Kadınlığına dair tutar dal bulmaya çalışırken bile içten içe kendini suçlar, özgüvenini kaybeder, eksik hisseder ve zamanla eksilir. Aldatılmak; bu acıyı önceden tatmış veya tatmamış her kadının en büyük korkularından biridir. Kadınlar, kadının aldatıldığı bir film izlerken bile kedere ve öfkeye boğulur. Aynı şey başlarına gelecek olsa ne yapacaklarını düşünmek dahi istemezler. Zor bir işi başarır gibi çaba harcayıp, on kere “Allah korusun!” diye sayıklayıp o anı zihinlerinde canlandırmayı başardıklarında ise hepsi aldatılmayı kesinlikle kabul etmeyeceklerini dile getirir. Dert başa geldiğinde ise birçoğu aldatan erkeği terk etmek yerine başa geleni çeker. Yapılan araştırmalara göre erkeğin aldatması sonrası biten ilişkiler kadar devam eden ilişkiler de epey fazla. Özellikle birçok evli kadının aldatılmayı sineye çektiği görülüyor. Peki, kadınlar kendileri için bir yıkım olan bu durumu neden kabulleniyor, neden görmezden geliyor?
ERKEĞİNİ PAYLAŞMAK…
Çocukluğun ilk derslerinden biridir paylaşmak. Babayı paylaşmak, çikolatayı paylaşmak, oyuncakları paylaşmak… Öğrenilir, paylaşılır her şey, ama istemeye istemeye. Büyüdükçe paylaşılması gereken ve paylaşılan şeyler artar. Zevkle paylaşıyor gibi görünse de hiçbir kadın paylaşmaktan hoşlanmaz. Paylaşıyorsa da vardır mutlaka bir sebebi. Her şey bir yana, bazı kadınlar en zoru başarıyor, en olmazı paylaşıyor; erkeğini… İster sevgili ister evli olsun bir kadın aldatılmayı neden kabul eder, erkeğini neden paylaşır? Elbette cevap, kadının erkeğine duyduğu deli divane aşkı değil. Vardır mutlaka bir sebebi.
BAHANELERİN GÜCÜ ADINA...
Aldatılan kadının erkeğini terk etmemesinin, aldatılmayı kabullenmesinin başlıca nedeni erkeğin maddi gücüdür. Kadın aldatan erkeği terk ettiğinde erkeğin mal varlığını da terk etmiş olacak. Bu da ömür boyu rahat bir hayata “güle güle” demek ve gelecek kaygısını buyur etmektir. Kadının kendi mal varlığı varsa, çalışıyorsa ve gelecek kaygısı yoksa bile yeni kadının kendi yerine geçip rahat bir hayatı yasaksız şekilde yaşamasını istemez. Bu yüzden erkeğe ihtiyacı olmasa bile yeni kadına rahat vermemek için erkeği terk etmez. Maddi gücü olmayan ve çalışmayan kadınlar için ise aldatılmayı kabullenmek mecburidir. Kadın baba evine dönemez, dönse geçinemez, belki de istenmez. Aldatılmanın yükü altında ezilen kadın, bir de ekonomik sıkıntıyı yüklenmek istemez. Hem parasız olan hem aldatan hem de aldatması kabullenen erkekler de var. Bu durumda ya çocuk vardır ya da kadın yalnız kalmayı göze alamıyordur. Çocuğu olan pek çok kadın ailesinin bölünmemesi, çocuğunun çarpık bir aile ortamında yetişmemesi için aldatılmaya göz yumuyor. Aldatılarak kadınlığı aşağılanmış bazı kadınlar ise kendilerine güvenini yitiriyor, yeniden bir ilişki kuramayacağını düşünüyor. Yalnızlık korkusu ağır basıyor ve erkeğini içi sızlaya sızlaya paylaşıyor. Bazı kadınlar ise ya “ben de aldattım” ya da “ben de aldatırım” diyerek aldatılmayı gözünde büyütmüyor, aldatma skoruna göre içini rahatlatıyor. Tüm bunlar aldatılmayı kabullenmenin görünen yüzü ve somut nedenleri. Bir de bunun ezelden beri süregelen psikolojik hazırlık süreci var. Kadınlara “Bütün erkekler aldatır, erkek dediğin aldatır, aldatmayan erkek yok, her erkek bir gün mutlaka aldatır.” düşünceleri ekiliyor yıllar yılı. Kadın, aldatılma karşısında ilk başta büyük tepki gösterse de bu düşünceler hatıra geliyor ya da getiriliyor ve kadın yavaş yavaş aldatılmışlık durumuna alışıyor. “Her kadın bir gün mutlaka aldatılmayı tadacak” evrensel kanunu sayesinde kadın bu durumu kabulleniyor. Kanuna kim karşı gelebilir!
