Paylaş
Yine aynı konuda 26 Ekim 2010’da yazdığım yazıda Ahmet Davutoğlu’nun:
“Biz çevremizdeki hiçbir komşumuzdan bir tehdit algılaması içinde değiliz. NATO’ya dönük de bir tehdit algılaması veya tehdit oluşturduğu kanaatinde değiliz” sözlerinin anlamsızlığını vurguladım.
Ahmet Davutoğlu’nun balonunun 19-20 Kasım’da söneceğini o tarihte ilan ettim.
“Mesele Türkiye’nin kendi durumunu veya Ahmet Davutoğlu’nun NATO’ya yönelik tehdit algılamasını nasıl kavradığı değil, bizzat NATO’nun nasıl kavradığıdır.
Üstelik, Davutoğlu’nun görüşüne Suudi Arabistan, Mısır, Körfez ülkeleri gibi Ortadoğu ülkeleri de katılmıyor.” (Hürriyet-26 Ekim 2010)
9 Kasım 2010 tarihli yine “Lizbon” ile ilgili yazımda Türkiye’nin ne kadar kulp bulursa bulsun füze kalkanına “Evet” diyeceğini ilan ettim.
Ücretini de biçtim:
“Bırakın Ortadoğu’nun sokaklarındaki algılamayı, (AKP) kendi muhafazakâr tabanında bile ‘Hıristiyanlarla bir olup, daha da ötesi Siyonist İsrail’i korumak için Müslüman dostlarına karşı geliştirilen şer cephesine katılmış’ olarak algılanacak!” (Hürriyet-9 Kasım 2010)
7 Kasım 2010’da konu ile ilgili olarak CHP’yi uyardım. (3 gün sürecek dizi yazımda sıra CHP’ye de gelecek.)
* * *
19-20 Kasım tarihlerinde Lizbon’da yapılan NATO toplantısında benimsenen ve reel politikaya (pragmatik algılamaya) dayanan “Yeni Stratejik Konsept” Ahmet Davutoğlu’un ideolojik politikaya dayalı “Stratejik Derinlik” konseptini çöpe atmıştır.
Türkiye’nin sadece ülke adı benimsenmemesi talebi “Zaten kediye kedi denir” şiarı ile kabul görmüş, Türkiye’nin diğer talepleri ya gündeme alınmamış ya da ileriye ötelenmiştir. Zaten, bu taleplerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ısrarlı olmamıştır. (The Wall Street Journal-19 Kasım 2010)
* * *
Ama yine de yandaş gazeteciler şöyle yazabildiler:
“Günlerdir uluslararası düzeyde basına yansıyan çalkantılardan sonra belki inanması zor ama görünen o ki, Türkiye NATO’da hemen hemen istediği her şeyi elde etti, bir Türkiye-NATO krizi yaşanmadı ve yaşanması bir yana NATO’nun Amerika’nın ardından en etkili üyesi olarak Lizbon’da öne çıktı.” (Cengiz Çandar-Radikal-21 Kasım 2010)
Majestelerinin gazetecisinin yukarıdaki sözleri ve bizzat Majestelerinin “Biz olmasak toplantı 10 dakikada biterdi!” açıklamaları Batı’da diplomatları, diplomasi alay etmelerine engel olsa da, gülümseten açıklamalar olmuştur.
Toplantının en çok dikkati çeken ülkeleri muhakkak ki Rusya ve Afganistan’dır.
Biz “mızıkçılık” etmeyince sırtımız sıvazlanarak gönlümüz alınmıştır.
Herhalde Cengiz Çandar her sırtı sıvazlandığında kendisini çok etkili zannediyor.
* * *
Kim ne derse desin, alınan “Türkiye’ye füze kalkanı yerleştirme” kararı:
1) İran’a karşıdır.
2) Korunulması planlanan ilk ülke evvel emirde İsrail’dir.
Nitekim İran hemen sert tepkisini koydu:
“İran Savunma Bakanı General Ahmed Vahidi, NATO’nun İslam’ın yayılmasını ve yükselmesini önlemek ve İran’ın İslam Devrimi’nin etkinliğini kontrol etmek için bir askeri kuşak oluşturmaya çalıştığını ama başarısız olduğunu söyledi.
‘NATO’nun Irak ve Afganistan’daki saldırılarının asıl amacı İslam’ın yayılmasını ve İslam Devrimi’nin etkisini önlemektir’ diyen Vahidi, 10 yıllık işgalin ardından ellerinde Irak’ta ölen 1.5 milyon insan ile Afganistan’da ölen 1 milyon insandan başka bir şey olmadığını belirtti.” (Hürriyet-Web-22 Kasım 2010)
Yarın: Yol ayrımına nasıl gelindi?
Paylaş