AİDS tanısının ilk kez konulduğu 1 Aralık 1981 yılından bu yana geçen 30 senede, dünya üzerinde 33 milyon insanda görüldü. Halen kesin tedavisi olmayan AIDS’ten etkilenen Türkiye’de kayıtlı hasta sayısı ise 4 bin 826. Çoğunlukla cinsel yollardan bulaşan bu öldürücü bu hastalığın uzun vadeli etkilerini bertaraf etmeye yönelik halen tüm dünyada etkili ve organize bir strateji belirlenmedi.
Tüm dünya için giderek önemli bir tehlikeye dönüşen AIDS, sadece bir hafta değil, devamlı ciddiye alınması gereken bir konudur. Çünkü AIDS hastalığının önlenebilmesi için yılda 10 milyar dolar harcanıyor. Bu rakam hastalığın yayılmasını önlemede ve bilgilendirmede kullanılsa hem insan sağlığı ve nesli korunmuş olacak hem de daha az maddi kaynak ayrılmış olacaktır.
AIDS’in özellikle kadınları ve gençleri tehdit ediyor. CİSED tarafından 15-25 yaş arası bin 480 genç üzerinde yapılan araştırmada bazı sonuçlar çok düşündürücü. “Cinsel yönden aktif misiniz?” sorusuna ankete katılan her 100 gençten 16′sı “evet” yanıtını verdi. Cinselliğin yaşanma yaşının tüm dünyada olduğu gibi 18 yaşın altına Türkiye’de de düşmesi, başta AIDS olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıkların daha hızlı yayılmasına yol açmaktadır. Bu nedenle CİSED olarak, cinsel eğitimin kademeli olarak anaokulundan itibaren biyolojik değişiklikler ortaya çıkmadan verilmeye başlanmasını tavsiye ediyoruz. Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmanın en etkin yolu prezervatif kullanmaktır. Ayrıca her türlü enjeksiyon için yeni bir enjektör kullanılması ve asla enjektör paylaşılmaması da önemlidir. “Düzenli bir doğum kontrol yöntemi kullanıyor musunuz?” sorusuna gençlerimizin yüzde 75′i “hayır” yanıtı vermiştir. Bu tablo çok vahimdir. “Neden düzenli bir doğum kontrol yöntemi kullanmıyorsunuz?” sorusuna ise gençlerimizin yüzde 35′i “Gerek duymuyorum”, yüzde 30′u “Düzenli ve sık cinsel ilişki kurmuyorum”, yüzde 15′i “Gebe kalacağımı düşünmüyorum”, yüzde 14′ü “Partnerimin gebe kalacağını düşünmüyorum”, yüzde 5′i “Doğum kontrolüne inanmıyorum” ve yüzde 1′i de “İnançlarıma aykırı” yanıtlarını verdi.
Cinsel sağlık ve cinsel eğitim, hayatımız boyunca öğrendiğimiz ve önemsenmesi gereken önemli bir süreç olmasına karşın, üniversitelerimizin Tıp Fakültelerince, Psikolojik Danışma ve Rehberlik vb. cinsel sağlık konusuyla ilgili eğitim veren diğer fakültelerince, Sağlık Bakanlığımızca, ailelerimizce, öğretmenlerimizce ve diğer eğitimcilerimizce üzerinde yeterince durulan bir konu maalesef olamamıştır. Ancak 1 Aralık Dünya AİDS Günü’nde tüm yetkililere bir kez daha sesleniyoruz: “Cinsel eğitim şart”
Kışa adım attığımız bu günlerde soğuk algınlığı ve grip vakalarının artması anti-gripal ilaçların kullanımını da arttırdı. Gribin etkilerinden bir an önce kurtulmak için bu tür ilaçları kullanmakta iken aniden erken boşalma gibi cinsel işlev yetersizliğiyle karşılaşan erkeklerin aklına kullandıkları ilaçların buna yol açabileceği gelmemekte ve bu erkeklerin bir kısmı panik içerisinde bize başvurmaktadır. Bu ilaçların büyük bir kısmı hekim tavsiyesi olmadan temin edilmektedir. Hekimlerimizin reçete ettiği durumlarda ise ilaçların yan etkileri konusunda genellikle hastalar uyarılmamaktadır. Toplum olarak cinselliği rahat konuşamıyor olmamız hekimlerimizi de etkilemiştir. Dolayısıyla grip ilaçlarının cinsel işlevlerde geçici erken boşalma gibi değişikliklere neden olabileceği konusuna hiç girilmemektedir. Özellikle grip ilaçlarının içinde yer alan antihistaminikler ve dekonjestanlar erken boşalmaya sebep verebiliyor.
