Deniz Bayramoğlu

İMKB... Özelleşecek, güzelleşecek mi?

3 Şubat 2003
Yeni hükümet özelleştirme programı ile toplumun tüm kesimlerini oldukça şaşırttı. Her programa alınan bildik kurumların yanında Milli Piyango İdaresi gibi ilginç kurumlar da özelleştirme programına alındı. Ama asıl bomba İMKB özelleştirmesi oldu.

Hükümet programı açıkladı ama tartışma bir türlü sona ermedi. İMKB nasıl özelleşecek, nasıl fiyat biçilecek, sahibi kim olacak ve en önemlisi bu özelleştirme gerekli mi?

İMKB Başkanı Osman Birsen dünyadaki borsa özelleştirme örneklerinde güçsüz borsaların geliştirilmesinin amaçlandığını ve ulaşılmaya çalışan modelin İMKB’nin şu anki hali olduğunu söylüyor. Ve ekliyor “Bizde ise başarılı işletmenin yarattığı kaynağa sahip olma açısından bakılıyor”. Tam burada hatırlatmak lazım yine Başkan Birsen’in verdiği bilgiye göre kendi başkanlık süresi boyunca Maliye’ye aktarılan kaynak tutarı 1 milyar dolar civarında!

İMKB, sadece 16 yaşında! Yani çok genç. Başkanının deyimi ile “16 yıl borsalar için bir hiçtir. Esamesi bile okunmaz”. Ama yine de ülkesi Avrupalı olmadan Avrupalı olmayı başarmış bir kurum. Başkan Birsen “Dünyada İMKB’nin emsalini bulmak mümkün değil. Bu nedenle İMKB’nin başarısı bütün dünya tarafından bilinip takdir ediyor. Türkiye hariç!” derken az da olsa sitem eder gibi görünüyor.

Ve ekliyor: “Bir talebe düşünün ki her şeyi biliyor çok çalışıyor ama hep kırık not alıyor, bir zaman sonra demez mi “Hiç bir şey fark etmiyor. Çalışmasam da olur nasıl olsa bana kırık not veriyorlar”... Der mi diye düşünüyorum. Neyse ki o durum daha gelmedik biz çalışmaya devam ediyoruz.

Yeni hükümet özelleştirme programı çerçevesinde İMKB’nin de özelleştirileceğini açıkladı. Bu özelleştirme süreci nasıl işleyecek?

Genel olarak özelleştirme ne kadar doğru bir tabir bilmiyoruz ama 90’lardan itibaren dünya borsalarında genel bir eğilim var. Bu eğilim de şirketleşme ve borsanın bir şirket mantığı ile yönetilmesi. Hatta bazı borsalarda da piyasa şartları eğer uygun ise halka açılma suretiyle borsaya kote herhangi diğer şirketler gibi bir yapıya gidiş... Bu çerçeve içinde “İMKB açısından da bu gelişim olabilir mi? Olursa nasıl olur?” gibi düşünceler devamlı vardı. Bir çok ileri aşamadaki projeler içinde özel bir borsa yapısının nasıl kurulabileceği şirketleşmenin ya da borsadaki yönetim tarzının nasıl olabileceği ile ilgili beyin egzersizi yapılıyordu. Bunun bir zaman ve hazırlık meselesi olduğu muhakkaktır.

Son dönem içinde yeni hükümet yeni projelerle özelleştirmenin daha geniş bir planda uygulanması ve daha yüksek seviyelerde özelleştirme gelirine ulaşma maksadıyla İMKB’nin de önümüzdeki dönem içinde bu çalışmalar içinde bulunmasını öngördü ve bu kararını açıkladı. Bu karar aslında özelleştirme denilen hukuki prosedürün içinde görünmüyor. Zaten İMKB özelleştirmesi ÖİB’nin kanuni yetkilerinin dışında bir alanda yer alıyor. Bu açıdan bakıldığında borsaya özel ve yeni bir statü  kazandırmak açısından bir çalışma için start verilmiş oluyor

Şimdi bunun gereği yapılacak. Bu yapılırken de gelecekte oluşacak yapının en tutarlı, hem mevcut hem de gelecek değeri açısından en yüksek değeri temsil edecek bir yapılanmayı öngörmek lazım.

