EŞİM Neriman 1999’dan beri uluslararası bir görev yapıyor. 2006’dan beri de o çokuluslu şirketin başkanlarından birisi olarak yurtdışında tam zamanlı görevli idi.
Ben kendisini kışları ziyaret edip yanında birkaç ay kalıyordum. O da yaz tatilinde ve bazı hafta sonları Türkiye’ye geliyordu. 2011’in başından itibaren aynı şirketin Türkiye Başkanı olarak görev yapacak, görev yeri İstanbul olacak. Açıkçası, 2010 yılı sonu itibari ile yurda kesin dönüş yaptı. ¡ ¡ ¡ 1999’da uluslararası göreve atandığında, onun tabiri ile o kapıdan çıkınca ben de anında “bacadan çıkardım”. Herhalde, hâlâ bir gece enerjim vardı ki, iki-üç gece üst üste mumu çeşitli meyhanelerde söndürmek bana büyük keyif verirdi. Ancak, gel zaman git zaman acı gerçekle karşılaştım. Yaşlanıyordum. Yaşlanınca da bende gece enerjisi falan kalmadı. Meyhanelerin yerini TV karşısındaki üçlü kanepe aldı. Pijamam, terliğim, televizyonum ve ben artık mutlu bir birliktelik yaşamaya başladık. Bir süre muhterem (kayınvalidem) ile birbirimize evde yarenlik ettik. Gece karşılıklı edilen birkaç söz iyi gelmeye başladı. “Varsın yine bir yudum su veren olmasın Başucumda biri bana ‘su yok’ desin de...” Ancak, o da 2006 baharında hepimizi terk etti, gitti! Yapayalnız kaldım. Artık, koskoca bir evde pijamam, terliğim, televizyonum ve ben birbirimize yetmemeye başlamıştık. Bir çift söze hasret kalmıştım ama o bir çift sözü meyhanelerde arayacak takatim yoktu. Önceleri çok cazip gelen bekâr-evlilik artık bıkkınlık getirmeye başlamıştı. ¡ ¡ ¡ Eşime ısrar etmeye başladım. “Sılaya dön!” O da benim gibi fark etmeye başlamıştı ki yalnızlık Allah’a aittir. Sonunda geldi. Kesin dönüş yaptı. Hemen bayrama soyundum. Allah yıllar süren dualarımı nihayet kabul etmişti. Çok mutlu oldum. Ancak... ¡ ¡ ¡ İki gün içinde fark ettim ki, Neriman eski Neriman’dı. O ünlü bitmez tükenmez enerjisi yerli yerindeydi. İlk iş olarak benim “bekâr hayat tarzıma” el koydu, anında “aile baskısı” uygulamaya başladı. Ona göre ev yıllar içinde mahvolmuştu. İki haftadır evi düzeltiyor! Sabah 06.00’da kalkıyor ve her katı, her odayı didik didik ediyor. Benim ne kadar düzensiz, ne kadar vurdumduymaz olduğumdan ha bire dem vuruyor. Ne dem vurması, ne kadar savruk/hoyrat bir adam olduğumu ha bire yüzüme vuruyor. Evde ne kadar birikmiş eski eşya varsa atıyor. Olan benim kitaplarıma da oluyor. Ne demekse “lüzumsuz kitaplar” da evden atılıyorlar! Ben ise evin her gün elimin altından kaymakta olduğunu kaygıyla izliyorum. Evde her şey ama her şey değişiyor. Bir gece eve gelip benim koltuğumda, benim pijamalarım içinde, benim terliklerim ayağında, benim dizilerimi seyreden birisinin bana: “Sen de kimsin?” diye sormasından çok korkuyorum. ¡ ¡ ¡ Karım eski karım ama düzen yeni düzen! Alışırım inşallah!