Deniz Bayramoğlu

Seçim tamam, ya AB ve Kıbrıs?

30 Temmuz 2002
Borsa yatırımcısı için sıkıntılı günler henüz sona ermedi. 4 Mayıs'ta başlayan süreç nihayet önemli bir dönemece ulaştı. Pazartesi günü olağanüstü toplanan Meclis, seçim kanununu komisyona gönderdi. Çarşamba günü de kanunun komisyondan Meclis Genel Kurul'na sevki bekleniyor. 3 Kasım'da seçim neredeyse tamam gibi görünüyor.

Madem komisyonlara doğru göz atmaya başladık, bir de Avrupa Birliği uyum yasalarının durumunu tanımlamakta fayda var.

Çünkü önümüzdeki dönemi tanımlayacak/belirleyecek gelişme seçim değil. Mayıs ayından bu yana az buçuk siyasi uzak görüşü olanlar Türkiye'nin bir seçim sürecine girdiğini ifade ediyordu. Ve bu seçime gidilmesi konusunda bir sorun çıkmayacağı da yine bu çerçevede dile getiriliyordu.

Seçim konusunda sorun çıkmayacağı önümüzdeki dönemin siyasi anlamda sorunsuz geçeceği anlamına gelmiyor maalesef. Çünkü Türkiye açısıdan hayati öneme sahip iki konu hala çözülmemiş olarak karşımızda duruyor. AB ve Kıbrıs... Hatta bu iki konuyu tek bir çatı altında düşünmek daha sağlıklı ve doğru olacak.

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, AB uyum yasalarının yer aldığı paketi geçen haftalarda siyasi parti liderleri ile görüştü ve sonuç olarak da bu yasaların tek bir paket halinde değil, anadilde eğitim-yayın ve idam cezasının kaldırılması gibi ateşten gömlek konuların ayrı bir tasarı olarak Meclis'e sunulması kararı alındı.

Siyasi partiler ilk AB uyum yasaları paketinin görüşülmesi sırasında gayet net bir biçimde gösterdiler ki, hiç de söyledikleri gibi yasaların Meclis'ten çıkması konusunda koşulsuz destek vermeyecekler. Hatta Bu işin bayraktarlığını yapan ANAP'ın bile seçim kampanyasında malzemesiz kalmaması için bu yasaların çıkmamasına ihtiyacı olduğu söylenebilir. Yani eğer 3 Kasım günü hala AB yasaları Meclis'ten geçmemişse kimse şaşırmasın. Sadece bir kez daha Devlet Bahçeli haklı çıkmış olur.

Eylül ayı içinde Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB üyeliği tartışmaları başlayacak. Ki bence orta vadede Türkiye'nin dış politika rotasını belirleyecek en önemli gelişme de bu olacak. AB, Rum Kesimi'ni üyeliğe almaya kararlı hatta bunu Verheugen da açık açık dile getirdi. Yani bir süre sonra karşımızda AB üyesi bir Rum Kesimi görebiliriz. Bu durumda Türkiye ise tavrının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile bireşme yönünde olacağının sinyallerini verdi.

Süreç bu şekilde gelişirse piyasalar ne olur. Açıkçası bu sorunun yanıtını vermek felaket senaryosu çizmek olacak.

Ve ben de bu güzel salı gününde bunu yapmayı hiç ama hiç istemiyorum. İsteyen istediği senaryoyu çizebilir efendim.

Yazının Devamını Oku

Küreselleşme Rüzgarı

19 Temmuz 2002
Sanırım artık benim de bir takıntım var. İşim gücüm yokmuş gibi son günlerde önüme kim çıkarsa, borsada yatırım yapmak, borsanın geleceğini anlamak için öncelikle Türkiye'de son iki yıldır yaşanılan süreci anlamak gerektiğini söylüyorum. Bununla da yetinmiyorum Türkiye'yi anlamak için de dünyanın geri kalanında neler yaşandığını ve yaşanmakta olduğunu anlamak gerektiğini iddia ediyorum.

