devrilen bir atın,
sırtından inip,
şahlanan bir atın
sırtına biniyor kayık.
çıkıyor kayık,
iniyor kayık.
çık...
Hükümet’in açıkladığı 2003 yılı özelleştirme stratejisi ve takviminin ardından en çok konuşulan konular Başta İMKB olmak üzere İAB ve Milli Piyango İdaresi’nin özelleştirilmesinin nasıl gerçekleşeceği soruları oldu. Son üç gündür yaşanan tartışmalara bakılıdğında başta özelleştirme takvimini açıklayan hükümet dahil kimsenin bu konuda net bir fikrinin olmadığı, önerilen f1ikirlerin ise beyin cimnastiğinin ötesine geçmediğini gördük.
Bu eksikliği bir şekilde kapatmak gerekliliğini hisseden kulunuz ise Sermaye Piyasaları ile ilgili bütün karmaşık meselelerde yaptığı gibi yine sayın Ali İhsan Karacan’a başvurdu. Türkiye’ye hem kamu sektöründe hem de özel sektörde yılırca hizmet eden başarılı bir isim. Eski Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlarından biri olan Karacan, sermaye piyasası konusunda yazdığı makaleler ve kitaplarla da uygulama alanının yanısıra entellektüel alanda da çok önemli çalışmalara imza attı.
Bugün sermaye piyasanını sağlıklı işlemesinde büyük öneme sahip bir çok uygulamanın ve kurumun da sayın Karacan’ın girişimi ve kıymetli emeği ile hayata geçtiğini hatırlatmak gerekir.
Sayın Karacan’a “Borsa özelleştirmesi ile ilgili” soruları yöneltmeye başlamıştım ki hemen cevabı yapıştırdı:
-Ben bunu daha önce de söyledim hatta yazdım. Hakikaten de elinin altındaki kara kaplı kitabı karıştırdı, gazete makaleleri ve son yazdığı kitap olan “Mali Piyasalar üzerine denemeler” isimli çalışmasından örnekler vermeye başladı. Baktım ki sorduğum soruların çok ciddi bir kısmı bu makaleler ve kitapta yer alıyor, ben de Sayın karacan’ın izni ile bunların bir özetini çıkartıp, kolay anlaşılır olması için yer yer sorularla bölümleyip yayına hazır hale getirdim. Özetledim dediğime bakmayın. Sayın karacan o kadar ciddi bir bilim adamı ki çalışmanın özeti bile konu ile ilgili akla gelebilecek tüm soruları, hatta fazlasını kapsıyor.
BORSA ÖZELLEŞTİRMESİ İÇİN BİR MODEL ÖNERİSİ:
İMKB anonim şirket statüsüne dönüştürülebilir mi?
Borsa açısından özelleştirme meselesine baktığınızda aslında genellikle Petkim, THY ve Tüpraş gibi dev kamu özelleştirmelerin etkisinin olumsuz olduğu görülür. Bu şirketler özel sektör şirketlerinin aksine hem kamu kuruluşları olmaları hem de stratejiik alanlarda faaliyet göstermeleri nedeniyle yoğun taleple karşılanır.
Bu talebin bir kısmı yeni yatırımcıdan gelirken bir kısmı da mevcut borsa yatırımcılarından kaynaklanır. Yani sonuç olarak piyasadan büyük miktarda para çıkışı yaşanır. Genelde böyle büyük halka arzlar sonrası borsada aşağı yönde, hadi bilemediniz yatay bir seyrin yaşandığı bir süreç izlenir.
Hükümetin mevcut konjonktürde yaptığı özelleştirme açıklamaları borsa tarafından olumlu karşılanmış ve bunun da puan etkisi hem kamu kağıtlarında hem de genelde piyasada hissedilmişse, bu hareketin nedenine ilişkin cevabı başka bir alanda aramak gerektiğini düşünüyorum. IMF ile ilişkiler meselesinde...