ÂŞIK BİR KADIN ALDATILMAYI KABUL ETMEYECEK TEK KADINDIR...
Peki ya kadın erkeğini çok seviyorsa diye soruyorsunuzdur. İşte o kadın çok sevdiği, âşık olduğu, delicesine arzuladığı erkeği bir başkası ile paylaşma fikrine katlanamıyor ve yüreği aşk acısı ile dolu halde çekip gidiyor. Âşık bir kadın, aldatılmayı kabul etmeyecek tek kadındır diyebiliriz.
ALDATILMAYA POLİTİK YAKLAŞAN KADINLAR…
CORONA İNSANLIĞIN KARŞILAŞTIĞI NE İLK NE DE SON VİRÜS
Veba, çiçek, tifüs, tifo, kolera, influenza, sıtma, AIDS, SARS gibi bulaşıcı hastalıkların insan toplulukları arasında hızla yayılarak salgın haline gelmesi, tarih boyunca insanların kitleler halinde ölümlerine ve bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik alanlarına köklü değişikliklere neden olmuştur. COVID-19 adı verilen bu yeni virüs de insanlığın karşılaştığı ne ilk ne de son virüs olacak. Örneğin grip virüsünün ilk olarak 1580 yılında Asya’da başladığı ve sonrasında zamanla küresel bir salgına dönüştüğü biliniyor. Salgın hastalıların çoğu için tedavi yolları ve aşılar geliştirilmesine rağmen çeşitli yollarla mutasyona uğrayan mikroorganizmalar insanlık için tehdit olmaya devam ediyor.
CORONA VİRÜS İLE MÜCADELE BAĞIŞIKLIĞIN ÖNEMİ…
Öyle görünüyor ki bu corona virüsün er geç bizleri ya da yakınlarımızı etkileme ihtimali giderek artıyor. Artık virüse hiç yakalanmamayı değil, “olabildiğince geç yakalanmayı düşünmek” zorunda kaldık. Tıpkı geçmişteki salgın yaratan virüslerde olduğu gibi gelecek yıllarda bu virüsle yaşamayı öğreneceğiz. Hatta bugüne kadar pek çok kişi bu hastalığa yakalanmış ama fark etmeden atlatmış bile olabilir. Örneğin, Japonya’da corono virüs salgını nedeniyle 4 Şubat’tan bu yana Tokyo yakınlarındaki Yokohama limanında karantinada tutulan “Diamond Princess” adlı turistik yolcu gemisindeki 3700 kişinin 700'ünde test pozitif çıkmıştı. Ancak bu 700 kişinin 350'si hastalığı hissetmemişlerdi. Bunun nedeni bu kişilerin bağışıklık sisteminin güçlü olması ve virüsle savaşta galip gelmesiydi... Yani bu hastalıkta en önemli şey “bağışıklık sistemin güçlü olması”dır. Virüsün insandan insana geçtiğinde zayıfladığı ve mutasyona uğradığı, yani insan üzerinde varlığını sürdürebilmek için evrim geçirdiği belirtiliyor. Bu sırada da virüsü yenmek için gereken antikorlara sahip insanların artmasıyla virüse karşı bağışıklık kazanma süreci, yani “doğal aşılama süreci” başlıyor.
