Sayan’ın bir makalesi, geçtiğimiz ay Nobel ödüllü iktisatçılarla aynı uluslararası seçkiye alındı.
Yalnızca para ve sermaye hareketlerinin değil, yaşlılığın da küreselleştiğini anlatarak ezber bozan bu makale, "Nüfus Yaşlanmasının İktisadi Analizinde Yeni Gelişmeler" başlığını taşıyor.
"Critical Writings in Economics" (İktisatta Kritik Yazılar) cildi, İngiltere ve ABD’de eşanlı olarak yer aldı. Seçkide Nobel ödüllü iktisatçılar, Gary Becker, Robert Barro, Laurence Kotlikoff’un araştırmaları da bulunuyor.
Zengin ülkelerdeki nüfus yaşlanmasının, genç nüfus oranı -bizimki gibi- yüksek "gelişmekte olan" ülkelere etkisini inceleyen araştırma şöyle diyor:
ÇOK TÜKETİM AZ BİRİKİM
Zengin ülkelerdeki yaşlı nüfus, çok tüketir az biriktirir. Örneğin Japonya nüfusu, 2050’ye kadar 17.9 milyon kişi azalacak. 60 ve üzeri yaş grubunun toplam nüfus içindeki payı yüzde 42’ye çıkacak. Çalışma yaşındaki Japonların sayısı sadece azalmayacak. Emeklilere oranı yaklaşacak.
Bu 2050’ye dek 10 milyon göçmene ihtiyaç duyacağı anlamına geliyor.
Dahası bu gelişmenin benzerleri AB alanındaki pek çok Avrupa ülkesinde de yaşanacak,
BÜYÜK GÖÇ MÜ GIDA İTHALATI MI
Prof. Sayan, bu aşamadaki kritik sorunu ise sorumuz üzerine şöyle açıyor:
"Gelişmiş ülkeler gerçekten de bu kadar büyük çapta bir göçe izin mi verecekler? Yoksa sanayi ürünleri ve gıda ithalatlarını arttırarak, gelişmekte olan ülkelerdeki iş imkanlarının yaratılmasına katkıda mı bulunacaklar?"
Özetle Prof. Sayan, küreselleşmenin hayatımızı, sadece Amerikan konut piyasasındaki gelişmeler ve bunların ABD faiz oranları ya da euro-dolar paritesinde yaratacağı günlük-haftalık değişiklikler veya Brezilya borsasındaki anlık iniş-çıkışlar yoluyla değil, çok daha uzun dönemde de etkileyeceğinin altını çiziyor.
Hükümetin iki bakanı Nazım Ekren ile Beşir Atalay’ın dün birlikte açıkladıkları Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ndeki öncü bilgilerdene birisi de Türkiye’deki 70 milyon 586 bin 256 kişilik nüfusun yarısının 28.3 yaşından küçük olduğuydu...
Yaşlanmanın küreselleşmesini bu veri ışığında okumak daha anlamlı hale geliyor.
Tapu yolsuzluğunda tek kusur memurda değilmiş...
Ankara Keçiören ile İzmir’de ortaya çıkarılan tapu yolsuzluğunda kritik bir ayrıntı gözden kaçmasın istedik.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yetkilileri, hafta boyunca basına yaptıkları açıklamalarda "emlakçı" gerçeğinden sözetti.
Satır aralarında kalan buu konuyu Bakanlık’tan bir yetkiliyle konuştuk.
Adının açıklanmaması kaydıyla yaptığımız sohbette, Bakanlık yetkilisi, tapu yolsuzluğuna şu pencereyi açıyor:
"Tek suçlu tapu memuru gibi gösteriliyor ama öyle değil. Bu sistemden en çok vatandaş memnun. Olay emlakçı-ile vatandaşın gönüllü katılımıyla yaygınlaşıyor. 200 milyarlık devir yaparken üç gün beklememek için 50 milyonu gözden çıkarmaya hazır çok vatandaş var. Bunu da emlakçılar teşvik ediyor."
"Emlakçılar böyle bir yolu neden teşvik etsin ki?" sorumuza ise şu yanıtı alıyoruz:
"Çünkü gayrımenkul alım satımının kendine has özellikleri var. Alıcı ya da satıcıdan birinin, işlemden her an cayma ihtimali yüksektir. Emlakçı da işi bu olduğu için cayma riskini üstlenmek istemez. O zaman da incelemesi üç gün süren bir işi, ’Ben bir günde ya da iki saatte hallederim’ diyor ve 50-100 milyonu tapu memuruna veriyor. Yani aslında bu usulsuzluk vatandaşın gönüllü katılımıyla oluyor."
Ankara’daki emlakçıların bu konuda bir diyecekleri olabilir diye aktardım.