Yazının Devamını Oku

Zor hafta bitti,daha zoru geliyor

30 Ocak 2003
Sıkıntılı haftanın önemli bir bölümünü, kazasız belasız atlattık. Ama hükümetin işi gittikçe zorlaşıyor. Yarın MGK sınavına çıkacak hükümeti gelecek hafta ise IMF temasları bekliyor.

Neden bütün meseleleri bir tarafa bırakıp yarın yapılacak olan MGK toplantısını ilk gündem maddesi olarak ele aldığımı düşünebilirsiniz. Önceki günkü yazımda AKP hükümeti ile devlet kademeleri arasındaki iplerin gerilmeye başladığı yönündeki endişelerin piyasayı baskı altında tuttuğunu yazmıştım. Ve şimdi bugünkü gazetelerden öğreniyoruz ki yarın yapılacak MGK toplantısında Kıbrıs meselesi temeli üzerinde, son günlerde yaşanılan gelişmeler ve bu çerçevede AKP’in yeni genel başkanı Tayyip Erdoğan’ın icraatı ve konumu sorgulanacak.

Milliyet gazetesi’nin haberine göre Erdoğan’ın Kıbrıs hakkındaki sözleri oldukça sert bir biçimde eleştirilecek ve hatta susması istenecek.

Böylesine bir güven bunalımı piyasaların da Türkiye’nin de isteyeceği en son şey. Çünkü devletin temel hassasiyetlerine ters düşen bir hükümetin ekonomik anlamda başarılı olacağını ummak biraz fazla iyimserlik olacaktır.

Gelelim IMF ile ilişkilere. Hükümetin arasının IMF ile de şeker renk olduğunu bilmeyen kalmadı. Hatta IMF sözlü açıklamalara güvenmedikleri için Türk hükümeti ile ilişkileri yazılı olarak sürdürme gayreti içinde. Radikal Gazetesi Genel Yayın Müdürü İsmet Berkan da bugünkü yazısında da IMF ile  hükümet arasındaki bu gerilime dikkat çekiyor.

Öte yandan Irak meselesinde hükümetin hala Silahlı Kuvvetler için net bir eksen çizmemiş olması da başka bir sıkıntı. Çünkü Türkiye savaşa sonuna kadar katılsa da sadece kendi sınır güvenliğini için bir müdahalede bulunsa da ordunun belirli bir hazırlık yapması gerek. Bunun için de Meclis kararı şart. Bütün işaretler kısa bir süre içinde, yani en geç Nisan ayı içinde operasyonun başlayacağını gösteriyor. Zaman daralıyor ama hala hükümetten ses yok.

Bu hafta zor bir haftaydı ve hükümet nispeten kazasız belasız bu haftanın sonuna geldi. Eğer MGK toplantısından da yara almadan çıkmayı başarırsa ve hatta kendi genel başkanlarının muhalefet lideri gibi davranmasının önüne geçebilirse hükümet IMF görüşmelerinin başlayacağı daha zor haftaya moralli ve eli güçlü başlayabilir. Ama Erdoğan’ın tutumu aynen sürerse hem IMF hem de Cumhuriyet, hükümete desteklerini kesebilir.

Yazının Devamını Oku

Tepede neler oluyor?!?

28 Ocak 2003
Belki çok ilgisi yok diyeceksiniz ama Kıbrıs meselesi gündemde üst sıralara doğru yükseliyor. Son olarak Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ın Kıbrıs ziyareti “hükümetle devlet arasında ipler geriliyor mu?” sorusunun sorulmasına yol açıyor.