Şöyle ki; örneğin dün Tüsiad toplantısında yaşanılanlar kimse için sürpriz olmadı. İş adamları hükümetin ekonomi yönetimi ve dış politika konusundaki yalpalamasının yeni bir ekonomik krize doğru yönelimi ortaya çıkardığını fark etti. Bunun orta ve uzun vadedeki etkisinin de dev gruplar için bile tahammül edilemez olduğunu daha önceki kriz deneyimlerinden iyi bilen Tüsiad yönetimi de iktidar ile daha ilk günden ters düşmeyi göze alarak malum açıklamayı yaptı.
Bugünkü Vatan gazetesinin sürmanşet haberi de yine aynı açıdan değerlendirilmeli. Gerçi (biraz ukalalık yapayım) yazılarımı takip ediyorsanız aynı başlıkları, neredeyse aynı sıralama ile haftalar önce defalarca yazdığımı hatırlayacaksınız. Ortada bir sürpriz yok, sadece malumun ilanı var.
O nedenle önce 7 Ocak’taki Bakanlar kurulu Toplantısında açıklanan rakamlar ve tedbirler, ardından da dünkü özelleştirme açıklamaları piyasanın ve işadamlarının içini biraz olsun rahatlattı.
Bunun borsa üzerindeki etkisi de malum. 7 Ocak’tan bu yana ilk çeyrekte özelleştirilecek olan Petkim, yüzde 30 civarı, Mayıs ayı civarı özelleştirilecek olan Tüpraş yüzde 15 civarı ve yılın ikinci yarısında özelleştirilecek olan THY de yüzde 4 civarı değer kazandı. Sadece borda değil döviz ve bono piyasasında da rakamlarda olumlu sinyaller izlendi. (Bu yazı seans kapanmadan önce yazıldığı için kesin oran veremiyorum)
Bu haraketin neden sınırlı kaldığı da malum. Hem iş dünyası hem piyasalar yaklaşık üç aylık tek başına iktidar deneyimini gerektiği gibi kullanamayan AKP yönetiminden somut adımlar bekliyor. Bu adımları görmeden de kimse parasını riske atmak istemiyor.
Geçen haftadan bu yana AKP hükümeti ekonomideki yanlışlarını düzeltmek için deli gibi çalışıyor. Ama güven meselesi biraz garip bir durum. İşadamları yakında hükümete ciddi bir uyarıda bulunmak üzere Ankara yoluna düşecek. Bugün de TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan sözünü sakınmadan hükümeti eleştirdi. İşin ilginç yanı bir kaç ay önce yerden yere vurdukları 57. hükümeti de olumlu bir biçimde anmalarıydı. Özilhan’ın ardından konuşan Devlet Bakanı Ali Babacan yapılan eleştirileri kabul etmedi ama yine de uzlaşmacı bir tavır çizdi.
Öğlen tatili sırasında da Başbakan yardımcısı Abdüllatif Şener özelleştirme takvimini açıkladı. Takvimin ayrıntıları haberlerde zaten yer alıyor. Ve genelde piyasanın bu takvim ile ilgili görüşünün olumlu olduğunu biliyoruz. Ama bizim de piyasanın da bilmediği ve açıkçası takvimin kendisinden daha önemli olan kısım ise bu açıklamaların ne kadar titizlikle uygulanacağı… O nedenle borsa ve para piyasalarında bu açıklamaların etkisinin sınırlı olacağı görüşü ağır basıyor.
Bunun yanınıda Körfez’e ABD ve İngiliz askeri yığınağı devam ediyor. Başbakan Abdullah Gül’ün Ortadoğu temaslarının soruna barışçı bir çözüm getirmekte ne kadar başarılı olacağı meçhul. Tıpkı hükümetin olusı bir savaş durumunda stratejisinin meçhul olduğu gibi.
Bu arada Dünya Bankası Başkanı Yardımcısı Johannes Linn’in de Anne Krueger ile aynı tarihte yani Perşembe günü Türkiye’ye geleceğini öğrendik. ABD, IMF ve Dünya Bankası’nın üçlü kıskacı hükümeti sarmaya başladı. O nedenle Perşemde önemli gün.
Yukardaki konu başlıkları geçen haftanın gündeminden çok farklı değil. Hatta hiç değil. Belki isimler, tartışmaya konu olan alanlar farklı gibi görünüyor ama bunlar Türkiye’nin son 20 yıldır tartışığı konular.
