Deniz Bayramoğlu

Yok tek başına kurtuluş!

3 Temmuz 2002
Enron iflas etti. Andersen'in sahtekar bir denetim kurumu olduğu ortaya çıktı. Şimdi WorldCom yıkılıyor. Bu arada Bush hükümetinin önemli isimleri de bu yıkıntının molozları altında kalmak üzere. Bir de Vivendi çıktı karşımıza. Xerox'u hiç saymıyoruz bile. Hadi hayırlısı.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Dünya Kupası eemelerinde iki kere yenildiğimiz Brezilya yine başımıza bela oldu.

Para birimi hızla değer yitiren ve Arjantin benzeri bir krizin ilk günlerini yaşayan ülkenin notu da yine bir sıfırcı hoca tarafından düşürüldü. Tüm piyasalar paniğe kapılmış durumda. Bir tek ABD ve Avrupa'dan kaçan sermayenin yöneldiği Asya piyasaları mutlu bu aralar. Ama işler böyle giderse kısa sürede Asya'dan da devasa iflas, devasa sahtekarlık haberleri duymaya başlayacağız.

Para sihirbazı George Soros 1998 yılında yayımladığı kitabının başlığını "Küresel Kapitalizmin Krizi" koyduğunda yer yerinden oynamıştı. Oysa Soros'un sözlerinin haklılığı bir yana, bunu söyleyen ilk kişi bile değildi. Eleştiri oklarına hedef olmasının asıl nedeni "içerden" birinin böyle bir itirafta bulunmasıydı. Bir bakın 1997 yılında patlayan Asya Krizinden sonra dünya ekonomik ve siyasi anlamda nasıl bir süreç geçirmiş. Kriz üstüne kriz, savaş üstüne savaş...
Ya Türkiye...

Kriz üstüne kriz. Hem ekonomide hem siyasette.
İspanya iç savaşında Franco Faşizmine karşı savaşan dünyanın dört bir yanından gelen anarşistlerin ünlü bir sözü vardır:
"Tek başına kurtuluş Yok!"

Şimdi sermaye piyasaları çalışanları ve yatırımcıları için de aynı sloganı atma zamanı. Önce bir tespitte bulunalım. İMKB'nin dünyanın en "batak" borsası olduğunu iddia edenler yanıldı. Yukarda ismini saydığımız şirketlerle ilgili sürece bakanlar aslında dünyanın her yerinde sermaye piyasalarının aynı sistem üzerine işlediği görülüyor. Yeter ki yakalanma. Yakalanmıyorsan ve işler perde arkasında devam edebiliyorsa, ne kadar gelişmiş bir sermaye piyasasına sahip olduğunuzla övünebilirsiniz bile...

Yazının Devamını Oku

Nekahat, 45 cent, Yapı Kredi vs vs vs...

27 Haziran 2002
Dünya Kupası heyecanına kapıldığımız haziran ayı boyunca neler olmadı ki. Aslında çok fazla bir şey yazmak gerekmiyor. Başlık bile tek başına Haziran ayı ve borsa ile ilgili yazılabilecek herşeyi özetliyor. Hatta madem öyle başladık yine madde madde devam edelim:

"Başbakan Ecevit'in sağlığı, hükümetin akibeti, Avrupa Birliği çıkartmaları, Kopenhag Kriterleri, MHP'nin itirazları, idam cezası, Pamukbank, Yapı Kredi Bankası...

Şimdi bir de bunlara borsadaki büyük düşüş eklendi. Endeks 0.52 cent seviyesine kadar geldi. Ya da başka bir deyişle 8.500 puana kadar indi. Küçük bir hatırlatma yapalım bu seviyeler daha önce bir de 11 Eylül'deki devasa saldırının ardından görülmüştü. Yoksa bizim bilmediğimiz bir yerlerde iki uçak başka kulelere mi çarptı.