Kurtuluşunuz yok size de anlatacağım ama okuyorken bunun bir ekonomi yazısı değil, mesela ABD kökenli bir pembe dizi olduğunu düşünün. Binlerce bölümlük, kimin eli kimin cebindenin; kim, neyi, niye yaptının belli olmadığı; herkesin herkese düşman olabileceği ve herkesin herkesle suç ortağı olduğu bir pembe dizi.

Hikayeyi anlatmadan önce her usta hikayecinin yaptığı gibi dönemin şartlarını ve gelişmeleri tanımlamak gerekiyor elbette. Şimdi dün pembe dizimizde (isterseniz dünya piyasaları diye okuyun) neler olmuş bir bakalım. Ardından tarihi, sonra yaşanmakta olanları inceleyelim. Ortaya inanılmaz garip bir manzara çıkıyor.

DÜN NELER OLDU?

·Wall Street yüzde 1.56 oranında değer yitirdi. Bu düşüşle de 25 Eylül 2001'den bu yana gördüğü en düşük seviyelere gerilemiş oldu. Wall Street'in Mayıs başından bu yana sürekli değer yitirmesinin en önemli nedeni olarak da bir kaç neden gösteriliyor. Bunların başında

·ABD'den başlayıp Avrupa'ya sıçrayan şirket ve muhasebe skandalları

·ABD ekonomisinin güçlülüğüne yönelik yatırımcı endişelerinin geldiği belirtiliyor

·ABD Borsalarında yaşanılan düşüşün etkisi ile Asya borsalarının neredeyse tamamı değer yitirdi. Hong Kong Borsası  yüzde 1, Tokyo Borsası yüzde 2.88, Singapur Borsası yüzde 1.2, Tayvan yüzde 1.36 ve Avustralya Borsası yüzde 1.25 oranında geriledi.

·Avrupa ortak para birimi euro, dolar karşısında son 2.5 yılın en yüksek seviyesi olan 1.02'ye kadar değer kazandı. Dolar Japon yeni karşısında da nisan başında 133 yen seviyesinden işlem görürken dün 115 cente kadar indi.

Yazının Devamını Oku

Hükümet borsası

17 Temmuz 2002
4 Mayıs'tan bu yana tüm Türkiye siyasetle yatıp siyasetle kalkıyor. Bakıyorum da niyeyse sürekli bir dejavu hissi yaşatıyor tüm bu olanlar bana. Türkiye'nin yakın tarihinde yaşanılan olaylardan bahsetmiyorum. Hani Ecevit İnönü'ye şöyle yapmış da, şimdi de Cem, Ecevit'e böyle yapıyormuş değil bahsettiğim. Kişilerin neredeyse hiç önemi yok. Bir James Bond filmi gibi sanki yaşanılanlar.

Önce Sean Connorey, sonra Roger Moore ve şimdi de Pierce Brosnan. Her film farklı bir yer, farklı bir senaryo, farklı bir aktör ve hatta farklı bir "Bond kızı" ile çekiliyor ama yaldızları kazıdığınızda altından yine aynı bayat ve karaktersiz hikaye; yine aynı ucuz propoganda çıkıyor.

Liderler en sonunda seçim için 3 Kasım tarihinde karar kıldıklarını açıkladılar. Önümüzdeki zaman kısıtlı. Ama bu iktidar o kadar güvenilmez hale geldi ki ben şahsen seçim kararı Meclis'ten geçip Resmi Gazete'de yayımlanmadan 3 Kasım'da seçim olacağına inanmayacağım.
Borsaya geleceğim ama şu son iki haftalık süreci tanımlamakta fayda var.

MHP lideri Devlet Bahçeli yine yapacağını yaptı. Devlet Bahçeli, koşulların kendisi ve partisi aleyhine döndüğünü hissettiği Mayıs ayı başından bu yana beklenmeyen çıkışları ile gündemi belirleme başarısını gösterdi. MHP'yi hükümetten dışlama yönünde hazırlanan ilk operasyonu, "3 Kasım'da seçim yapalım" önerisiyle atlatan Bahçeli, seçime karşı AB silahını çekenlere ise bu kez "Gelin ve istediğiniz yasaları Meclis'ten geçirin.