Bir zamanlar Bermuda Şeytan üçgeni hikayeleri ile heyecanlanırdık hep beraber hatırladınız mı? Koca gemi kaybolmuş da bir daha bulunamamamış, Bermuda Şeytan üçgenine giren ve aradan yıllar geçtikten sonra bulunan gemilerde tüm araçlar tam o alana girildiği andaki haliyle donmuş kalmış hatta gemideki tüm saatler bile tam o saniyede durmuş haldeymiş falan filan… Güzeldi Bermuda Şeytan üçgeni hikayeleri velhasıl. 10 yılı aşkındır bir tek kelime bile duymuşluğum yok o bölge ile ilgili.
Şimdinin gözde konuları ise UFO’lar… Bir arkadaşım anlattı, geçenlerde İstanbul Sanayi Mahallesi’nde UFO görüldüğü haberleri duyulmuş. Kameralar bölgeye akın etmiş anında. Olay mahalline varılmış lakin UFO filan hak getire haliyle. Ama o akşam haberlere yansıyan UFO haberi görüntüleri bir harika… Mahalle gençleri kol kola girmiş tezahürat eylemekte:
Aralık ayı içinde yabancı yatırımcıların İMKB’deki işlemlerine ilişkin ayrıntılar açıklandı. 506 milyon dolarlık net alım, 425 milyon dolarlık net satış var. Yani yabancı yatırımcı 2002 yılının son ayında 80 milyon dolar kadar bir miktarla hafif alıma geçmiş durumda. Ama bunun piyasaya hiç bir etkisi omadığını, 2000 yılından bu yana yabancı yatırımcının ağırlığının hissedilmediği bir piyasada işlerin yürüdüğünü belirtmek gerek. Biz bizeyiz yani, aramızda yabancı yok... (şimdi buna da kızan okurlarımız olacaktır “Hayır yalan söylemeyin yabancı var” diyerek. Var da etkili yatırımcı diyoruz. Bir zamanlar net alımlar milyar dolarlarla ifade edilirdi. Onlardan bahsediyorum.)
IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger 16 Ocak’ta Türkiye’ye geliyor. Bu durum iki açıdan önemli. Birincisi “IMF Türkiye’ye dördüncü gözden geçirmeyi tamamlamak için ne zaman gelecek?” sorusu hükmünü yitirdi. Ama IMF Türkiye Masası Şefi Kahkonnen’den daha üst düzey bir ismin Türkiye geliyor olması da zaten oldukça zorlu geçeceği tahmin edilen dördüncü gözden geçirme çalışmalarının daha bir kıran kırana geçeceğinin sinyallerini de veriyor. Hükümetin işi zor kısacası...
Hükümet nihayet dün yaptığı yanlışlıkları düzeltmek için olumlu bir adım attı. Açıklanan ekonomik tedbirler piyasa tarafından olumlu algılandı. Borsa ve dolardaki hareket piyasaların bu açıklamalara verdiği önemi ortaya koyuyor. Ama bu durum piyasa açısından çok şey ifade etmiyor. Çünkü AKP hükümetinin başlarda sağladığı o büyük desteği yeniden sağlayabilmesi için icraat şart. Bugüne kadarki uygulamalardaki çelişkiler, piyasanın fazla iyimser olmasını engelliyor.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök dün akşam verdiği resepsiyonda bir çok insanın uzun zamandır tartıştığı konularda doğal taraf olan TSK’nın tavrını ortaya koydu. Bir çok kimse Paşa’nın özellikle YAŞ kararlarıyla ilgili hükümetin tasarrufuna ilişkin yaptığı yorumlara dikkat çekerken bizce asıl üzerinde durulması gereken nokta hükümetin siyasi direktif konusundaki kararsızlığına yapılan vurgu idi. Ordunun özellikle Irak meselesinde hükümetin kararsızlığına yaptığı vurgu, Türkiye için daha acil bir meselede zamanın azaldığını gösteriyor. Zaten son MGK Toplantısı’nda tehdit algılamasında Irak meselesi birinci sıraya gelmedi mi?