Hastalıktan dolayı erken boşalma normal ama buna neden olan çoğu zaman grip hastalığı değildir, grip için kullanılan ilaçlardır. Ayrıca, seksten keyif almak için sağlıklı bir beden ve huzurlu bir ortam gereklidir. Eğer bedeniniz grip mikrobuyla mücadele içerisindeyse huzurlu değil demektir, bu stres de erken boşalmayı kolaylaştıran bir faktör olarak işe karışır. Grip ilacı kullandıkları dönemde erken boşalma sorunu yaşayan erkekler rahat olsunlar; yaşadıkları erken boşalma geçicidir ve ilaç kullanımı bittiğinde sorun ortadan kalkacaktır. Gerçek erken boşalma tanısı koymak için 6 ay ve üzerinde haftada ortalama 2 kez olmak üzere düzenli bir cinsel hayatın olması ve her cinsel ilişkide yineleyici ve tekrarlayıcı bir biçimde erken boşalmanın yaşanması gibi kriterler vardır. Dolayısıyla grip hastalığının olduğu dönemdeki erken boşalmaları biz bir cinsel işlev bozukluğu olarak görmüyoruz. Ancak burada cinsel işlev bozukluğuna yol açabilecek bir tehlikeye de dikkat çekmek istiyoruz. Bir erkek, gripal dönemdeki geçici erken boşalmalarına takılıp kalır da iyileştikten sonraki cinsel yaşantısında performans anksiyetesine (başaramama korkusu) girerse gerçek bir erken boşalma sorunuyla karşı karşıya kalabilir. Yani “yine erken boşalacağım”, “yine aynısı olacak”, “yine eşimi tatmin edemeyeceğim” veya “yine rezil olacağım” gibi düşüncelerle yatağa giden erkek performans anksiyetesine girebilir, bu da erken boşalmaya yol açabilir. Bu nedenle grip hastalığı yaşayan erkekler yaşayabilecekleri erken boşalmanın geçici bir sorun olduğu ve ilaç kullanımı bittiğinde eski performanslarına geri dönecekleri duygu ve düşüncesine sahip olmalıdırlar.
Grip ilaçları sadece erkeklerin değil kadınların da cinsel hayatlarını olumsuz etkiliyor. Bu ilaçların kadınlarda görülen yan etkilerinden biri de vajinal kuruluk. Grip ilacı kullanan bir kadın, cinsel aktivite sırasında vajinal kuruluk yüzünden acı yaşayabilir. Ancak asıl sorun bundan sonra başlıyor. Kadın daha sonraki cinsel yaşantısında da aynı acıyı yaşama endişesi içine girebiliyor ve bu durum cinsel isteksizliğe sebep olabiliyor.
Cinsellik, hayatımız için oldukça önemli bir yer tutuyor ama asla birinci sıralarında yer etmiyor. Bedenimiz ve zihnimiz hastalık ve stres gibi durumlarla mücadele ederken, cinsellik ikinci plana düşebilir. Bundan dolayı özellikle grip başta olmak üzere, ilaç tedavisi uygulanarak geçirilen hastalıkların nekahet döneminde cinsel hayata ara vermekte fayda var.