Borsanın devlerinden Yapı Kredi Bankası son bir haftadır piyasanın yönünü tayin etmeye devam ediyor. Şaka gibi geliyor ama yüzde 70'lere varan bir değer kaybı var bu hisse senedine. Hele bir piyasa dedikodularına kulak verirseniz işler daha da karışıyor. Büyük oyuncuların ellerindeki milyon lotluk Yapı Kredi hisse senediyle nasıl kapan kısıldıkları, kredilere teminat gösterilen Yapı Kredi hisse senetlerinin nasıl taban seviyelerden haraç mezat satıldığı, daha neler neler..

Kardemir de sessiz sedasız yolcu. Dün borsa bülteninde yayımlanan bir Kardemir açıklaması vardı. Yönetim Kurulu Başkanı Şinasi Altiner'in Başbakanlığa hitaben yazdığı bir mektubu içeriyordu bu açıklama. Altıner bir dizi akılcı çözüm yolu önermişti Kardemir'in kurtarılabilmesi için:

İstanbul Yaklaşımı'nın uygulanması, profesyoneller tarafından yönetilmesi, Kalkınma Bankası tarafından izlenip denetlenmesi, şirket denetçileri ve genel kurulun olağanüstü toplanabilmesi için yönetim kurulunun istifa etmesi bunlardan bazıları.

Hatta çok ilginç, Altıner mektubunda inanılmayacak kadar duygusal bir dil kullanmış. İstifa sonrası yeni yönetimin bir an önce atanması için rica ediyor, özür diliyor, istirham ediyor kısacası ülkenin tüm sorunları konusunda olduğu gibi bu konuda da atalete kapılmış siyasileri harekete geçirmek için elinden gelini yapıyor.

Ama...

Türkiyem Türkiyem cennetim!

Yazının Devamını Oku

SPK’dan ilk internet soruşturması

24 Haziran 2002
İnternet’in Türkiye’de yaygın olarak kullanılmaya başlaması ile birlikte sermaye piyasalarındaki yansıması da kendini göstermeye başladı. Önce bazı internet giriş hizmeti şirketlerinin sohbet sayfalarında başlayan bu yansıma, zamanla amaca özel internet sayfalarına taşındı.

Bu sohbet sayfalarının ve sitelerin bir genellemesini yapmak çok mümkün değil. Ama belirli hata payını da baştan kabul ederek şunu söyleyebiliriz  Bu sitelerin ve sohbet-mesaj sayfalarının bir çoğunda yer alan piyasa ile ilgili haberlerin önemli kısmı uydurma haberlerdir. Amaç manipülasyon mekanizmasını başka bir yakıtla çalıştırma uğraşıdır.

Ama Türkiye’de gerekli kanuni altyapı olmadığı için denetleme ve düzenleme görevi yapan kuruluşların bu alan üzerindeki etkisi neredeyse hiç yok. (Yeni RTÜK yasası mı? Lütfen birazcık ciddiyet. Bu saçma kanunla hiç kimse hiç bir şeyi denetleyemez. Elbette ortadan kaldırmayı bir çözüm yolu kabul etmiyorsanız.)

Durum şu; SPK, spekülatör.com isimli internet sitesinin sahibi ve genel yayın yönetmeni Kamil Kanat hakkında Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47/A-4 maddesi uyarınca işlem yapılması için suç duyurusunda bulunmuş. Ayrıca spekulator30@hotmail.com adresinden gönderdiği mesajlarla izinsiz yatırım danışmanlığı yapan bir kişi hakkında da yine aynı madde uyarınca suç duyurusunda bulunulmuş.

Sakın yargısız infaz yaptığım düşünülmesin. Yaptığım sadece SPK kararlarının satır arasında kalan ve Türkiye sermaye piyasasının gelişimi için çok önemli bir alan olan internet ile ilgili yeni tasarrufları sizinle paylaşmak.

Ve hatta bir ekleme daha yapalım, Kamil Kanat’ı şahsen de tanıyorum. O nedenle yazdığım herşeyde daha dikkatli olmam şart. Kimseyi suçlamak gibi bir niyetim yok . Hele de Kamil’i... Ama, kanımca bu durum bir eksikliğimizi tekrar ortaya çıkardı: İhtisas mahkemeleri.