Biz engel olmayacağız" karşı saldırısı ile yanıt verdi. Seçim kararı alınır alınmaz borsada hızlı bir yükseliş gördük. Analistler bu durumu tanımlarken şu cümleleri kullanıyor: "4 Mayıs'tan bu yana piyasaların önünde bir sis vardı. Bu sis de bugüne dek yapılan her açıklama ile inceleceğine kalınlaşıyor ve piyasaların hem önünü hem de çevresini görmesini engelliyordu.

Alınan seçim kararı ile şimdi ilk kez bu sis dağılma eğilimine girdi ve piyasalar da önlerindeki açık alanı kullanmaya karar verdi. Belirsizlik bitmiş değil. O yüzden de bugün yaşanılan çıkışın bir trend değişikliği olmadığını da unutmamak lazım."

Gayet hoş aklı başında bir tanımlama. Ama benim içim pek rahat değil işin doğrusu. Çünkü ben siyasetin önemli aktörlerinden birinin de sermaye piyasası olduğunu düşünmeye başladım. Bir kaç gündür CNN Türk'teki yayınlarımda "Borsa artık sadece reel ekonominin değil siyasetin de barometresi haline geldi" derken kastetmek istediğim de bu.

Hemen hemen bütün politikacılar ve ekonomi bürokratları nedense bir konuda fikir beyan edecekken hemen delil olarak borsayı gösteriyorlar. Hadi politikacıların bir kısmının sermaye piyasasını gerçekten bilmediklerini ve bizim etkimizle biraz fazla önemsediklerini düşünelim. Peki ekonomistlere ne oluyor?

Yazının Devamını Oku

Borsayı unuttuk, her şey siyaset

15 Temmuz 2002
Hani yazacak hiç bir şey bulunmadığını düşündüğünüz zamanlar vardır ya. Sanırım onlardan birini yaşamaktayım. Oysa ne kadar tuhaf değil mi? Ülkede bu kadar çok şey olurken yazacak bir şey bulamamak pek akıl işi olmasa gerek. Fakat ben ciddi yazılar yazmak istiyorum.

Ne bileyim benim de bir Fransız kadar, bilemedin bir Alman kadar siyaset hayatımızla ilgili ciddi şeyler yazma hakkım olduğunu düşünüyorum. Düşünüyorum ama ne vakit ciddi bir şeyler yazmak için sermaye piyasası açısından siyaset ne durumda diye bakmaya kalksam, ortaya inanılmaz ciddiyetsiz yazılar çıkıyor.

Ama madem durumu tanımlamak lazım, şöyle diyelim biz de: Borsa bu hafta da sıcak geçmesi beklenen siyaset arenasındaki gelişmeleri izleyecek. Yeni oluşum, Derviş'in hükümet içindeki durumuna yönelik eleştiriler ve hükümetin devam sorunsalı tüm piyasalarda olduğu gibi borsa için de belirleyici olacak.

Baksanıza Pazartesi günü endeks birinci seansta yüzde 2'nin üzerinde değer yitirmişken, DSP'den yeni istifaların geldiği haberleriyle yükselmeye başladı. Kayıplarının önemli bir kısmını telafi eden endeks biraz daha zorlasa açılış seviyelerine bile yaklaşabilirdi. Ama hep söylüyoruz ya eldeki bu undan ancak bu kadar ekmek çıkar. Bu ortamda endeks 9.500'ün üzerine çıkamaz.

Bu arada şunu da belirtelim, endeks için yeni lokomotifler bulunması gerekiyor. Mali sektör bunu geçen yıllarda başarıyla üstlenmişti ama bu yıl için biraz zor görünüyor. Ama hadi hazır başlamışken bir de geçen ayki yabancı yatırımcı işlemlerine göz atalım isterseniz. Mali sektörün neden bu aralar lokomotif olamayacağı ortaya çıkar sanırım.

Yazının Devamını Oku

Ben Gülben'i tutuyorum

10 Temmuz 2002
Zannediyor musunuz ki Türkiye'de karma karışık olan, silahların çekildiği, karşılıklı demeçlerin birbirini kovaladığı ve liderlik kavgasının bir aşiret kavgası şiddetinde yaşandığı tek mecra siyaset. Hayır efendim! Hiç de bildiğiniz gibi değil. Siz bir de magazin dünyamızı görseniz...