Pazartesi ve Salı günleri hızlı bir düşüş, Salı ikinci seans sonlarında gelen tepki hareketi, Çarşamba günü endeksi biraz daha toparlayan alımlar... Buraya kadar herhangi bir gelişmeye bağlı olmadan direkt olarak teknik bir hareket sözkonusuydu. Ardından da Bakanlar kurulu sonrası açıklamalar geldi ve piyasa da bu açıklamalara beklenen tepkiyi verdi. Endeksin bugünkü düşüşünde ise Özkök Paşa’nın yaptığı açıklamaların etkisi olduğunu hatırlatalım.
Irak riski, piyasa açısından yavaş yavaş ikinci sıraya atılmaya başlandı. Ne kadar yanlış olsa da... Çünkü piyasanın aciliyeti IMF görüşmeleri. Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti’nin de sık sık vurguladığı gibi “eğer ekonomik programdan sapma olmazsa Irak savaşının sıkıntılarını daha rahat atlatma şansımız olacak” görüşü piyasa tarafından da paylaşılıyor. Hassasiyet de buradan kaynaklanıyor.
Bu hassasiyet de endekste belirli aralıklar içerisinde şekillenen bir bant hareketi olarak kendini gösteriyor. Daha önce 10.000-10.500 bandı sözkonusuydu; şimdi ise 9.600-10.000 bandından bahsediyoruz.
Önce kısa vadeye bakalım...
İMKB 100 Endeksi’nin birinci seans içinde 10 bin puanın altına inmesi hatta 9 bin 800’lü seviyeleri görmesindeki en önemli etken Hazine ihalelerinde beklenenin üzerinde faiz oranlarının çıkmasıydı. Hazine bugünkü ihalelerde 161 günde yüzde 57.10, 273 günlük bonoda ise yüzde 59.61 faizle borçlandı. Toplam borçlanma 1.5 katrilyon oldu. Faiz yüksek, rakam düşük. Üstelik bir de çarşamba günü, 3.2 katrilyonu piyasaya geri kalanı kamu bankalarına, toplam 4.34 katrilyonluk bir ödemesi var.
İyi de ihale sonuçları saat 13:00’te belli oldu. Piyasa sonuçlar açıklanmadan nasıl oldu da bunlardan etkilendi diyorsanız durum şu: Borsada özellikle yeni yıl ile birlikte sadece bir kaç büyük oyuncunun hareketlerinin belirleyici olmaya başladığını biliyoruz. Bunların bir alt basamağında yer alan biraz daha ufak montanlı yatırımcının hareketleri de bütün olarak bakıldığında etkisini hissetiriyor. Bu yatırımcılar, sadece borsada değil, dövizde, altında, uluslararası piyasalarda ve tabii ki bono piyasasında da etkililer. Etkili değillerse bile bu piyasaları yakından izliyorlar ve örneğin bankaların ya da büyük bireysel yatırımcıların Hazine ihalelerine verdikleri faiz tekliflerini biliyorlar.
Borsada son dönemde etkili olan aracı kurumlar da genellikle bankaların aracı kurumları. Bu aracı kurumlardaki fon yöneticileri de bankalarının Hazine işlemlerini yapan bölümlerinin ihalede hangi faiz ya da miktar teklifi vereceklerini haliyle biliyorlar. Yani ille de sonuçların açıklanması gerekmiyor. Ayrıca faizi bilmeye gerek de yok zaten durum ortada... Böyle olunca da düşüş için ihale sonuçlarını beklemeye hiç gerek yok. Ama isterseniz bir dahaki ihalede siz bekleyin.
Uzun vadede ise...
Piyasanın önünüde üç temel mesele var. Bu meselelerin tamamı da Ocak ayı sonunda realize olacak gelişmeler. Bu da piyasanın önünü tıkayan en önemli etken.