Benim dürüstlüğüne gönülden inandığım Kamil, kendini aklamak için sıradan bir mahkeme karşısına çıkacak. Büyük olasılıkla sermaye piyasası ve internet hakkında kulaktan dolma bilgiler dışında pek bir şey bilmeyen hakim ve savcıların karşısında kendini savunmaya çalışacak. (hakim ve savcıların özel bir ilgileri yoksa bu konuları bilmesi de gerekmez elbet. Bu noktada asıl sıkıntı görev tanımlamaları içinde olmayan konular hakkında bu insanlardan karar vermelerinin istenmesi.)

Dur bakalım bu iş daha çok uzayacak gibi...

Yazının Devamını Oku

Bu yolun sonu nereye çıkar

20 Haziran 2002
Türkiye ikinci (kaçıncı?) bir kriz korkusunu yaşamaya başladı. Muhalefetten iktidara kadar bütün siyasiler alışık olduğumuz biçimde aymazlıklarını sürdürüyor.

Siyasilerin ne yaptıklarından çok bunları neden yaptıklarını kamuoyunun bilmemesi sıkıntının ana kaynağı. Türk halkının demokrasiyi öğrenme yolundaki bu sallapati macerasının önemli ayaklarından birinin Avrupa Birliği üyeliği meselesi olduğu ortada. Ama örneğin bir ükede herkes Avrupa Birliği üyeliğini desteklemek zorunda değil elbette. Bu durumu destekleyenler olduğu kadar karşı çıkanlar da olabilir ve hatta olmalıdır. Gelişme çelişkiden doğar. Lakiiiinnn!..

Bizim yaşadığımız durum hiç de bu değil. Herkes aslında yaptığından ya da söylediğinden farklı bir yol tutturmuş gidiyor. Herkes aslında inanmadığı meselelerde kitle kuyrukçuluğu yaparak inanmış ve destekliyormuş gibi yapıyor. Adamlar haksız değil ki, bu ülkede aykırı bir fikir ileri sürenlerin ilk elden karşılaştıkları tepki "vatan hainliği" suçlaması oluyor.

AB'yi destekleyenler desteklemeyenleri "halkın müreffeh yarınlara ulaşma yolunda önemli bir engel" olarak tanımlayıp "bu tutumlarından vaz geçmezlerse tarihin onladan hesap soracağını" söylüyor.
AB'ye karşı olanlarsa AB'yi destekleyenleri "ülkenin milli egemenliğinden taviz verme ve iktidar insiyatifi ile birlikte Türk halkının geleceğini AB ipoteği altına sokmakla ve Sevr'cilik yapmakla" suçluyor.

Suçlayan suçlayana... Ortalık toz duman. Kim haklı ne kadar haklı, kim haksız hangi alanda haksız, ara ki bulasın.

Ne yapalım elimizdeki malzeme bu.

O zaman bu malzeme piyasayı nasıl etkileyecek, ona bakalım şimdi de.

Yazının Devamını Oku

Gooooooooollll !!!!!

13 Haziran 2002
Perşembe gününün gündeminde iki iyi bir de kötü haber var. Önce iyiler:

Tüm Türkiye'nin gözü aydın. Bütün olumsuzluklara rağmen Türk Milli Takımı 3-0'lık Çin galibiyetinin adından (elbette ki Brezilya'nın Kosta Rika karşısında aldığı  5-2'lik galibiyetin hakkını vermek lazım) gruptan çıktı. Şimdi bütün kalbimizle 18 Haziran'da oynanacak maçı bekliyoruz. Muhtemel rakibimiz ise Japonya Tunus maçının ardından belli olacak. Büyük olasılıkla da Japonya ile karşılaşacağız. Kalbimiz Milli takımımızla….