Yazıya bu kadar iddialı girmiş olmam sakın ola ki garibinize gitmesin sevgili okuyucular. Benim bu savaştan geçen haftaya kadar hiç haberim yoktu. Ben, her aklıselim insanın yapacağını düşündüğüm şeyi yapıp, geçen haftaya kadar magazin programlarını izlemezdim. Ne kadar yanlışmış! Oradaki kavgalar siyasette yaşanılan kavgalardan bin kere daha şiddetli ve zevkli.

Üstelik kavga edenler de mankenler, şarkıcılar, fotomodeller... Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin; siz hangisini tercih ederdiniz? Önce Meclis'teki sayınları şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Herhangi birinin mayo defilesi sunmasını ister miydiniz? Hatta bir arzum daha var, keşke Meclis Başkanı Deniz Akkaya, Başbakan Tuğba Önal, ne bileyim anamuhalefet lideri de Tansu Çiller olsa.

Hülya - Gülben kavgası

Son günlerin en gözde konusu ise Hülya Avşar ile Gülben Ergen arasında yaşanan rekabet. Hülya'nın alanındaki liderliği tartışılmaz. Ama yaşlandı, herkesin dile getirmeye korktuğu ama için için bildiği ve kahrettiği şey de Hülya'nın 3, bilemedin 4 sene sonra emekliye ayrılacağı.

Ara sıra sahnelerde görünse bile şimdiki kadar çok göremeyeceğiz Avşar kızını bir süre sonra. Zat-ı şahanelerinden boşalacak tahtaya ise şimdiden Gülben Ergen aday. Magazin programlarında (ki geçen hafta hemen hepsini izlemiş bulunuyorum) neredeyse Hülya Avşar kadar yer buluyor. Hatta bazen daha bile fazla. Film çekti mi, bilmiyorum ama maşallah dizilerde boy göstermekten geri durmuyor.

Önceden fark etmiştim

Ben bu hanımefendinin istidadını ilk keşfedenlerden biri olduğum için kendimle gurur duyuyorum. Yıllar öncesinden bir Türki Cumhuriyeti gezisinde, ülke liderinin karşısına dürülmüş bir halının içinden yuvarlanarak çıktığı, adamı kafeslemeye çalıştığı filan yazıldı çizildi.

"Helal olsun" demiştim yazılanları okuduğumda, "Büyük düşünüyor ve kazanacak". Efendim salı günü saygın bir köşeyazarımız sormuşlar "Özkancı olmak nasıl birşey" diye. Onu bilmem efendim ama ben, bizzat, kendim, "Gülbenci" olduğumu buradan dosta düşmana ilan etmekten gurur duyuyorum.

Yazının Devamını Oku

Borsada seçim kabusu

9 Temmuz 2002
Ve nihayet beklenen ama arzu edilmeyen başımıza geldi. 4 Mayıs'tan bu yana hastalığı/hastalıkları nedeniyle görev yapamayan Bülent Ecevit yenildi. Yenilgi hem DSP, hem 57. hükümet hem de Türkiye için oldukça ağır sonuçlara gebe.

Neden sayın Ecevit'in yenildiğini düşünüyorum.Çünkü rahatsızlığının ikinci haftasından itibaren piyasalarda ve siyasi kulislerde Ecevit'in çekilmesi gerektiği ve ülkenin erken seçime ihtiyaç duyduğu konuşulmaya başlandı. Ecevit ise bu iki senaryoya da karşı çıkarak sağlığının yerinde olduğu göreve devam edeceği, hükümetin de seçime normal zamanda gideceği argümanı üzerinde durdu. Hatta geçen haftaya kadar da bu konudaki kararlılığını korudu.

Hükümetin dağılmasının suçunu tek başına Ecevit'i yüklemek haksızlık. Hatta Ecevit'in uyguladığı tansiyonu düşürme çabası, birinci elden yani koalisyonu oluşturan parti liderleri ve Ecevit'in ülkeye hediyesi Kemal Derviş  tarafından sabote edildi. Önce Derviş "Belirsizlik kalkmazsa piyasalar rahatlamaz, erken seçim zamanını açıklayın" dedi Sonra "tamam belirsizlik kalksın ama ben erken seçim tarihi belirlensin demedim" şeklinde bir açıklama yaptı.