Neler bu meseleler? Küçükten büyüğe gidersek ilk sırayı Çukurova Grubu’nun Yapı Kredi Bankası’na olan borçlarının İstanbul Yaklaşımı kapsamına alınması alıyor. Bu piyasa açısından olumlu bir etki yarattı ama BDDK’nın bu konuda bir şartı var. Grubun Pamukbank’a olan borçları meselesi 31 Ocak 2003 tarihine kadar çözülmek zorunda. Ama bu konuda nasıl bir gelişme kaydedildiği piyasa açısından hala meçhul. Bu da tedirginliği artırıyor. Bu arada BDDK Başkanı Engin Akçakoca’nın Milliyet Gazetesi’ne verdiği röportajda “Pamukbank ve YKB birleşirse Pamukbank’ın sorunları birleşik bankaya sirayet eder ve müdahale etmek zorunda kalırız. Bu da hem bankacılık sistemini hem de ekonomiyi ciddi anlamda olumsuz etkiler” açıklaması bu konudaki tedirginliğin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.
İkinci olarak karşımıza IMF görüşmeleri çıkıyor. Dördüncü gözden geçirmenin aylar önce, Ekim’de tamamlanması gerekiyordu. Hatta Niyet Mektubu’nda yer alan bir çok konunun 2002 yaz aylarında bitmiş olması gerekiyordu. Ama araya seçimler girdi. Sonra aralık ayında IMF heyeti Noel tatili nedeniyle gözden geçirmeyi tamamlayamadan ülkeden ayrıldı. Ama ayrılmadan önce de zehir zemberek bir açıklama yaparak hassasiyetlerini dile getirdi.
Bu gidişle endeksin 9.600’lere inmesi işten bile değil. Çok mu kötümserim? Sanmam... Asıl kötümser olan, piyasa oyuncuları... Daha doğrusu kafası karışık olan ve kritik sorulara bir türlü tatmin edici yanıt bulamadığı için kendini güvence altına almaya çalışan bunun için de en kötü senaryoya göre hareket eden oyuncular... Aslında iyi haber yok değil. Sadece geçen hafta bile iki iyi haber geldi. Mesela enflasyon rakamları son 20 yılın en düşük seviyesine gelmiş durumda. Kimse 2002 yılı sonunda rakamın yüzde 30’un altında olacağını düşünmüyordu. Oysa gerçekleşen rakam yüzde 29 seviyesinde. Ayrıca İhracat rakamları rekor kırmış vaziyette. Ama yanıtsız sorular o daha ağır basıyor.
IMF ile imzalanan stand-by anlaşması çerçevesinde yapılması gereken 4. gözden geçirme toplantısı bu ay tamamlanacak. “Tamamlanacak da, acaba nasıl olacak?” diye sormaktan kendimizi alamıyoruz..Çünkü gözden geçirmenin ilk adımında IMF heyeti Türkiye’den ayrılırken bir açıklama yapmış ve olmazsa olmazlarını sıralamıştı: Kamuda atıl istihdamın azaltılması, mali sektör reformunun sürdürülmesi, ihale yasasının oluşturulma biçimi...
Tabii ki ekonomik programın IMF’den vize alabilmesi için bunların dışında, dile getirilmese bile, bir de olmazsa olmazlar var. Kaynağı belli olmayan harcamaların, zinhar, yapılmaması gibi...
Oysa SSK ve Bağ-Kur emeklilerine verilen zam, bu anlamda hükümeti fazlasıyla zorlayacak. Bu zammın hangi kaynaktan karşılanacağı konusunda net bir açıklama yok. Devlet Bakanı Ali Babacan laf arasında ne olduğu tam belli olmayan bir tasarruftan bahsederken kimi yazarlar dolaylı vergilere yüklenerek kaynağın bulunmaya çalışacağını ifade ediyor. Ama bu alanda da gidilecek yol çok kalmamış gibi görünüyor. Radikal Gazetesi’nin bugünkü sayısındaki habere göre 1999’dan 2002 yılına dek dolaylı vergi oranları sırasıyla yüzde 55,0-59,0-59,6-66,9 ve 69,3 olmuş. Ayrıca Radikal’in aynı haberinde Mali Milat’ın Cumhurbaşkanı’ndan veto yemesinde de dolaylı vergilerdeki artışın vergi adaletini bozmasının önemli bir gerekçe olduğu dile getiriliyor.