Ve nihayet piyasanın sabırsızlıkla beklediği haber de geldi. BDDK Bankalarla ilgili inceleme sürecinin sona erdiğini açıkladı ve sonuçları kamuoyuna duyurdu. Bu açıklamaya göre bankaların toplam sermaye ihtiyacı 1.3 katrilyon lira ve bunu 1.1 katrilyonu da bankalar tarafından karşılandı. borsada işlem gören bankalardan Şekerbank'ın ise halen 28.8 trilyon liralık  için daha ayrıntılı bir açıklamaya mahzar oldu. Bankanın sermaye ihtiyacının 28.8 triyon lira olduğu duyuruldu ve hisse senedinin sırası da işleme kapatıldı. Muhtemelen sermaye artırımı sonrası bu hisse sırası da işleme açılacak.

Borsa yatırımcısı bankaların 2001 yılı bilançoları ile  2002 yılı 3 aylık bilançolarını göremedi. Durum böyle olunca da piyasanın lokomotifi olan banka hisselerinden kaçma eğilimi baş gösterdi. Buna bağlı olarak da iştirakleri ve holdingler de bu kaçıştan nasibini aldı. Şimdi en azından bu alanda bir rahatlama hissediliyor.

Şimdi bu iki haberin yarattığı rahatlamanın etkileri hissediliyor. Ama gelelim kötü habere.

AB üyeliği, Kopenhag kriterleri, idam cezası, MHP, DSP, ANAP, Başbakan Ecevit'in sağlığı… Yani kısacası siyaset ve ayak oyunları borsa üzerindeki etkisini sürdürüyor. Fakat Perşembe günü gazetelerde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'in  bir açıklaması vardı. Belirsizliğin sürmesi durumunda ekonominin sıkıntıya girebileceği uyarısında bulunan

Derviş'in bu kez uyarısının "siyaset ve MHP" üzerindeki muhtemel etkileri dikkate alınmadan ciddiye alınmasında fayda var. Çünkü gelecek hafta Hazine'nin 6 katrilyon liralık bir ifası var. Bu yine büyük miktarda bir borçlanma anlamına geliyor Bu itfanın dolara kaçması olasılığı ise tüm piyasanın korkusu. Hazine bu sıkıntının üstesinden nasıl gelecek herkes merak ediyor. Üstelik bu ihalenin atlatılması da yetmeyecek gelecek 3 ay içindeki toplam itfa 15 katrilyon lira civarında. Yani yaklaşık 1 milyar dolar.

Gazete sayfalarında yakında "İç borcun çevrilmesi sıkıntısı" sözlerini duymaya başlarız gibi görünüyor.

Yazının Devamını Oku

Yabancı da satışa geçti

10 Haziran 2002
Sermaye Piyasası yatırımcıları bir erken genel seçime hazırlanmak zorunda. Geçen hafta yaptığım bu uyarıyı bir kere daha tekrarlama ihtiyacı hissediyorum. Özellikle de MHP, geçen hafta yapılan AB konulu liderler zirvesi sonrasında tavrını net olarak koyduktan sonra bu olasılığın daha da güçlendiği görülüyor.

Geçen hafta yaptığım bir başka uyarıyı da bir kere daha tekrarlamak zorundayım:
"Haziran kritik bir ay. Bu ay sonuna kadar çok fazla beklenmedik olayla karşılaşabiliriz."

Bu atmosferde borsanın durumuna baktığımızda olumlu haberlerin yukarı yönde bir tepki hareketi oluşturması ama bu tepkinin sınırlı kalması bekleniyor. Yani kısa vadede yatırım uzmanlarının tavsiyesi alım yönündeyken orta ve uzun vadeyi hisse senedi yatırımı açısından riskli gördüklerini belirtelim.

Ve bir başka veriye göz atalım. Borsada bugün mayıs ayı içinde yurtdışında yerleşik kişi ya da kurumların İMKB'de yaptığı alış ve satış işlemlerinin ayrıntıları açıklandı. Buna göre yabancılar mayıs ayı içinde 392 milyon dolarlık alım, 389 milyon dolarlık da satış yapmış. Yani net duruma baktığımızda 3 milyon dolarlık net alım görüyoruz.