MHP lideri Bahçeli Çin geçzisi sırasında AB sürecindeki akışı kilitleyen meşhur "idam ve kürtçe yayın" açıklaması ile hükümete ikinci darbeyi vurdu. Hükümetin yumuşak karnı olan AB konusunda Bahçeli'den yurda döndükten sonra da sağlı sollu kroşeler gelmeye devam etti.

Bu arada ANAP ve Mesut Yılmaz çok fazla göz önünde görünmeden kulis çalışmalarnıyla hem MHP'ye vurdu hem Ecevit'i eleştirdi. Tabii ki görünürde ise bütün partiler hükümetin devamını ister durumdaydı. Fakat Hüsamettin Özkan krizi ipleri kopardı.

Herkes istediğine kavuşmuş durumda. DYP aradan hükümete girebilir miyim diye bakıyor. MHP, AB ile ilgili yasalar yeni hükümete kalacak diye seviniyor. Anap arada bu kanunları çıkartma umudu içinde.

Borsa ne olacak peki? Borsa bugün düşüşle açılacak. Hazinenin iki ihalesindeki faize bakacak, Bu kaçınılmaz. Ama önümüzdeki günlerde ne olur sorusuna yanıt vermek neredeyse imkansız. Çünkü hep söylediğimiz gibi sorunun kaynağı Ankara, çözüm de oradan çıkacak. Ama şu anki duruma bakıldığında bu çözümün pek de kolay çıkmayacağı ortada. Ayrıca önümüzde belki yarın belki yarından da yakın bir seçim varr. Seçim öncesi borsanın yükselmesi mi. Hem de böyle bir dönemde. Deli olmayın.

Yazının Devamını Oku

Kore'ye sermaye akıyor

5 Temmuz 2002
Haziran ayını dünya Kupası heyecanı ile tamamladık. Herkesi bilmem ama ben o bir ay boyunca futbolla yattım, futbolla kalktım. Üstelik sadece maçları izlemekle kalmadım, CNN Türk'teki görevim gereği futbol endüstrisi, turistik tanıtım gibi işin ekonomi ayağı ile de ilgilenmek zorunda kaldım. Yani sadece boş vakitler değil iş zamanları da futbolla doldu.

Kupanın Japonya ile birlikte ev sahipliğini yapan Güney Kore Dünya Kupasın'da dördüncü olmakla kalmadı, işin endüstri kısmından da kalınca bir dilimi kapmayı başardı. Ama dün yapılan bir açıklama Güney kore'nin kazancının bununula kalmadığnı ortaya okyuyor.

·Resmi açıklamalara göre ülkeye yapılan doğrudan sermaye yatırımları bu yılın haziran ayında 1.3 milyar dolar olarak gerçekleşti.

·Bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8 oranında daha yüksek bir rakam. Resmi otoritelere göre bu artışta Düna Kupası ile birlikte ülkenin imajındaki gelişme etkili oldu.

·Geçen yıl haziran ayında ülkeye yapılan doğrudan sermaye yatırımı 1.2 milyar dolr seviyesindeydi. 2002 mayıs ayında ise bu rakam 767 milyon dolar oldu.

·Bu yılın ilk yarısına baktığımızda ülkeye yapılan doğırudan sermaye yatırımları toplamının 4.84 milyar dolar olduğu görülüyor. Bu rakam da geçen yılın aynı döneminde gerçekleşen tutarın yüzde 29.4 oranında üzerinde bir rakam.

·Yılın ilk yarısında hizmetler sektörüne gerçekleştiren yatırım miktarı yüzde 94.2 oranında artarak 3.78 milyar dolar oldu.

·İmalat sanayindeki yatırımlar ise yüzde 40.8 oranında düşerek 1.06 milyar dolar olarak gerçekleşti.

