Ünlü pazarlama gurusu Martin Lindstorm, BRANDchild isimli kitabı için Millward Brown şirketine bundan 7 yıl önce bir araştırma yaptırmıştı.
ABD rakamlarına göre 9-14 yaş grubunun o zaman bile sahip olduğu satın alma gücü 200 milyar doları buluyordu. 12 yaşın altındaki çocukların hane alışverişini 500 milyar dolar etkilediği biliniyordu. Millward Brown araştırmasında elde edilen bir başka sonuç ise dünyadaki çocukların yarısının modayı takip etmeyi sevdikleri, ki biz bunu zaten biliyoruz. Erkek çocukların yüzde 45’i, kızların yüzde 55’i tam bir moda tutkunu. Çocuklar uzunca bir süredir zaten reklamcıların hedefi. Müşteri çocuk olunca, reklam da çocuğa yapılıyor. Yüzlerce markanın binlerce ürünü var vitrinlerde. Rengarenk, çeşit çeşit. Her gün televizyonda, gazete ve dergilerde, internet sitelerinde giydikleri kıyafetlere, taktıkları şapkalara, kullandıkları cep telefonlarına yani kısaca tarzlarına hayran olduğumuz bir sürü ünlüyü görüyoruz. Dünyanın dört bir yanındaki yıldızların çocuklarını da yakından takip ediyoruz medya sayesinde. Suri Cruise’un topuklu ayakkabıları, Willow Smith’in ilginç saç kesimi ya da Brad Pitt ve Angelina Jolie’nin kızları Shiloh’nun erkeksi giyim tarzı. Trendleri yakalamaya, modanın gerisinde kalmamaya uğraşanlar sadece ünlülerin çocukları değil. Artık herkes, çok küçük yaşlardan itibaren ‘öylesine’ değil, bilerek, seçerek giyiniyor. Bir tarz yaratmak istiyor. Kimileri bunu beğendiği bir ünlüyü birebir taklit ederek yapıyor. Kimileriyse bu tarzlardan beğendiği parçaları alıp kendi hayatına uyarlayarak. Ama tartışmasız olan tek bir şey var, o da son zamanlarda modaya meraklı olmanın çok ‘moda’ olduğu. Peki nasıl oluyor da Suri Cruise gibi minicik bir kız stil ikonu oluyor? Ya da sıradan bir öğrenci olan Tavi Gevinson daha 11 yaşındayken usta bir moda editörüne dönüşebiliyor? Bence bu sorunun yanıtı ilerleyen teknoloji ve gelişen medya sebebiyle giderek küçücük bir kasabaya dönüşen dünyamızda gizli. Artık sanki bütün bu ünlüler ile aynı apartmanda yaşıyor, onlarla aynı ürünleri kullanıyor, aynı hayatı yaşıyor gibiyiz. Tv dizileri, filmler, kitaplar ve de en önemlisi reklamlar her gün bizi yüzlerce markayla tanıştırıyor. Hatta tanıştırmakla kalmayıp bu markaları adeta kalplerimize kazıyor. Etrafımızı çevreleyen bütün bu markalar sadece gündelik ihtiyaçlarımıza yanıt vermiyor, bize daha güzel, daha mutlu, tam da imrendiğimiz ünlülerinki gibi bir hayat da vaadediyor. Tabii siz bu vaade inanırsanız. Bütün bu görüntü bombardmanına maruz kalırken dikkat etmemiz gereken tek bir şey var bence: ‘Dış görünüşümüzle bu kadar uğraşırken, iç dünyamıza da emek harcamayı ihmal etmemek.’