Bu soru da piyasaların vazgeçilmezlerinden güven denilen o ürkek kuşun en büyük düşmanı bugünlerde.

Borsa yatırımcısı için kazanç umudunun azalmaya başladığı günlerdeyiz. Siyaset riskinin popülaritesinin yükselmeye başladığı bir dönemdeyiz çünkü. Ve bu sefer piyasalarda normal gidişatı ortadan kaldırıp olağanüstü hal yaşanmasına neden olan olumsuzluğun kaynağı hükümetteki partinin, hükümet dışındaki lideri ve yeni genel başkanı Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs meselesi konusundaki tavrı. Piyasa uzmanları son gelişmeler üzerine “AKP ile devlet arasında ipler geriliyor mu” sorusunu sormaya başladı.

Bugünlerde sıkça duyduğum bir söz var. Hemen her sohbette birileri “Türkiye’de hükümet olmakla iktidar olmak arasında çok ciddi fark var” cümlesini sarf etmek durumunda kalıyor, AKP hükümetinin icraatını değerlendirirken.

3 Kasım seçimlerinden sonra İMKB 100 endeksini 9 bin puanlı dip seviyelerden 14 .bin puan seviyelerine bir anda taşıyan hareketin nedenleri neydi dersiniz. Hepimiz biliyoruz ki siyasi kimliği ne olursa olsun bir partinin, hele de biz Türk milletinin sevdiği iş bitiricilik mesajları veren türden bir partinin, tek başına iktidara gelmesi içimizi biraz rahatlattı.

Devletin işleyişi ile ilgili bir çok sorunun bu dinamizm ve parlamenter çoğunluk sonucu ortadan kalkacağını umduk. Kopenhag Zirvesi’nde hükümet olan yeni kadroların ilk icraatını izlerken yavaş yavaş “kıllanmaya” başladık, “aman ne oluyor, Tayyip bir yanda bir şeyler söyler, öteki tarafta Gül başka bir şey anlatır” dedik... Sonra işler koptu.

Bugün artık hükümet “Para yok nema ödemeyeceğiz” derken ertesi gün Tayyip Erdoğan kalkıp, “Yok canım ödeyecekler” diyor. Ekonomi alanında bunun örneklerini geride bıraktığımız üç aylık süre içinde bolca gördük zaten. O yüzden fazla ayrıntıya girmeyeceğiz.

(Bu arada nasıl kumpasa gelmişiz farkında mısınız? Meğer Tayyip Erdoğan kurucu üyelikten ayrıldıktan sonra genel başkan da değilmiş. E öyleydi madem, nasıl seçim yapıldı? Sayın Erdoğan aylardır sağa sola gidiyor, bir sürü yerde bir şeyler yapıp bir şeyler söylüyor. Nasıl oluyor ki bunlar? Sonra YSK’nın yaptığı ne öyle, apar-topar “seçim geçerlidir” kararı veriyorlar... Acayip bir durum var ortada... Kanun, nizam en önemlisi hukuk... Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni, muz cumhuriyeti yapmaya çalışıyorlar.)

Ekonomide işadamları ekonomik programın devamını istedikleri için hükümete gerekli uyarıları iletebiliyorlar. O yüzden kısa sürede hükümetin Sayın Erdoğan karşısında kendisini toplayabiliyor.

Yazının Devamını Oku

YKB sorunlardan sadece biriydi

27 Ocak 2003
İyi haberler piyasada nasıl da net etki yapıyor gördünüz mü? Irak savaşı’nın ana gündem maddesi olduğunu aklımıza bile getirmeden Çukurova Grubu ile BDDK arasında sağlanan anlaşmayı kutlamaya başladık bile. Ama fazla heyecana kapılmayın ve unutmayın IMF bizden başka şeyler de istiyor...

