayağı bir fark varken büyükler elerindeki hisse senedini satmaya başlar. Küçük yatırımcı ie hisse senedinin neden Y fiyatına gelmeden düştüğünü düşünüp durur.Küçük bir kaç tavsiye: Kaybetmemek için dedikodudan uzak durun.Tüyoların kimseyi zengin ettiği görülmemiştir.Dedikodundan uzak durunEvinizi arabanızı satıp sakın hisse senedi almayın.Hisse senedi yatırımı ancak "ihtiyacınız olmayan" para ile yapılır.Mümkün olduğunca uzun vadel düşününVe son olarak dedikodudan mümkün olduğunca uzak durun.
Yazının Devamını Oku

İki haber havayı değiştirdi

17 Ekim 2001
Salı günü tüm piyasalara bakıldığında rakamların genel bir iyimserliği yansıttığı görülüyor. Borsa 8700 puanın üzerine çıkmış durumda. Borsacılar kısa vadede 9,200 puan seviyesini hedef olarak gösteriyor. Bono piyasasında en çok işlem gören 6 Mart 2002 vadeli kağıdan ortalama bileşik faizi yüzde 86'lı seviyelere inmiş durumda. Dolar 1 milyon 650 bin lira seviyelerine gitse de bu seviyelerden gelen satışlarla geriliyor. Yani bulunduğumuz noktada denge kurulmuş gibi görünüyor. Kısa vadeye bakıldığında bunun bir kaç nedeni var.<br>
  • Pazartesi günü Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, Londra yaklaşımı ile ilgili olarak son aşamaya gelir-ndiğini ve bununla ilgili yasal adımların da ay sonuna kadar tamamlanacağını belirtti. Bu alandaki en olumlu haber ise kriz başından bu yana ilk kez hem reel sektör hem de mali sektör temsilcilerinin uzlaşma noktasına ulaştıklarını açıklamaları oldu.

  • Yine Pazartesi günü ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, 2002 yılı bütçesi ile ilgili uyum yasalarının bu ay sonuna kadar çıkartılacağını söyledi. Yani 15 gün içinde bütçede öngörülen yüzde 6.5 oraındaki faiz dışıbütçe fazlası hedefinin ve 57 katrilyonluk gelirin nasıl sağlanacağının ayrıntılarını öğreneceğiz.

    Bu gelişmeler piyasada bu aralar yaşanan iyimserliğin temel nedeni. Bu arada 2002 yılı bütçesi hem de sermaye piyasası aynı şarkının nakaratını söylüyor: Yabancı kaynak girişi...

    Türkiye IMF'den 2002 yılı için ek kaynak talebinde bulundu. IMF İcra Kurul Başkanı Hörst Köhler "Şimdilik yardımı konuşmak için erken" dese de, bu açıklamanın meali farklı. IMF 2002 bütçesini ve bu bütçe için kamunun harcamaları nasıl kısacağını görmek istiyor. Ancak ondan sonra ek yardımı verecek. Ama bu ek yardım 2002 yılı için dertlerimize deva olacak mı, işte bunu kestirmek zor.

    Aynı soruyu borsa için de sorabiliriz. Tek başına yabancı kaynak girişi borsanın dertlerini çözmek için yeterli mi?

    Bu soruların cevabını dışarda, ya da yabancı kaynak girişinde aramak oldukça manasız. Elbette hem sermaye piyasası hem de reel sektöre yabancı kaynak girişi olursa ekonomideki düzelme hızlanacak. Ama yabancı yatırımcı önce ülkenin hem siyasi hem de ekonomik açıdan istikrar kavuştuğunu görmeden bu piyasaya gelmez. Hele de dünya ekonomilerinin tamamında küçülme en büyük sorun olarak tanımlanıyorken ve 11 Eylül saldırısının bu resesyonu artıracağı belirtiliyorken.