Yabancıların al sat yaptığı hisse senedi yine geçen aylarda olduğu gibi Turkcell olmuş. Bu hisse senedi yabancıların en çok işlem gerçekleştirdikleri hisse senedi konumunda. En çok net alım ise Garanti Bankası'nda gerçekleştirilmiş: 13 milyon dolar.

Ama bu ay başka bir noktaya daha bakmak gerek. Genelde yabancıların alım yapmayı tercih ettikleri İş Bankası C hisse senedi yabancı yatırımcının en çok net satışı gerçekleştirdiği hisse senedi konumunda. Yabancılar bu hisse senedinde 22 milyon dolarlık net satış gerçekleştirmiş.

2002 yılı başından bu yana baktığımızda yabancı yatırımcıların genelde alım eğilimi içinde olduklarını gözlemiştik. Ama Mayıs ayı ile birlikte bu eğilim tersine dönüyor izlenimi ediniyoruz.

Yazının Devamını Oku

AB Zirvesi neden önemli?

6 Haziran 2002
Dün piyasaların siyaset riski, koalisyonun yapısı ve erken seçim tartışmaları çerçevesideki tutumunu ya da aslında kararsızlığını aktarmıştım. Bunun orta vadeli ve süregiden bir risk unsuru olduğu açık. Ama vadeyi biraz daha kısalttığımızda karşımıza değerlendirilmesi gereken başka bir olgunun daha çıktığını görüyoruz. Cuma günü yapılacak olan ve ana gündem maddesi AB üyeliği olan liderler zirvesi...

Bulanık suda balık avlayanlar piyasaların üzerinde baskı kurmak için Başbakan Bülent Ecevit'in bu toplantıya katılıp katılmayacağı tartışmaları ile vakit geçiredursun, biz bu toplantı ile ilgili olarak asıl önemli olan konunun Milliyetçi Hareket Partisi'nin tavrı olduğunu düşünüyoruz.

Geçen hafta AB üyeliği konusundaki tutumunu yumuşatma eğilimi içine girmiş gibi bir MHP ile karşılaştık. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Çin ziyareti sırasında kamuoyu tarafından oldukça olumlu algılanan yumuşama sinyaleri vermişti. Ama "karakolda doğru söyler mahkemede şaşar" misali MGK toplantısı sonrasında yapılan MHP kaynaklı açıklamalarda yeniden eski tavizsiz konuma geri dönüldüğünün işaretleri görüldü.

Şimdi ise piyasaların merak ettiği konu, Cuma günü yapılacak olan AB zirvesinde de MHP'nin eski tavrını sürdürüp sürdürmeyeceği. Çok iyimser gibi görünmek istemiyorum ama yatırım uzmanları MHP'nin tavrını yumuşatmak zorunda kalacağı ve Kopenhag Kriterleri konusunda ileriye yönelik adımların atılmasına yeşil ışık yakabileceği beklentisi hakim.

Zaten Perşembe günü sabah ilk saatlede gelen alımların da en önemli nedeni bu konuya ilişkin beklentinin artması.

Bu arada dün birinci seans içinde gelen bir haber daha vardı ki piyasalarda küçük de olsa yeni bir moral dalgasının kıyılara vurmasını sağladı.
ABD'nin Birleşmiş Milletler'deki Büyükelçisi John Negroponte, Irak'a yönelık yaptırımlarda son yapılan değişikliklerin Türkiye'nin Irak ile yaptığı ticareti artırmasına izin verebileceğini söyledi.   Negroponte dün gece Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile görüşmesinin ardından "Güvenlik Konseyi kararının geçmesiyle şimdiye kadar ertelenen sözleşmelerin bazılarının yeniden gözden geçirilmesi fırsatının doğduğu konusunda görüşbirliğine vardık. Şu anki daha liberal ihracat rejiminde bu sözleşmelerin bazılarının serbest bırakılıp bırakılamayacağını değerlendirmeye karar verdik" dedi. (REUTERS)