Mutlu bir cinsel yaşam, çiftleri daha çok birbirine bağlıyor, yakınlaştırıyor ve bütünleştiriyor. Oysa Türkiye’de pek çok çift cinsel yaşamlarından yeteri kadar memnun olamadıklarını ve pek çok sorun yaşadıklarını dile getiriyor. Çiftlerin en çok karşılaştıkları cinsel sorunların başında kadınlarda görülen erken boşalma, geç boşalma veya orgazm olamama gibi “boşalma ve orgazm bozuklukları” geliyor.
Kadınlar geç boşalma veya orgazm olamamadan daha çok şikayetçi olurken, erken boşalmadan çok şikayetçi görünmüyor. Oysa geleneksel olarak erkeklerin sorunu olduğu bilinen erken boşalma sadece erkeklerin sorunu değil, bu konuda kadınlar da azımsanmayacak bir şekilde mağdur olabiliyor.
BİLİNÇ SİSLENMESİ
Sevişme öncesi eşi çıplak olarak görme, tatma, dokunma, işitme yani eşin sesini duyma, koku gibi cinsel uyarı veya düşünceler ile başlayıp beyin ve vücudun ortak hareket etmesi sonucu yaşanan yoğun zevk anına “boşalma” deniyor. Orgazm olmakla boşalmak aynı şey değil... Orgazm cinsel heyecanın aşırı yoğunlaştığı bir anda kişinin geçici olarak dış gerçeklikten koptuğu ve nesnelerin kaybolduğu kısa süreli bir bilinç sislenmesi olarak yaşanıyor. Bu nedenle genelde orgazm diye bahsedilen durumlar boşalma olarak algılanıyor.
SEBEPLERİ NELER?
Kadınlarda erken boşalmaya, cinselliğe abartılı önem verilmesi, uygunsuz ortamlarda ayıp, yasak ve günah duygularıyla seks yapılması, yakalanma ve duyulma korkusu, cinsellikle ilgili aileden öğrenilen olumsuz düşünceler ve katı ahlaki öğretiler, cinsel bilgisizlik ve tecrübesizlik neden oluyor.
Cinsel uyarıların devam ettirildiği sürece kadınların birden fazla boşalma yaşayabileceği ve cinsel aktivitenin başarılı bir şekilde sonuçlanabilmesi için kadının erkek partnerden daha önce boşalması gerektiği düşünceleri ışığında, çoğu zaman kadınlarda erken boşalma bir problem olarak görülmüyor. Ülkemizde geç boşalma veya boşalamama sorunuyla karşı karşıya kalan kadınların oranı yüzde 60’ın üstündeyken, erken boşalma problemi yaklaşık olarak yüzde 20 oranında görülüyor.
BAŞ ETME YOLLARI
Bu şekilde çok fazla kullanılmayan beyin hücreleri çalışır hale getirildiğinde, kişi orta yaşlarda bile bir gencin cinsel isteği kadar aktiviteye sahip olabiliyor. Çünkü insan beyni paraşüt gibi, açılmadıkça çalışmıyor. Sürekli aynı yönde yapılan şeyler cinsel istek ve arzuları azaltabiliyor, beyni tembelleştirebiliyor. Bu nedenle insanın en büyük cinsel organı iki bacağının arasında değil, iki kulağının arasında yer alıyor, yani beyin...
RUTİNİN DIŞINA ÇIKMAK GEREKİYOR
İnsanın cinsel eğilimlerini çözebilmesi, hayatının başka alanlarına inebilmesine yardımcı olabilen cinsel fanteziler genellikle 5 ana temanın altında toplanıyor:
(1) yasak olanı elde etme, (2) güç gösterme, (3) güce teslim olma, (4) kendini teşhir etme ve (5) izlenme. Bu 5 ana tema cinsel dürtüleri harekete geçiriyor ve aşk oyunları adı altında birtakım pratik uygulamalara zemin yaratıyor. Kişi cinsel fantezilerle, hayal gücüyle ve aşk oyunlarıyla beynini çalıştırmaya sevk edebiliyor ve cinsel isteğini arttırabiliyor. Kişinin sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam amacı ve hedefi varsa, beyin de bu amaç ve hedefe adım adım ulaşma yollarını hayal ederek, fantezi kurarak, rutinin dışına çıkarak ve daima pozitif düşünerek buna ulaşabiliyor.