    Borsanın ne zaman kazandırmaya başlayacağını soranlara yanıt olması için söylüyoruz:

    Borsa her zaman kazandırır.Hatta şimdi bile birileri batarken birileri gerçekten çok iyi paralar kazanıyor. Ama gerçek anlamda borsa yatırımcısının ne zaman kazanmaya başlayacağı, kazancını ne zaman realize edeceğinin cevabını bulmak isteyenlerea en basit yanıt şu:

    "Aylık geliriniz reel olarak 28 Şubat krizi öncesine döndüğü zaman."

    Kısacası yukarda "bu aralar kurulduğunu belirttiğimiz denge durumu" kalıcı bir denge değil. Piyasalar her an yerinden oynayabilir. İyimserlik için erken.
  • Yazının Devamını Oku

    Borsada zincirleme reaksiyon

    16 Ekim 2001
    Son bir aydır dikkat ettiyseniz piyasada sadece bir kaç hisse senedinin hareketi dikkat çekiyor. Başta da Yapı Kredi Bankası ve Turkcell... Piyasanın ne olacağını, nereye gideceğini, nasıl bir seyir izleyeceğini merak eden yatırımcı varsa bu hisse senetlerini izlesin. Bu iki hisse senedi ne yönde hareket ederse piyasa da o yönde hareket ediyor... Geçen hafta İMKB-100 Endeksi yüzde 10.96 oranında değer kazandı. Cuma günü yüzde 2.26 oranında değer yitirdi ama bu düşüşte, özellikle de ikinci seansta reel anlamda satış olduğunu söylemek zor. İşlem hacmi ikinci seansta oldukça düşüktü. Ayrıca bu tespiti piyasanın önde gelen büyük oyuncuları da teyit ediyor. Ayrıca geçen hafta piyasaya yeni para girişinin yaşandığını da belirtmekte fayda var. Bu oldukça önemli bir veri. Çünkü önümüzdeki günlerde bu para girişi oldukça konuşulacak. Kimileri "piyasaya yabancı girişi" olduğunu iddia edecek ama yanılmayın. Piyasanın önde gelen büyük oyuncuları bu paranın dışardan değil, içerden kaynaklandığını belirtiyorlar. Yukarı potansiyel mevcutBu çerçevede bakılınca İMKB-100 Endeksi'nde yukarı yönde bir potansiyel olduğunun altını çizelim. Ama bu yükseliş maksimum endeksin 11 Eylül öncesi bulunduğu seviyelere kadar gerçekleşebilir. Fakat Cuma günü olduğu gibi IMF'den ters bir açıklama gelirse aşağı yönde gitme olasılığı da mevcut.Son bir aydır piyasaya baktığımızda bir kaç hisse senedinin hareketinin ciddi anlamda dikkat çekici olduğunu belirtmekte fayda var. Yapı Kredi Bankası ve Turkcell piyasanın yönünü tayin edici hareketlerin kaynağını oluştuyor. Ve neredeyse son bir aydır sadece Turkcell ve Yapı Kredi Bankası'nın işlem hacimleri toplamı, gün içinde gerçekleşen toplam işlem hacminin yüzde 30'undan fazlasını oluştuyor. Bu arada Ulusal Pazar'da 269 hisse senedinin işlem gördüğünü de hatırlatalım. Bu işin sırrı ne derseniz, işte yanıt:Bant seyrinin bereketiPiyasa uzun zamandır bir bant aralığı içinde haraket ediyor. Gündeme ve konjonktüre göre bu bant aralığının alta ve üst sınırları değişiyor ama yine endeks belirli bir aralıkta hareket etme eğilimini devam ettiriyor. Böyle piyasalarda bir kaç kademelik hareketler bile alım ya da satış için fırsat olarak kullanılıyor. Ayrıca endeksin bant aralığı içine sıkıştığı zamanlar açığa satış için de uygun. Böyle zamanlarda hem açığa satış ya da alım yapanlar hem de bunları avlamaya çalışanların işlemleri yoğunlaşır. Ama tüm bu işlemlerin yapılabilmesi için rahatlıkla alıp satabileceğiniz hisse senetlerinde işlem yapmanız gerekir. Bu hisse senetelri hem ucuz, hem de derin ve likit hisse senetleri olmalıdır. Turkcell şu an bu kriterlere en çok uyan hisse senedi konumunda. Zincir reaksiyon başlıyorTurkcell'in seçilmesinin bir başka nedeni de yine aynı özellilere sahip bir başka hisse senedinin iştiraki olamsı. Yani Yapı Kredi Bankası'nın Turkcell hareketlenmeye başlayınca Yapı Kredi Bankası da hareketleniyor. Yapı Kredi'nin hareketlenmesi diğer banka hisse senetleri olan Akbank ve Garanti Bankası hisse senetlerini de hareketlendirilor. Bunlara bağlı olarak Akbank'ın iştiraki olduğu Sabancı Holding dikkatleri çekmeye başlıyor. Holdinglere gelen alım, yine likit bir hisse senedi olan Koç Holding'e alım gemesine neden ouyor. Alım dalgası holdingeden kaçınılmaz olarak kamu kağıtlarına sıçrıyor. Yani kelimenin tam anlamıyla "zincirleme reaksiyon" yaşanıyor.
    Yazının Devamını Oku