Gerçekten de TMSF tarafından Pamukbank’a el konulması ve YKB’nin yönetim haklarının alınmasından bu yana yaşanan gelişmeler piyasaların dengesini bozmuştu. Çünkü bir yandan Türk Bankacılık sisteminin en büyük bankalarından biri sistem dışına çıkmış ve düzelme yoluna girdiği umulan mali sistemin hala çok kırılgan olduğu anlaşılmış hem de Çukurova Grubu’nun yargı yoluna başvurması nedeniyle kilitlenen süreç Türkiye’nin IMF ile ilişkilerini sıkıntıya sokmuştu.

Dördüncü gözden geçirmenin 2002 ekim ayında tamamlanmış olması gerekliydi. Bu görüşmenin hala yapılamamış olmasında sosyal güvenlik reformu, vergi reformu, kamuda atıl istihdamın azaltılması gibi konulardan daha etkili bir sorundu mali sistemin sağlığı ve YKB-Pamukbank meseleleri...
ÇDDK ile Çukurova Grubu arasında şimdi imzalanan protokol gelecek hafta kesin anlaşmaya dönüştürülecek. Tabi bu süre zarfında şu an belli olmayan bir çok nokta da açıklığa kavuşacak. Özellikle de Çukurova’nın YKB’ye olan 2.2 milyar dolarlık borçlarının ödeme biçimi...

Nasıl ödenecek

Bilinen, bu anlaşmada Çukurova Grubu’nun 31 Aralık’ta BDDK’ya sunduğu İstanbul Yaklaşımı anlaşmasının yürürlüğe sokulacağı. Elbette ayrıntılar ve vadeler her bir şirket borcu için ayrı ayrı düzenlenecek ama kabaca bu anlaşmanın hükümleri şöyle...

- İlk üç yıl için sadece faiz ödemesi gerçekleştirilecek.

- Üç yıldan sonra 6 ayda bir ana para ve yıl sonunda faiz ödemeli sisteme geçilecek

- Bu anlaşma 9 yıllık bir süreyi kapsayacak.

Yazının Devamını Oku

Emtia, dolar ve borsalar

24 Ocak 2003
Dünya piyasalarında garip hareketler olmaya devam ediyor. Dolar euro karşısında üç yılın en düşük seviyelerinde. Altın ise yeni zirvelere koşuyor. Hisse senetleri ise iyice gözden düştü.

Doların uzun zamandır süren değer kaybı dün de sürdü.  Bizim piyasamızdan bahsetmiyorum. Dışarıdaki durum asıl önemli olan. Zaten içerdeki dolar düşüşünün de önemli ölçüde dışarıdaki bu hareketten kaynaklandı. Tabii ki kısa vadede Başbakan Abdullah Gül’ün son günlerde yaptığı piyasalara güven veren açıklamaların da etkisini göz ardı edemeyiz. Hele de bugün Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın “IMF iki hafta içinde gelecek” net tarih ifade etmesi anlamında oldukça önemliydi.

Neyse sonuç itibariyle dolardaki düşüşün Cuma günü de sürdüğünü görüyoruz. Ve bu hareket de bir zamanlar “kriz dönemlerinin güvenli limanı” olarak tanımlanan doları Avrupa ortak para birimi euro karşısında son üç yılın en düşük seviyesine geriletti. Sabah saatlerindeki kotasyonlara bakınca doların euro karşısında 1.077 seviyesine kadar indiğini gördük. Uzmanlar 1.08 seviyesinin görülmesinin de uzak bir ihtimal olmadığını belirtiyor.

Buna mukabil en son Asya krizi sırasında piyasaların gündemini büyük ölçüde meşgul eden altın kontratları yeniden gözde olmaya başladı. Perşembe akşam ABD piyasalarındaki kapanışın hemen öncesinde uluslararası fonlardan gelen spekülatif alımlarla doların ons fiyatı 364 doların da üzerine çıktı. Bu fiyatın kısa vadeli de olsa piyasalarda etkili olacağı bu sabah Asya piyasalarındaki açılış fiyatı ile de teyit edildi. Doların onsu öğlen saatlerinde Asya piyasalarında 364.7 dolara kadar çıktı. Üstelik sadece altın değil platin gibi diğer kıymetli maden kontratlarında da rekor seviyeler izlenmeye devam ediyor.