CİNSEL YAŞAMIN DÖRT SİLAHŞORU
Cinsel yaşamın dört silahşoru olan “merak, ayıp, günahkârlık algısı ve yasaklar” cinselliğin doya doya yaşanmasına engel olabiliyor. İnsanlar yaşamlarının diğer alanlarında sınırsız bir şekilde hayal kurabiliyor, bunlardan suçluluk duymak akıllarına bile gelmiyor, bu hayallerin gerçeğe uygun olmasını da beklemiyor. Ama iş cinselliğe geldiğinde yetişme çağlarından itibaren aşılanan cinsel değer yargılarıyla insanlar cinsel davranışlarını sınırlamaya yöneltiliyor. Bırakın cinsel davranışları gerçekleştirmeyi; bunları hayal etmek dahi zorlaşıyor. Oysa cinsel fanteziler insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleri... Cinsel fantezi kurmak kolay, güvenilir ve kişinin kimseye ihtiyaç duymadığı bir eylem...
KİŞİ SENARYOYU KENDİSİ YAZABİLİYOR
Cinsel fantezilerde kişi senaryoyu kendisi yazabiliyor, istediği oyuncuları kendisi seçiyor ve onları istediği gibi oynatabiliyor. Bu açılardan bakıldığında cinsel fanteziler; insanların deneme-yanılma yönteminin risklerine maruz kalmamaları için sahip oldukları bir yetenek, bir çeşit simülasyon, gerçeklerin tatmin edilemediği noktada beynin pansuman için ürettiği yararlı sanrılar... Cinsel fanteziler hayal dünyasında kaldığı ve kişinin kendisine, partnerine ya da topluma zarar vermediği sürece sorun yaratmıyor. Bu nedenle “En iyi seks partneri en çok hayal kurandır” sözü kendini gerçekleştiriyor.
Woody Allen’ın dediği gibi; mastürbasyonu küçümsemeyin, mastürbasyon çok sevdiğiniz biriyle seks yapmaktır.
Mastürbasyon yoluyla kişi rahatlar, gevşer, kendi bedenini tanır, nerelerine dokunulmasından zevk aldığını keşfeder ve bir partneri yoksa cinsel dürtülerini en uygun şekilde tatmin etmiş olur.
Mastürbasyon yasak, pis veya ayıp değildir. Mastürbasyon normal ve doğal bir eylemdir. Önemli olan yakalanma korkusuyla ve suçluluk duygularıyla yapmamaktır. Çünkü her an yakalanacağını düşünen bir erkek kendini erken boşalmaya bilmeden programlayabilir.
Eski dönemlerde mastürbasyon yapmanın imajı çok farklıydı ve zararlı olduğu sürekli vurgulanırdı. Zaman içerisinde yapılan araştırmalar sonucunda mastürbasyonun, aşırıya kaçılmadığı sürece, zararlı olmadığı tespit edilmiştir. Cinselliği keşfetmek, bedeni tanımak ve orgazm olmayı öğrenmek için ihtiyaç duydukça mastürbasyon yapılmasında hiçbir sakınca yoktur. Ancak yapıp yapmama karı kişinin kendi seçimi olmalıdır.