    Yeni döneme, yeni taktik

    13 Ekim 2001
    Yirminci yüzyılın başında Çarlık Rusyası'nda gerçekleşen devrim tüm dünyayı, hata belki de insanlığın henüz yaşanmamış tarihini dönüşü mümkün olmayacak biçimde değiştirdi. 1917 Ekim Devrimi'nin lideri, tüm fikri otoriteler tarafından örgütçülük dehası olarak adlandırılan Vladimir İliç Ulyanov, devrimin en önemli taktiğini şu cümle ile açıklar: "Koşullar bir gece içinde değişirse, bizim de tüm taktik anlayışımız bir gece içinde değişmelidir."11 Eylül saldırısından bu yana tam tamına bir ay geçti. Yine istisnasız tüm dünya 11 Eylül tarihini bir milat, yani koşulların tam anlamıyla değiştiği bir gün olarak görüyor. ABD'nin müttefikleri ile Afganistan'a karşı başlattığı saldırı bu değişimi çok daha net bir biçimde otaya çıkarttı. Değişim ve tedbirli olma ihtiyacı artık karşı konulamaz bir biçimde karşımıza dikilmiş bulunuyor. Şöyle kafamızı dünyaya çevirip, koşullar böylesine değiştikten sonra, hangi ülke taktiğini ne şekilde değiştirmiş diye baktığımızda karşımıza oldukça ilginç bir tablo çıkıyor. Görülen o ki neredeyse tüm dünyada yeni ekonomik paketler ve yeni tedbirler uygulamaya konuluyor. Örnek olarak Asya ülkelerini ele alalım. Başta Singapur olmak üzere bölgedeki bir çok ülke Afganistan saldırısı sonrası olumsuz koşulların etkisini en az seviyeye indirmek için devasa önlemler açıklamaya başladı. SİNGAPUR:2001 yılının üçüncü çeyreğinde de yüzde 5.6 gibi devasa bir küçülme yaşayacağı tahmin edilen Singapur'da hükümet, Çarşamba günü bir açıklama yaparak iş maliyetlerini düşürmek ve iş kayıplarını azaltmak için devasa bir ekonomik paket açıklayacağını belirtti. Ayrıntıarının Cuma günü açıklanması beklenen bu paketin toplam büyüklüğünün 5.6 milyar dolar olması bekleniyor. Paketin içeriğinde ise vergi indirimi, kamu hizmeti fiyatlarının indirilmesi ve altyapı yatırımlarının hızlandırılması gibi tedbirlerin yer alması bekleniyor. Bu arada Singapur Merkez Bankası ihracat sektörünün rekabet gücünün artırılması için "Singapur Doları'nın dalgalanma bandının artırılacağını" belirtti. HONG KONG:Hong Kong'ta da, Singapur'da olduğu gibi milyar dolarlık bir ekonomik program açıklamak üzere. Ne kadarlık bir kaynak maliyeti olacağı net olarak belirtilmeyen bu pakkette, kamu istihdamının artırılması, ev sahipleri için mal fiyatlarının düşürülmesi, küçük ve orta boy işletmelere ucuz kredi ve yardım sağlanması konularının yer alacağı belirtiliyor. Gelişmeleri değerlendiren Hong Kong Valisi Tung Chee-hwa yaptığı açıklamada bölgede zaten bir ekonomik küçülmenin yaşandığını belirtiyor. Avrupa ve ABD'de yaşanan sıkıntı, bölgenin en temel gelir kaynağı olan elektronik sektörünü zaten ağır bir krize itmişti. Valiye göre Afganistan