Doların durumu ne olacak

Doların bu kadar hızlı değer yitirmesinin en önemli nedeni başta ABD olmak üzere dünya borsalarının kötü performansı ve yine başta ABD olmak üzere dünya ekonomisindeki gidişatın hala belirsizliğini koruması olarak gösteriliyor.

Perşembe günkü kapanışlar anlamında bakıldığında Londra Borsası’nın son 7 yılın en düşük seviyesine indiğini, diğer Avrupa Borsalarının ise altı yılın en düşük seviyelerinden işlem görmeye devam ettiğini görüyoruz.

Irak savaşı ile ilgili gelişmelerin de bu düşüşte etkili olduğunu söylemeden geçmeyelim. Hele de ABD’nin kati savaş isteyen tavrına karşı başta Fransa ve Almanya olmak üzere eski müttefiklerinden gelen ve günden güne keskinleşen tepki de yatırımcıları tedirgin ediyor.

Rusya Çin ve Fransa, ki bu ülkelerin BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı olan 5 daimi üyeden üçü olduğunu diğer, iki üyenin ise ABD ve İngiltere olduğunu hatırlatalım, Irak’a askeri müdahaleye karşı olduğu gerçeği bu düşüşte en önemli etken. Tabi bir de ABD ve İngiltere’nin BM kararı olmadan bir operasyon yapabilecekleri ihtimali ve bu durumda dünyanın tepkisinin ne olacağı sorusunun cevapsız kalması da yatırımcı açısından başka bir tedirginlik.

Yazının Devamını Oku

Kritik hafta geldi çattı

23 Ocak 2003
Sayın okurlar. Artık haftalardır bıkmadan usanmadan üzerinde durduğumuz gündem maddeleri için geri sayımın son ve en kritik dönemecine geldik. 2003 yılının nasıl bir yıl olacağı büyük çapta gelecek hafta içinde belli olacak.

Gündem maddelerimizin başında hükümetin dördüncü gözden geçirmenin başarılı sonuçlanması ve 1.6 milyar dolarlık kredinin serbest bırakılması için yapması gerekenler var.

Ardından Irak’ta aslında ne yaptığı belli olmayan Birleşmiş Milletler Silah Denetçileri Heyeti’nin kimyasal ve konvansiyonel silah taramasının sonucuna ilişkin raporunun açıklanması gelecek.

Pamukbank ve Yapı Kredi Bankası’nın durumu ile ilgili olarak verilen süre gelecek hafta dolmuş olacak.

Kıbrıs’ta tarafların Annan planı üzerinde görüşmeye başlaması için belirlenen sürenin dolmasına sadece 1 ay kalmış olacak.
Sayın okurlar, aslında bugün başka bir şey yazmak istiyordum ama bir okuyucumun yazmış olduğu hayli ayrıntılı bir mesaj fikrimin değişmesine neden oldu.

Malumunuz Türkiye’nin iç ve dış politikasında Kıbrıs’ın en önemli kırılma noktası olduğunu iddia ediyorum. Ve üzülerek görüyorum ki bu alanda en azından benim çevremde var olan fikir yapılanması ya çok önyargılı ya da fazlasıyla vurdumduymaz tutumlar içeriyor. Kendimize gelmemiz ve aklı-selim ile düşünmemiz gereken bir konudan bahsediyoruz üstelik.