Halk arasında “otuz bir çekme” denilen mastürbasyon, erkekleri güçsüz bırakan, bacak kaslarını ağrıtan veya baş ağrısı yapan bir olay değildir, cinsellik içgüdüsünden kaynaklanan bir davranıştır. Çünkü mastürbasyonun hiç bir fiziksel kötü tesiri yoktur, aksine rahatlamayı ve gevşemeyi sağlar. Halk arasında söylenen “mastürbasyon sivilce yapar”, “mastürbasyon yaparsan gözlerin kör olur”, “mastürbasyon yaparsan ileride çocuğun olmaz”, “mastürbasyon baş ağrısı yapar”, “mastürbasyon yaparsan bacakların ağrır” gibi sözler tamamen uydurmadır, cinsel mittir. Ancak erkeklerin uyarıldıktan sonra boşalmamaları kasıklarında ağrıya yol açabilir, bu da doğal ve normal bir durumdur. Çünkü cinsel uyarılma ile epididim keseciği şişer ve boşalmak ister. Epididim, testisler üzerinde yer alan ve testislerde yapılan spermin olgunlaşması, depolanması ve taşınmasında rol oynayan yapıdır. Bu nedenle haz almak veya erkekler boşalmalarını kontrol etmek için mastürbasyonu kullandıklarında boşalarak rahatlamalıdırlar, bu davranış kasıklardaki ağrının ortaya çıkmasını engelleyecektir.
Erkekler mastürbasyonu nasıl basit ve eğlenceli bir hale getirebilir
Ancak unutulmamalıdır ki, kadınların ve erkeklerin doğalarından kaynaklanan psikolojik ve sosyal rollerinin unutulması ve cinselliğin bir güç savaşı gibi algılanması başta olmak üzere, yanlış kullanılan güç, bir zaman sonra kullanan tarafı bile tatmin etmeyecek durumlara sürükleyebilir. Cinsellik kadınların ve erkeklerin yarışmalarına veya güç gösterilerine lüzum bırakmayan çok özel ve mahrem bir yaşantıdır. Kadın erkek eşitliği kavramı, güç gösterileri, üstünlük kurma veya yarış yapma şeklinde cinselliğe yansıtılmamalıdır. Bazen erkek bazen de kadın dengeli bir şekilde uyuma ve ahenge ulaşmalıdır, haz alıp haz verebilmelidir. Yatakta kadın ve erkeğin doğaları gereği var olan farklılıklarının görmezden gelinmesi seks hayatına zarar verebilir, hem erkeklerde hem de kadınlarda cinsel istekte azalmaya veya cinsellikten soğumaya yol açabilir. Bu nedenle kadınların ve erkeklerin cinsel rolleri arasındaki çizgi tamamıyla ortadan kalkmamalıdır. Çünkü cinsellikte ilk başta kadınlar, verici, yumuşak, sıcak ve yuvarlaktırlar. Erkekler ise, atılgan, seksi başlatma konusunda daha aktif, alıcı, katı, köşeli ve soğukturlar. Daha sonra, erkekler olgunlaştıkça duyguların ne kadar önemli olduğunu ve kadın ruhunun inceliklerini öğrenirler ve bunun sonucunda vermenin ve karşılıklı tatminin ilişkilerde yer etmesi gerektiğini keşfederler. Kadınlar ise, olgunlaştıkça vermekle ilgili yeni stratejiler keşfederler, mantıklı yaklaşımlarla sorunların çözümünü hedeflerler, özel hayatlarında işte olduğu gibi baskın olmak istemezler, eşlerinin kendilerini yönlendirmesini beklerler, iş hayatlarındaki baskın kimliklerinden yatakta kurtulmak, kendilerini arzulu, yönlendiren bir erkeğin kollarına bırakmak isterler. Yani ancak hem bilişsel hem de duygusal bağlamda yeterli olgunluğa ulaşabilen bireyler, birbirlerine üstünlük kurma amacında değil, birbirlerini tamamlama, bir bütün olma veya duygusal paylaşımlara açık olma amacında olabilirler. Seks hayatında daha fazla erkeksi rolü üstlenen kadınlar zamanla dişiliklerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Bu durum partnerlerini mutlu edememe kaygısının ortaya çıkardığı terk edilme korkusuyla birleştiğinde, sevişirken rol yapmaya dönüşebilir. Sonuç olarak, kadın hakları mücadelesi cinsel yaşamı olumsuz etkilememelidir.