Bu açıklama da bir kaç aydır hasır altına itilmiş olan "Irak'a askeri operasyon" korkusunun bir miktar daha hafiflemesine neden olmuş durumda. Tabii ki bu açıklama ABD'nin Irak'a yönelik politikasında bir yumuşama anlamına gelmiyor ama olası bir operasyon durumunda Türkiye'nin daha az etkilenmesi için ABD'nin tedbir alma eğiliminde olduğunu göstermesi açısından önemli bir veri anlamına geliyor kanımızca.

Bu arada yatırımcının bu süreçteki tavrının biraz daha beklemek olması gerektiği ise benim şahsi görüşüm.

Yazının Devamını Oku

Hesaplanamayan risk: Siyaset

5 Haziran 2002
Anlaşılan artık yatırımcıya seçim dönemi uyarısı yapmanın zamanı geldi. Benim işim siyasi analiz yapmak değil. Elimden geldiğince borsa koridorlarında dolaşan tartışma konularını ve profesyonel yatırımcıların, piyasanın yönünü belirleyen kesimin yatırım ortamına ilişkin görüşlerini aktarmaya çalışıyorum.

İşte bu tartışmalara baktığımızda son iki gündür ana gündem maddesinin Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli'nin Salı günü partisinin Meclis'teki grubunda yaptığı konuşma olduğunu görüyoruz. Bu konuşmadan yatırımcılar açısından çıkartılması gerekn iki ana mesaj var.

-Sayın Ecevit görevi bırakma ya da bırakmama kararını kendisi vermeli. Vekalet sistemi gibi Anayasal olmayan çözümlere gidilmemeli.
-Eğer seçim olacaksa da ülkeyi seçime geniş kitle desteği olan bir parti götürmeli.

Sayın Bahçeli bu konuşmasında mevcut yapı içinde Başbakanlık görevi almayacağını ve ülkenin seçime hazırlanması gerekliliğinin altını çiziyor. Mayıs ayı içinde yazdığım bir yazıda Haziran ayının yatırım açısından kritik bir dönem olacağını belirterek, "Mevsimsel olarak borsa Temmuz ve Ağustos aylarında tatile girer, yatırımcının geri dönüşü ise Eylül itibariyle başlar" demişim. Ama yine mevcut duruma bakıldığında Haziran ayının siyaset cephesi için oldukça sıcak geçeceği ve "dananın kuyruğunun bu ay içinde kopacağını" düşünüyorm.

Bu noktada Haziran ayı içinde sağlıklı bir yatırımcı davranışının ne olması gerekliliği kritik soru olarak karşımıza çıkıyor. 

Ama bu kez bu soru için alternatifleri sıralayıp, kararı yatırımcıya bırakma yolunu seçemiyoruz. Çünkü maalesef hiç kimse Haziran ayı sonunda nasıl bir siyasi tablo ile karşılaşacağımız konusunda fikir belirtme riskini üzerine almak istemiyor. Herşey birbirine karışmış durumda. Şu an aklımıza gelemeyen olasılıkların bile önümüzdeki bir aylık süreç içinde gerçeğe döndüğünü görebiliriz. Riskin en yüksek olduğu zaman riski tanımlayamadığınız zamandır. Şimdi olduğu gibi.

Ama bir noktaya daha değinmeden geçmemek gerek. O da endeksin tüm sıkıntılara rağmen 10 bin puan seviyesinin altına inmemiş olması. Üsteik bu seviyelerden oldukça yüklü net alımların gelmeye başladığını da görüyoruz. Örneğin Koç Holding ve Petrol Ofisinde geçen Cuma'dan bu yana yabancı yatırımcı alışlarından bahsediliyor. O zaman şunu söyleyebiliyoruz, bu seviyeler hisse senedi fiyatları açısından ucuz ve alım yapılabilir seviyeler.

Yazının Devamını Oku