Kıbrıs “milli dava” değil miydi? Milli bir dava ise bu kadar sığ yaklaşımları hak ediyor mu? Ya da belki toptan bir yanılgı içindeyiz ve yepyeni bir bakış açısına ihtiyacımız var? Bunlar benim yanıtlayamayacağım sorular. O nedenle başka bir bakış açısı sunduğuma inandığım bu mesajı kısaltarak yayımlamaya karar verdim. Dört yıldır Türkiye’de yaşayan Kıbrıslı Türk bir akademisyenin hayli kapsamlı ve uzun yazısından şahsen dikkate şayan bulduğum bölümler bunlar...

Yazının Devamını Oku

Bizim Soros’ların kanunu hazır

22 Ocak 2003
Sermaye Piyasası Kurulu piyasaya iki yeni tebliğ hediye etti. Tebliğlerden biri ile portföy yöneticiliğinin yasal çerçevesi çizildi İkinci tebliğde ise portföy yönetim şirketlerinin rating esasları oluşturuldu.

Sermaye Piyasası Kurulu salı günkü Resmi Gazete’de yayımlanan iki yeni tebliğ ile piyasaya iki güzel sürpriz yaptı. “Portföy yöneticiliği faaliyetine ve bu faaliyette bulunacak kurumlara ilişkin esaslar” ismini taşıyan ilk tebliğ ile yerli Soros’ların önü açıldı. İkinci tebliğ ise bu çerçevede kurulacak portföy yönetim şirketlerinin performanslarının nasıl değerlendirileceğini düzenliyor. Gerçi ikinci tebliğ gönüllülük esasına dayanıyor ama olsun. Piyasamızda “rating” müessesesinin ilk adımı olması açısından hakettiği kıymeti vermemiz gerek.

Sermaye Piyasası’nda hiç bir ünvanı, sıfatı, yasal dayanağı, yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmayan kişilerin sağdan-soldan, eşten-dosttan, akrabadan-tanıdıktan para toplayarak borsada yatırım yaptığını bilmeyen yoktur herhalde. Çok uzakta aramaya gerek yok. Açın SPK’nın web sitesini, bakın oradaki işlem yasaklılar listesine... Oradaki isimlerden birçoğunun hem manipülasyon hem de yetkisiz portföy yönetimi yaptıkları için işlem yasağı almış olduklarını göreceksiniz.

Adı en çok bilinenlerden biri olduğu için biz de onu örnek vereceğiz:
Eski Futbolcu Mecnur Çolak...
Mecnur’un İMKB’de işlem yapan en ünlü manipülatörlerden biri olduğunu bilmeyen kalmamıştır herhalde. Hatta o kadar ünlü ki piyasa deyimi ile “tahta yapma” ya da yasal deyimle “manipülasyon tekniği” bile herkes tarafından bilinir hale geldi. Hangi kağıtları sevdiği (yani işlem yaptığı), onlarda hangi seviyelere kadar yükselişe izin verip, nerelerden satışa geçtiği bile bilinir oldu.

Mecnur çok meşhur ama aynı ölçüde başarılı değil. Defalarca batıp çıktığını da bilmeyen kalmadı. Manipülasyon kısmını bir yana bırakırsak Mecnur, fiili anlamda bir “portföy yöneticisi”. Çünkü borsada işlem ya da manipülasyon yapmak için kullandığı paraları çevresinden topluyor. Genellikle de futbol camiasından. Futbol camiası tarafından kabul edilmese bile bizim kulağımıza gelen söylentilere göre bir çok futbolcunun canını yakmış.

Bu canı yananlarla ilgili haberlerin bir kısmı basına hatta yargıya yansıdı. Mecnur Mali Polis tarafından sorgulandı. Hatta son olarak, Hürriyet Gazetesi’de okumuşsunuzdur, eski kaleci Engin’in paralarını batırdı ve hatta bu nedenle de Engin’e kefil olan futbolcu Rıdvan’ın yarış atı haczedildi.