Cinsellikte zorlama ve baskı olmaz
Cinsellik partnerlerin kendilerini ve birbirlerini tanımalarıyla ilgili bir kavramdır. İnsanlar kendileri hakkında olumlu düşüncelere sahip olurlarsa, partnerlerine daha sevecen ve saygılı davranabilirler. Cinsellikte ve partner ilişkilerinde önemli olan, karşılıklı güven, dürüstlük, açıklık ve koşulsuz sevgiyle kişilerin birbirlerine karşı iradeli ve sorumlu davranmaları ve iki tarafında birbirlerinin maneviyatına ve mahremiyetine saygılı olmalarıdır. İşte bu sebepten dolayıdır ki, cinsellik asla zorlayıcı ve baskıcı bir hal almamalıdır. Sağlıklı ve mutlu bir cinsel birliktelik asla gelişigüzel bir şekilde ortaya çıkmaz, emek ve sabır gerektirir. Çünkü cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır. Sağlıklı bir şekilde yaşanan cinsellik, ruhsal ve bedensel bir rahatlama sağlayarak, insanların dünyayla aralarındaki manevi bağı pekiştirir.
Cinsel yetersizliğin anlamı erkekten erkeğe değişebiliyor. İktidarsızlık yaşayan bazı erkeklerin penislerinin sertliğini partnerleriye ilişkiye başlayacak seviyeye getiremedikleri, bazılarının ise ilişkiye başlayacak seviyeye getirebildikleri ama sertliklerini kısa sürede kaybettikleri biliniyor. Tıp dilinde, ‘erektil disfonksiyon’ olarak adlandırılan iktidarsızlık, halk arasında ‘ereksiyon bozukluğu’ veya ‘sertleşme sorunu’ olarak biliniyor.
İKTİDARSIZLIK TİPLERİ
‘Tam iktidarsızlık’, penisin herhangi bir şekilde hiç sertleşememesi durumu olarak tarif ediliyor ve bu hal yaşlılık hariç pek seyrek görülüyor. İktidarsızlık, olayın sebebine göre iki ana gruba ayrılıyor; penisin sertleşmesinde rol oynayan dokuların ve sistemlerin herhangi birinin hastalık, kaza ve ameliyat gibi nedenlerle hasara uğraması sonucu oluşan iktidarsızlığa ‘organik iktidarsızlık’ veya ‘bedensel iktidarsızlık’ adı veriliyor. Daha çok 40 yaş öncesi görülen ve vücut dokularında bir anormallik olmamasına rağmen, ruhsal nedenlerle penis sertleşmesinin bozulmasına ise ‘ruhsal iktidarsızlık’ veya ‘psikolojik iktidarsızlık’ deniliyor. Bazı hallerde ise erkekler, gerek psikolojik baskı, gerekse başka nedenlerden ötürü çok çabuk, çok hızlı, vajinaya girmeden veya girdikten çok kısa bir süre sonra boşalıyorlar, sertliklerini kaybediyorlar ve cinsellikten çoğu zaman zevk alamıyorlar, buna ‘erken boşalma iktidarsızlığı’ adı veriliyor.