saldırısı, daha hızlı bir ekonomik yavaşlama, işsizlikte artış, bütçe açığının büyümesi ve ekonomik düzelmenin gecikmesi ile sonuçlanacak. GÜNEY KORE:Güney Kore'ye geldiğimizde burada da bir hareketlilik görüyoruz. Güney Kore Devlet Başkanı Kim Dae Jung, perşembe günü bir açıklama yaparak iç talebin canlandırılması, ihracatın desteklenmesi ve Afganistan Savaşı'nın etkilerinin minimuma indirilmesi için gerekenin bir an önce yapılmasını istedi. Ama Güney Kore'de henüz Hong Kong ve Singapur'da olduğu gibi adı konulmuş bir ekonomik paket sözkonusu değil. Ama ülkeyi yakından inceleyen analistlere göre bu tedbirler çerçevesinde 1,5-3,8 milyar dolar arasında bir ek bütçe tasarısı hükümet çevrelerinde görüşülmeye başlanmış durumda TAYVAN:Tayvan hükümeti de tedbir alma yolunda komşularından geri kalmadı. Hatta bir adım ileride bile denilebilir. 11 Eylül saldırısının hemen ardından Tayvan Devlet Başkanı bir açıklama yaparak iş ve yatırım güvenini artırmak için her yıl GSMH'nin yüzde 1'i kadar bir miktarın ekonomiye kaynak olarak aktarılacağını belirtti. 290 milyar dolar GSMH'bi ile Tayvan'da ekonomiye aktarılacak miktarın yaklaşık 3 milyar dolar cevarında oması bekleniyor. Üstelik bu katkı sadece bir kerelik değil sürekli bir katkı olacak. MALEZYA:Malezya'da ise ayrıntıları çok belli olmamakla birlikte yine bir ekonomik can suyu projesi mevcut. Bu hafta içinde yapılan açıklamaya göre Mart ayında açıklanan 800 milyon dolarlık ek bütçeye bir ek daha yapılacak. İkinci ek bütçenin büyüklüğünün 1,1 milyar dolar olması bekleniyor. Bu paket kamu harcamalarının artırılması için kullanılacak. Bu arada Türkiye'ye dönüp baktığımızda mevcut durum içinde Türkiye'nin hala acil önelmleri gündeme getirmemiş olması önemli bir sorun. Savaş koşullarını, ya da 11 Eylül sonrası küresel bazda yaşanacağı tahmin edilen durgunluğa karşı, zaten krizde olan türk ekonomisinin nasıl korunacağı da bilinmiyor. Bir çok uzmana göre Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş tarafından açıklanan "Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş programı" aslında bir program değil. Ya da program olarak adlandırılırsa bile artık çöktüğü, işe yaramadığı kabul edilmek durumunda. Hemen bir örnek verelim. Bu günlerde borsada dolaşan bir başka söylentiye göre IMF, Merkez Bankası'nın yakında uygulamaya koyacağı enflasyon hedeflemesi uygulamasından vaz geçilmesi konusunu gündeme getirmiş. Ya da devletin küçülmesi konusundaki "telkinini" bu sefer hiç olmadığı kadar ısrarlı bir biçimde dile getirmeye başlamış. Kısacası yeni bir ekonomik programın ufukta göründüğü hissediliyor. Umutlu olmak için nedenimiz pek yok. Ama umut etmekten başka şansımız da yok gibi görünüyor.
    Yazının Devamını Oku