Bu yeni tebliğ ile artık Mecnur’ları daha az görmeye başlayacağız. Çünkü iş artık bir standarda ve kanuna bağlanmış durumda. Yani şimdiye kadar gizli gizli yapılan bu iş artık kurallar çerçevesinde ve açıktan yapılabilecek. Bu da suistimalleri büyük ölçüde engelleyecek. Tamamen yok olacak diyemiyorum çünkü bu kanunla birlikte portföy yöneticiliğini ciddi ciddi yapmayı isteyen ciddi kurumlar kadar “parsayı vurmaya çalışanlar” da portföy yöneticiliği işine soyunacak. Tıpkı 80’lerdeki “banker” vakasında olduğu gibi.

Yazının Devamını Oku

Az daha gayret!

21 Ocak 2003
Hükümetin ekonomik istikrara yönelik mesajları uygulamaya geçmeden bile piyasalarda karşılığını buldu. Bono, döviz ve borsada olumlu hareketler izleniyor. Ama gerekli adımların atılması gecikirse geri dönüş tahminlerin üzerinde bir sertlikte gerçekleşebilir.

Hükümet nihayet ekonomiyi ve piyasaları dinlemeye başladı. IMF ve Dünya Bankası ziyaretlerinin ardından topun artık hükümette olduğunu ve bu topun iyi bir pasa çevrilme süresinin hayati önem taşıdığını söylemiştik.

Tekrarlayalım: IMF’nin özel önem verdiği konular, başta bütçe, bu ay sonuna kadar tamamlanabilirse Irak krizine elimiz güçlü şekilde girme olanağımız olacak. Dördüncü gözden geçirme sonrası IMF’den alacağımız hem sözlü hem de maddi destek dünya nezdinde kredibilitemizi inanılmaz yükseltecek. Bu kadar sıkıntılı bir küresel ekonomi ve siyaset atmosferinde bu tarz bir destek bulunmaz bir nimet. Ama hükümet gerekli hızı tutturamazsa dördüncü gözden geçirme toplantısının Irak’taki sıcak çatışmalara denk gelme olasılığı mevcut. Bu durumda da kimse Türkiye’nin durumuna ya da IMF’nin ne dediğine bakmayacak. 

Ama çok şükür ki geçen haftasonu gerçekleştirilen YPK toplantısından çıkan açıklamalar ile Başbakan Abdullah Gül ve Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın ekonomi muhabirleriyle yaptığı sohbet toplantısında verdikleri mesajlar hükümetin bu topu doğru biçimde kullanacağını gösteren ilk çalımlardı. Bu çalımlarda piyasalarda önemi ölçüsünde yankısını buldu.

Borsa şaşırttı

Haftanın ilk işlem gününde borsada uzun zamandır görülmeyen bir hareket izledik. İMKB 100 Endeksi mevcut gündem maddelerinin etkisi altında aşabileceğini tahmin etmediğimiz 10.500 puan seviyesinin üzerine çıktı. Hatta salı günkü birinci seansta da bu seviyeleri koruma yönünde piyasada belirli bir kararlılık olduğunun işaretlerini verdi. Seans içinde 10.700 puan seviyesine kadar yükseldi.

Bu gelişmeyi tetikleyen faktör yukarda saydığımız gelişmelerin ardından Hazine’nin pazartesi günü yaptığı ve 1.4 katrilyon borçlanma hedeflediği 92 günlük bono ihalesine beklenin bir hayli üzerinde, 2.3 katrilyon seviyesinde bir teklifin gelmesi ve faizin de beklenen seviyenin bir puan kadar altında, yüzde 50.41 olarak gerçekleşmesiydi.

Borsa yatırımcısı bu rakamları, seçimler sonrasında hızla bozulan güven ortamının yeniden tesisine ilişkin ilk umut, ilk işaret olarak algıladı. Yatırımcılar, salı günü öğlen öncesi seansı, aynı gün yapılacak olan iki devlet tahvili ihalesinde bu işaretin ve bu umudun teyit edilip edilmeyeceğini izleyerek geçirdi.

Küçük bir umut

Yazının Devamını Oku