İKTİDARSIZLIĞIN NEDENLERİ
Psikolojik ve organik iktidarsızlığın tedavi yöntemleri tamamen farklı. Bu nedenle, rahatsızlık durumunda organik ve psikolojik ayrımının yapılması önem taşıyor. Her erkek hayatının bir döneminde iktidarsızlık yaşayabiliyor, bu olağan ve doğal bir durum. Stres, yorgunluk, endişe, korku, kaygı ya da aşırı alkol kullanıldığında zaman zaman karşılaşılan bu durumun endişe edilecek bir yönü yok. Eğer erkek olağan ve doğal olan bu durumu kafasına takarsa, çok sorun ederse, ‘başarısızlık korkusu’ yani ‘performans anksiyetesi’ adı verilen bir kısır döngüye girebiliyor ve geçici bir durumu, sabit bir sorun haline dönüştürebiliyor. Her birleşmede bir önceki başarısızlık deneyimini hatırlayarak, anın tadını çıkartamıyor, dokunmanın ve sevişmenin verdiği hazza odaklanamıyor, tekrarlama korkusu tüm bedenini ve ruhunu sarıyor, cinsel hazzını engelleyerek penisinin sertleşmesini önlüyor.
YIKICI BİR AŞK BU
İktidar erkeğin aşkı olarak biliniyor. İktidarsızlık ise yıkıcı bir aşka dönüşüyor. Cemal Süreya’nın şiirinde olduğu gibi, ‘Yıkıcı bir aşk bu, yıkıyor milletin ortasına, tutku yükünü. İşgalci bir aşk bu, samanlık sevişenin diyor, başka şey demiyor.’ Bu nedenle iktidarsızlık hem psikolojik hem partner ilişkileri hem aile hayatı hem de sosyal ilişkiler üzerinde yıkıcı etkilere sahip olabiliyor. En başta yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, şişmanlık, sigara tüketimi, hareketsizlik gibi kardiyovasküler risk faktörü taşıyan kişiler iktidarsız olma konusunda da risk taşıyor. Bunun dışında şeker hastalığı ve nörolojik hastalığı olanlar, hormonsal bozukluğu olan ve sinirlerin zarar görebileceği ameliyatlar geçirenler de daha yüksek risk altında oluyor. Yani hastalığı olmayan yaşıtları ile karşılaştırıldığında şeker hastaları 4,1, damar hastalığı olanlar 2,6, kalp problemi olanlar 1,8, kolesterolü yüksek olanlar 1,7, yüksek tansiyonu olanlar 1,6 kat daha fazla sertleşeme bozukluğu geliştirme riski altında oluyor.
ÖNLEMEK İÇİN TAVSİYELER
Yatak odasında mutlu olmak için her şeyden önce çift ne tür cinsel birleşme istediğini bilmeli ve eğlencelik cinsel birleşmeyi gerçekte olduğu gibi kabul etmelidir. Ne yazık ki bu gerçek çoğunluğumuzun çocukken öğrendiğinin tam tersidir. Çocuklar pek küçük yaşlarda şunu öğrenirler: “Zevkli, eğlenceli her şey yasaktır ya da hiç değilse çok sert kurallara uyularak yapılabilir.” Toplumumuzda ayıp, yasak veya günah olarak algılanan cinsellik; sanki doğuştan bilinmesi gereken bir şey gibi algılanıyor. Oysa cinsellik sonradan öğrenilir, kişi haz almayı ve haz vermeyi deneme-yanılma yoluyla önce kendi bedenini daha sonra da karşı cinsin bedenini keşfederek öğrenir. Yani cinsellik tıpkı araba kullanmayı öğrenmek gibi, öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir davranıştır.
İdeal bir cinsel birleşme üreme isteğinin, derin, karşılıklı bir sevginin ve gerçek bir gövdesel zevkin karışımı olmalıdır. Cinsellik ilişkinin mutluluk kaynağıdır ve temelini sağlamlaştırır. Karşılıklı olarak tatmin edici bir cinsel ilişki kendiliğinden otomatik bir şekilde olmaz, bunun için çiftin emek harcaması gerekir. Kişiliğin diğer özellikleri gibi her bir eşin cinselliği de kişiye özgüdür. Her bir eş cinselliğe yaklaşırken diğer eşe güven vermeli, saygılı ve anlayışlı olmalıdır. Çünkü cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme bilim ve sanatıdır.