Öncelikle hatırlanması gereken bir nokta var. Bu zammı AKP hükümeti değil bir önceki hükümet açıklamıştı. 57. Hükümet’in Ekonomi Bakanı Masum Türker bu açıklamayı yaptığında da kaynak meselesi gündeme gelmiş ama seçim telaşı nedeniyle çok fazla üzerinde durulmamıştı. Yani durum şudur: Zammı veren 57. Hükümet oldu ama bunun kaymağını yiyecek olan ya da ceremesini çekecek olan 58. Hükümet olacak.
Tabii ki bu tanımlama kaynak meselesini çözmeye yeterli değil. Kimi yorumcular hükümetin Irak savaşı sebebiyle ABD tarafından Türkiye’ye sağlanacak olan yardıma güvendiğini iddia ediyor. (Buraya yeni ve daha büyük harflerle bir ama daha koymak lazım.)
AMAAAA....
Irak ile ilgili soru işaretlerinin, azalmak bir yana dursun, günden güne arttığını izliyoruz hep birlikte. Meselenin siyasi boyutunu bir yana bırakıp ekonomik boyutuna baktığımızda da Türkiye açısından pek bir gelişme yok. Radikal Gazetesi yazarı Murat Yetkin daha önce Türkiye’nin olası bir operasyondaki zararının ABD tarafından uluslararası finans kurumlarına hesaplattırıldığını ve rakamın 4-15 milyar dolar arasında bulunduğunu yazmıştı. Yetkin Türkiye’ye verilecek olası rakamın kısmen hibe kısmen de kredi olarak karşılanacağını hatta Türk yetkililerin daha çok “kredi” seçeneği üzerinde durduğunu belirtmişti.
Bu yılın ilk haftasından borsa adına çok fazla şey ummak doğru olmaz diye düşünüyorduk ama işler biraz değişti. “Piyasayı etkileyebilecek olan yatırımcıların önemli bir kısmı tatile gittti. Haftasonuna kadar da dönmezler. Haftanın son iki günün de aynı rehavetle geçer” diye düşünüyorduk. Yanılmışız.
İki tane çok önemli haberle başladık haftaya. Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliklerini onaylayınca Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekilliği, dolayısıyla da başbakanlık yolu açılmış oldu. Tahmin ettiğimiz gibi (seçim sonrası yazılarıma bakabilirsiniz) 2003 yılında RTE’nin başbakan olduğunu göreceğiz. Bu da AKP hükümetinin seçimlerden bu yana çizdiği kararsız, dağınık yapının önemli ölçüde ortadan kalkması anlamına gelecek.
Takımı yeniden topluyoruz
Bunun yanısıra Bozüyük Zirvesi’nin ilk meyvesini de toplamaya başladık. Çukurova Grubu’nun Yapı Kredi Bankası’na olan borçları İstanbul Yaklaşımı kapsamına alındı. Böyle olunca da bankacılık sektörünün önündeki engellerden biri daha ortadan kalkma aşamasına girdi.
Şimdi dört gözle Halis Toprak’ın ne zaman kurtarılacağını bekliyoruz. Zaten geçen hafta da Kamuran Çörtük 660 trilyonluk dev kurtarma operasyonu ile aramıza geri döneceğinin işaretini vermişti hatırlarsınız. Eksikler teker teker tamamlanıyor ve eğlenceli günler yeniden başlama sinyallerini ufak ufak göndermeye başlıyor.
Borsa paraya bakar
Bu iki haberin borsa üzerindeki etkisini gayet net biçimde gördük. İMKB 100 endeksi 10.600 puan seviyesinin üzerine çıktı, işlem hacmi geçen üç haftanın günlük ortalamasının üzerine tek seansta çıkmayı başardı.
Ama tabii ki bu genel bir trend değişimi değil, sadece gelen iki olumlu haberin piyasaya yaptığı sınırlı etki. Çünkü önümüzde daha enflasyon rakamları, IMF ile yapılacak olan dördüncü gözden geçirme ve 26 Ocak’ta BM silah denetçilerinin Irak’tan ayrılmasından sonra yapılacağı belirtilen ABD operasyonu var. Bu sorunlar, başta da Irak savaşı sona ermeden borsadan çok şey beklemeye gelmez.