    Bu gaz bizi iki hafta götürür

    12 Ekim 2001
    Sonrası mı? Sonrası için fazla iyimser olmak doğru olmayacak gibi görünüyor. Çünkü reel ekonomi ve mali sektör açısından hala yukarı dönüşün izlerini görmüş durumda değiliz. Ekonominin genel görünümüne geçmeden önce bir durum tespiti yapmakta fayda var. ABD'ye karşı gerçekleştirilen 11 Eylül saldırısının birinci ayını idrak ederken, bizim borsalarımızın ve ABD borsalarının durumuna bir bakalım.

    11 Eylül tarihli rakamlara göre dünyanın lokomotif borsası kabul edilen New York Borsası Dow Jones Endeksi'nin 9,605 puanda olduğunu görüyoruz. Saldırı sonrası hızla değer yitirmeye başlayan Dow Jones, 8,438 puan ile dip seviyesini gördü. Ama son iki haftadır burada bir toparlanma eğilimi mevcut. Çarşamba günü yaşanan yüzde 2.08'lik yükseliş bu borsa endeksini 9,240 puana kadar taşıdı ve neredeyse saldırı öncesi seviyelere getirdi.


    Teknoloji şirketlerinin Kabe'si oarak tanımlanan Nasdaq 100 Endeksi ise saldırı öncesi 1,695 puandaydı. Saldırı sonrasında hızla değer yitirip 1,387 puana kadar idikten sonra bu endeks de toparlanmaya başladı. Çarşamba günkü yüzde 3,57'lik değer artışı Nasdaq'ı 1,626 puana taşıdı.

    Kriz sonrası İMKB'de durum

    Tüm dünyanın gösterge olarak kabul ettiği bu iki borsadaki durumu gördükten sonra bir de İMKB 100 Endeksi'nin 11 Eylül'den bu yana nasıl bir seyir izlediğine bakalım. İMKB 100 Endeksi 11 Eylül'de 9,517 puan (0,68 cent) seviyesindeymiş.

    Saldırı sonrasında gördüğü en düşük seviye 6,881 puan (0.45 cent) olmuş ve dün itibariyle 8504 puana (0.53 cent) kadar çıktı. Bu rakamlara bakılıdğında Dow Jones ve Nasdaq neredeyse kriz öncesi seviyelere ulaşmışken, İMKB 100 endeksi'nin hala 11 Eylül öncesi seviyenin altında olduğunu görüyoruz. Yani halihazırda 11 Eylül'ün, TL bazında yüzde 13, dolar bazında ise yüzde 24 altındayız.

    2001 yılında ekonomideki durum

    Borsalar öncü göstergeler olduğu için bu alandaki verilere bakmak zorundayız. Ama bir de makro ekonomiye dönüp buradaki bazı çarpıcı rakamları hatırlayalım.

  • Yılın ilk yarısında sanayi üretimi yüzde 6,3 oranında geriledi.

  • GSMH yılın ilk yarısında yüzde 8.5 oranında düştü.

  • Yüzde 130'u aşan TL'deki değer kaybına rağmen yılın ilk yarısında ihracat sadece yüzde 17 arttı.

  • Hazine ihalelerinde vade kısalırken faiz oranı son ihalede yüzde 95 olarak gerçekleşti.