·Yılın ilk yarısında gerçekleen yabancı sermaye yatırımlarına bakıldığında bunun yüzde 60'lık kısmının adresinin ABD olduğu görülüyor. ABD'nin Güney Kore'ye yaptığı doğrudan sermaye yatırımları bu yılın ilk ayında 2.8 milyar dolar oldu. Bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 263 oranında bir artışı temsil ediyor.

Yazının Devamını Oku

George W. Bush'un borsa oyunları

4 Temmuz 2002
Gazetelerin dünya ekonomileri ile ilgili sayfalarına, yabancı yayınlara bakıyorum ve oturduğun yerde huzursuz huzursuz kıpırdanıyorum. Kendi kendime kahkahalar atacağım, madalyonun gerçek yüzü görülmeye başlandı diye ama, sboşver diyorum bi duyan olur.

Her şey Enron'la başladı. Aslında biraz daha gerilere gitmek gerek belki de. ABD'nin ünlü Hedge fonu LTCM iflas kararı açıkladığında ulusal bankaların devreye girmesi ile ABD finans piyasalarında olası bir krizin önüne geçilmişti. Sonradan ortaya çıktı ki LTCM en iyimser ifade ile"yanlış yönetilmiş" 2002 yılı ise küresel sistemin asıl yüzünün netleşmeye başladığı bir yıl olarak geçecek tarihe. Enron, Xerox, Vivendi, WorldCom... Sakın bunları son zannetmeyin daha sırada katakullisi ortaya çıkacak çok şirket var.

Bugünlerde bir de ABD Başkanı W.'nin Harken Energy Corp'un başındayken yediği haltlar tartışılıyor. İddialara göre W, 1980'lerin sonları ile 1990'ların başlarında Harken Energy Gruop'un başında iken yaptığı hisse senedi işlemlerini kasıtlı olarak ABD'nin sermaye piyasası kurulu SEC'e (Securities and Exchange Comission) geç bildirmekle suçlanıyor. İddialara göre W'nin kendi portföyünden yaptığı bu satışların tutarı 1 milyar doların üzerinde.

Bunda ne var demeyin sakın. SEC'in kendi raporlarına göre gizli gerçekleştirilen bu satışların SEC'e bildirilmesinde 34 aya varan gecikmeler sözkonusu. Ve bu geciklemerin bir insider trading'e yol açıp açmadığı tartışılıyor şimdi de. Beyaz Saray sözcüsü Ari Flescher soruşturmanın tamamlandığını ve w'nin insider trading ile ilgisinin olmadığı ortaya çıkıyor.

Tamam diyelim ki W insider trading yapmamış olsun. (Bu arada o sıralar baba Bush'un başkan olduğunu hatırlatalım). Ama Enron ve WorldCom sakandalları Bush yönetiminin de önemli isimlerine bulaşmış durumda. Perşembe günü  W Wall Street'te bir konuşma yaparak şirketlerde ortak yönetim ve şeffaflık konuarının önemini anlatacak. Harken'de yönetici iken şüpheli işlemler yapan bir ABD başkanının böyle bir konuşma yapması ne kadar inandırıcı olacak bilinmez.

Bu arada bir darbe de ABD'nin gölgedeki Başkanı Dick Cheney'i vurmak üzere. Çünkü SEC, WorldCom ve Enron'dan sonra, Cheney'in 1995-2000 yıları arasında yönettiği Halliburn Co.'nun hesaplarını da incelemeye aldı. Ne utanç!

Raporlar ne diyor

9 Nisan 1991 tarihli bir SEC raporuna göre Bush en az dört olayda yaptığı hisse senedi işlemlerini SEC'e geç bildirmiş. W bu olayda 34 ay geç bildirim yaptı. İşlem 22 Haziran 1990'da gerçekleşti. W toplam 848.560 dolarlık Harken hissesi sattı. Bir iki hafta sonra da Harken o çeyrekte 23 milyon dolar zarar açıkladı. Bush bu olayda hisse senetlerinin tanesini 4 dolardan sattı. Yıl sonunda hisse senedi fiyatı 1 dolar kadar inmişti.  SEC aynı olayla ilgili olarak 18 Mart 1992 tarihli bir başka rapor daha hazırladı ve bu işlemlede insider trading şüphesi olduğunu belirtti.

Yazının Devamını Oku