Cinsel birleşmeden alınan zevki artırmak için daha neler yapılabilir?
Yapılacak ilk işlerden biri yıllardan beri süregelen cinsel yasaları bozmaktır. Cinsel mitler adını verdiğimiz yanlış inanışların yani hurafelerin hepsinden çiftin kurtulması gerekir. Örneğin cinsel birleşmede kadınları önceliği ele almalarının yanlış olduğu öteden beri söylenegelen ama aslında doğru olmayan bir şeydir.
Cinsellikten keyif alabilmek için beyin kapatılmalıdır. Çiftin boşalması veya orgazmın mutluluğuna ulaşması için çok rahat olması ve endişe duymaması gerekiyor. Endişe, korku veya kaygı veren düşünce veya duygular çiftin olumsuz etkilenmesini ve cinsel olarak uyarılmalarını yavaşlatabilir. Bu nedenle çift boşalma veya orgazmı yaşayabilmek için bütün endişe, korku veya kaygılarını bir kenara bırakmalıdır. Eğer çift beynini kapatmakta zorlanıyorsa, düşünce ve duygularını kontrolü altına almak için cinsel fanteziler kurmayı deneyebilir. Böylece yatakta geçirilen zaman eğlenceli, tinsel, yoğun ve derin olabilir.
Çift yaşadığı cinsellikte “merak” uyandırmayı bilmeli ve ara sıra seksi başlatıp durdurmak, tam zirveye ulaşırken aşk kaslarını sıkıp kıpırdamadan durmak, arkadan sarılarak elleri tüm vücutta gezdirmek gibi erotik heyecan uyandırmalıdır. Böyle çift birbirine kısa süren bir şehvet anının bile ne kadar tutkulu olabileceğini göstermiş olur ve cinsel hayatlarına derinlik katmış olur.
Cinsellikten daha fazla haz almak için öncelikle konuşmak gereklidir. Çoğu çiftin cinselliği konuşmadıklarını görüyoruz. Çünkü erkekler cinsel güçle erkekliği özdeşleştirdikleri ve eşlerini tatmin etmeyi bir erkeklik meselesi olarak gördükleri için cinsel konularda eşleriyle konuşmuyorlar. Kadınlar ise ya fazla istekli görünmemek için ya da toplumda yaygın olan “yatakta her şeyi erkek yapmalıdır” düşüncesi yüzünden konuşmuyorlar. İki taraf da konuşmayınca birbirilerinin istek, arzu, beklentilerinden de haberdar olamıyorlar. Oysaki cinsellik kadın ve erkek arasında paylaşılan özel bir durumdur ve her iki taraf da duygu ve düşüncelerini ne kadar açık ve samimi bir biçimde dile getirirse o kadar güzel bir cinsel yaşantı olacaktır. Konuşmada önemli olan, verilen mesajların yanlış anlaşılmamasına dikkat etmektir. “Hep kendini düşünüyorsun, benimle ilgilenmiyorsun, benim cinsel haz almam senin için önemli değil” demek yerine, “Ön sevişmeyi uzun tutarsak, yatakta birlikte daha fazla vakit geçirebiliriz, böylece seni daha çok hissedebilirim” denilmelidir. Konuşurken çift düşüncelerini bu şekilde ifade ederse, partner bu düşünceleri “söylenme” olarak algılamaz. Üstelik kendine eleştiride yapılmış olarak da hissetmez ve ilişkiyi rahatsız eden davranışlarını yeniden gözden geçirmeyi kabul edebilir. Ayrıca çift birbirine gerçekten ne istediğini açıkça söylemelidir. Çünkü çift sessiz kaldığında birbirlerinin nelerden hoşlandıklarını anlayabilmeleri için kendilerini zorlamaları gerekir. Ancak ne istediğini söyleyen bir çift, birbirine daha iyi bir sevgili olabilir.
Çift yatakta gerçekten