  • İMKB şirketlerinin 2000 yılın ilk altı ayındaki toplam karı 28.3 milyar dolarken 2001 yılı ilk yarısında 27.4 milyar dolara indi.

  • Eylül ayı enflasyon beklentilerin çok üzerinde, yüzde 5.4 ve 5.9 olarak gerçekleşti.

    Kredi çöküşü tehlikesi var mı?

    Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, "Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş Programı" isimli programı açıklarken yaz başıdan itibaren rahatlamayı hissedeceğimizi söylemişti. Ardından yaz aylarında programın, "olmazsa olmaz" koşulu olarak adlandırılan "dalgalı kur" sisteminin oturmasının 1 yılı bulacağını ve bunun geçmiş deneyimlerle sabit olduğunu söyledi. Bu arada reel ekonomi de iflas noktasına geldi. Bulunduğumuz noktada bir kredi çöküşü, yani reel sektörün bankalardan aldığı kredileri geri ödeyememe durumu (credit crunch) ekonomi bürokratlarınca bile dile getirilmeye başlandı.

    Bakan Derviş de nihayet kurtarılma sırasının reel ekonomiye geldiğini ifade ediyor. Şimdi bu çerçevede Londra yaklaşımı ile tanımlanan sitem uygulamaya konulmaya çalışılıyor.

    Kredilerdeki durum

    Dünyanın önde gelen kredi derecelendirme kuruluşlarından Standard Poor's bir rapor yayımladı. Raporla ilgili bir haber REUTERS haber ajansında çarşamba günü yer aldı. Haberde şöyle deniliyor:

    "S & P, dünyada 15 fınansal sistemin baskıyla karşı karşıya olduğunu veya artan oranda sorun çıkarma eğilimi sergilediğini söyledi. S&P raporunda, ABD gibi ülkelerin finans sistemlerinin, geçtiğimiz dönemde yaşanan ekonomik patlama sırasındaki hızlı kredi genişlemesinden baskı altında bulunduğunu belirtti.
    S$P, en derin sorunlara ise Arjantin ve Türkiye mali sistemlerinni sahip olduğunu söyledi.

    Kuruluş Türk mali sistemindeki kredilerinin yüzde 35-70 arasının sorunlu olabileceğini tahmin ettiğini belirtti"

    Raporda 15 sıkıntılı mali sistemindeki sorunlu kredilerni toplam kredilere oranı tahmini ise şöyle:

    S&P TAHMİMİNE GÖRE SORUNLU KREDİLERİN TOPLAM KREDİLERE ORANI
    Ülke adı%
    ABD5-15
    İrlanda10-20
    Portekiz10-20
    Hollanda5-15
    Almanya5-15
    Japonya15-30
    TURKIYE35-70
    Arjantin15-30
    Çin35-70
    Tayvan15-30
    Lübnan25-40
    Tayland35-70
    Mısır35-70
    Kıbrıs25-40
    İzlanda15-30

    Bu rakamlar inanılmaz. Kuruluş en iyimser tahminle Türkiye'deki sorunlu kredilerin toplam kredilere oranını yüzde 35, en kötümser tahminle yüzde 70 olarak tahmin ettiğini açıklıyor. Bizimle benzer oranlara sahip ülkelerin ise Tayland, Mısır ve Çin olduğunu belirtiyor.

    Peki durum gerçekten böyle mi? Türkiye Bankalar Birliği'nin web sitesinde yer alan (http://www.tbb.org.tr) 2001 yılı Haziran ayı itibariyle Türkiye bankacılık sistemi konsolide bilanço rakamları bambaşka şeyler söylüyor.

    Önce rakamları aktaralım. Sitedeki bilgilere göre 2000 Haziran'ında takipteki kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 10,5 iken, 2001 Haziran'ında yüzde 16.3'e çıkmış. Oysa S&P oranı yüzde 35-70 arasında tahmin ettiğini söylüyor. S&P tahmininin neden bu kadar yüksek olduğunu ise şöyle açıklıyor:
    "Resmi makamlar gerçek oranları gizliyor."

    Biraz daha ayrıntı verelim.

    2000 Haziran ayı toplam krediler 28.1 katrilyon, takipteki alacaklar ise 952 trilyon lira. 2001 Haziran ayı ise toplam krediler 42,5 trilyon, takipteki alacaklar 1,8 katrilyon.

  • Yazının Devamını Oku

    Bu gaz bizi iki hafta götürür

    12 Ekim 2001
    Sonrası mı? Sonrası için fazla iyimser olmak doğru olmayacak gibi görünüyor. Çünkü reel ekonomi ve mali sektör açısından hala yukarı dönüşün izlerini görmüş durumda değiliz.Ekonominin genel görünümüne geçmeden önce bir durum tespiti yapmakta fayda var. ABD'ye karşı gerçekleştirilen 11 Eylül saldırısının birinci ayını idrak ederken, bizim borsalarımızın ve ABD borsalarının durumuna bir bakalım. 11 Eylül tarihli rakamlara göre dünyanın lokomotif borsası kabul edilen New York Borsası Dow Jones Endeksi'nin 9,605 puanda olduğunu görüyoruz. Saldırı sonrası hızla değer yitirmeye başlayan Dow Jones, 8,438 puan ile dip seviyesini gördü. Ama son iki haftadır burada bir toparlanma eğilimi mevcut. Çarşamba günü yaşanan yüzde 2.08'lik yükseliş bu borsa endeksini 9,240 puana kadar taşıdı ve neredeyse saldırı öncesi seviyelere getirdi. Teknoloji şirketlerinin Kabe'si oarak tanımlanan Nasdaq 100 Endeksi ise saldırı öncesi 1,695 puandaydı. Saldırı sonrasında hızla değer yitirip 1,387 puana kadar idikten sonra bu endeks de toparlanmaya başladı. Çarşamba günkü yüzde 3,57'lik değer artışı Nasdaq'ı 1,626 puana taşıdı. Kriz sonrası İMKB'de durumTüm dünyanın gösterge olarak kabul ettiği bu iki borsadaki durumu gördükten sonra bir de İMKB 100 Endeksi'nin 11 Eylül'den bu yana nasıl bir seyir izlediğine bakalım. İMKB 100 Endeksi 11 Eylül'de 9,517 puan (0,68 cent) seviyesindeymiş. Saldırı sonrasında gördüğü en düşük seviye 6,881 puan (0.45 cent) olmuş ve dün itibariyle 8504 puana (0.53 cent) kadar çıktı. Bu rakamlara bakılıdğında Dow Jones ve Nasdaq neredeyse kriz öncesi seviyelere ulaşmışken, İMKB 100 endeksi'nin hala 11 Eylül öncesi seviyenin altında olduğunu görüyoruz. Yani halihazırda 11 Eylül'ün, TL bazında yüzde 13, dolar bazında ise yüzde 24 altındayız. 2001 yılında ekonomideki durumBorsalar öncü göstergeler olduğu için bu alandaki verilere bakmak zorundayız. Ama bir de makro ekonomiye dönüp buradaki bazı çarpıcı rakamları hatırlayalım. Yılın ilk yarısında sanayi üretimi yüzde 6,3 oranında geriledi. GSMH yılın ilk yarısında yüzde 8.5 oranında düştü. Yüzde 130'u aşan TL'deki değer kaybına rağmen yılın ilk yarısında ihracat sadece yüzde 17 arttı.Hazine ihalelerinde vade kısalırken faiz oranı son ihalede yüzde 95 olarak gerçekleşti.İMKB şirketlerinin 2000 yılın ilk altı ayındaki toplam karı 28.3 milyar dolarken 2001 yılı ilk yarısında 27.4 milyar dolara indi. Eylül ayı enflasyon beklentilerin çok üzerinde, yüzde 5.4 ve 5.9 olarak gerçekleşti. Kredi çöküşü tehlikesi var mı?Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, "Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş Programı" isimli programı açıklarken yaz başıdan itibaren rahatlamayı hissedeceğimizi söylemişti. Ardından yaz aylarında programın, "olmazsa olmaz" koşulu olarak adlandırılan "dalgalı kur" sisteminin oturmasının 1 yılı bulacağını ve bunun geçmiş deneyimlerle sabit olduğunu söyledi. Bu arada reel ekonomi de iflas noktasına geldi. Bulunduğumuz noktada bir kredi çöküşü, yani reel sektörün bankalardan aldığı kredileri geri ödeyememe durumu (credit crunch) ekonomi bürokratlarınca bile dile getirilmeye başlandı. Bakan Derviş de nihayet kurtarılma sırasının reel ekonomiye geldiğini ifade ediyor. Şimdi bu çerçevede Londra yaklaşımı ile tanımlanan sitem uygulamaya konulmaya çalışılıyor. Kredilerdeki durumDünyanın önde gelen kredi derecelendirme kuruluşlarından Standard Poor's bir rapor yayımladı. Raporla ilgili bir haber REUTERS haber ajansında çarşamba günü yer aldı. Haberde şöyle deniliyor:"S & P, dünyada 15 fınansal sistemin baskıyla karşı karşıya olduğunu veya artan oranda sorun çıkarma eğilimi sergilediğini söyledi. S&P raporunda, ABD gibi ülkelerin finans sistemlerinin, geçtiğimiz dönemde yaşanan ekonomik patlama sırasındaki hızlı kredi genişlemesinden baskı altında bulunduğunu belirtti.S$P, en derin sorunlara ise Arjantin ve Türkiye mali sistemlerinni sahip olduğunu söyledi. Kuruluş Türk mali sistemindeki kredilerinin yüzde 35-70 arasının sorunlu olabileceğini tahmin ettiğini belirtti"Raporda 15 sıkıntılı mali sistemindeki sorunlu kredilerni toplam kredilere oranı tahmini ise şöyle: S&P TAHMİMİNE GÖRE SORUNLU KREDİLERİN TOPLAM KREDİLERE ORANIÜlke adı%ABD5-15İrlanda10-20Portekiz10-20Hollanda5-15Almanya5-15Japonya15-30TURKIYE35-70Arjantin15-30Çin35-70Tayvan15-30Lübnan25-40Tayland35-70Mısır35-70Kıbrıs25-40İzlanda15-30Bu rakamlar inanılmaz. Kuruluş en iyimser tahminle Türkiye'deki sorunlu kredilerin toplam kredilere oranını yüzde 35, en kötümser tahminle yüzde 70 olarak tahmin ettiğini açıklıyor. Bizimle benzer oranlara sahip ülkelerin ise Tayland, Mısır ve Çin olduğunu belirtiyor. Peki durum gerçekten böyle mi? Türkiye Bankalar Birliği'nin web sitesinde yer alan (http://www.tbb.org.tr) 2001 yılı Haziran ayı itibariyle Türkiye bankacılık sistemi konsolide bilanço rakamları bambaşka şeyler söylüyor. Önce rakamları aktaralım. Sitedeki bilgilere göre 2000 Haziran'ında takipteki kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 10,5 iken, 2001 Haziran'ında yüzde 16.3'e çıkmış. Oysa S&P oranı yüzde 35-70 arasında tahmin ettiğini söylüyor. S&P tahmininin neden bu kadar yüksek olduğunu ise şöyle açıklıyor:"Resmi makamlar gerçek oranları gizliyor."Biraz daha ayrıntı verelim.2000 Haziran ayı toplam krediler 28.1 katrilyon, takipteki alacaklar ise 952 trilyon lira. 2001 Haziran ayı ise toplam krediler 42,5 trilyon, takipteki alacaklar 1,8 katrilyon.
    Yazının Devamını Oku