CORONAYA KARŞI KENDİNİZİ SAVUNUN!
Corona virüs de hızla mutasyon geçirerek virüs bulaştığı kişiyi öldüremeyecek duruma gelecek. Bu nedenle şu an yapılması gereken en önemli şey, “corona virüsüyle olabildiğince geç karşılaşmak”... Bunun için de öncelikle “evden çıkmamak” ve “hijyene dikkat etmek”, sonra da “bağışıklık sistemimizi güçlendirmek” ve güçlü tutmak için gerekli şekilde “sağlıklı beslenmek”, “düzenli egzersiz yapmak ve hareket etmek” hayati önem taşıyor. Tüm bunların yanı sıra, bağışıklık sisteminin sağlamlığı için psikolojik dayanıklılığın da arttırılması, gereksiz stres, korku, kaygı ve panik yapılmaması gerekiyor. Unutmayın, bilgisizlik sizde daha fazla korku ve kaygı yaratır. Bunun için “nefes ve gevşeme egzersizleri”, “yoga ve meditasyon” yapın, “kitap okuyun”, “müzik dinleyin”, “sevdiklerinizle sohbet edin ve onları sevdiğinizi yine, yeni, yeniden söyleyin”... Lütfen asılsız haberlere inanmayın, gereksiz kaygıya sürüklenmeyin, önlem alın ama panik olmayın. Hayatınızı felce uğratan corona virüs değil gereksiz panik ve bilgisizlik olacaktır. Bir süre normal günlük hayatınızı yaşamaya devam edemezsiniz ama hem rehavete düşmeden hem de paniğe kapılmadan sağlığınız için gerekenleri yapabilirsiniz.
Dost olan endişe sizleri çözümler ve stratejiler üretmeye yönlendirir. Dost olmayan ve kontrolden çıkan endişe olarak bilinen 'kaygı' (anksiyete) ise, sizi tekerleğin içinde dönen hamster gibi yapar, sürekli aynı gerçek dışı döngüde dönüp durursunuz ancak hiçbir gerçekçi çözüm üretmezsiniz.
Ilımlı duygusal bir stres yaratan endişe kafanızın içinde, daha ciddi bir duygusal stres yaratan kaygı ise bedeninizde gerçekleşir. Kaygı ataklarının en iyi ilacı kendi çarpık gerçeklik algınızın yerine gerçek gerçekliği ve bilimsel verileri hakim kılmanız ve beden farkındalığınızı arttırmanızdır. Bu nedenle corona virüs salgını hakkında bir fikriniz ve bilginiz yoksa doğru kaynakları okuyarak bilinçlenmelisiniz.
Unutmayın, bilgisizlik sizde daha fazla korku ve kaygı yaratır. Lütfen asılsız haberlere inanmayın, gereksiz kaygıya sürüklenmeyin, önlem alın ama panik olmayın. Hayatınızı felce uğratan corona virüs değil gereksiz panik ve bilgisizlik olacaktır.
Ve son olarak, bir süre normal günlük hayatınızı yaşamaya devam edemezsiniz ama hem rehavete düşmeden hem de paniğe kapılmadan sağlığınız için gerekenleri yapabilirsiniz. Bilim ve sağlıkla kalın lütfen...
https://www.instagram.com/drcemkece/
HAYATI FELCE UĞRATAN VİRÜS DEĞİL GEREKSİZ PANİKTİR!
Corona virüsü salgını konusunda bilinçli olmak en etkili korunma yöntemidir. Hastalık, hasta kişilerin öksürme veya hapşırmayla ortaya saçtığı damlacıkların ortamdaki diğer bireylerin ağız, burun ve gözlerine temasıyla, damlacıkların yapıştığı yüzeylere dokunduktan sonra ellerin ağız, burun veya göze götürülmesiyle bulaşabilmektedir. En çok karşılaşılan belirtiler ateş, öksürük ve solunum sıkıntısıdır. Şiddetli vakalarda zatürre, ağır solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği ve ölüm görülebilmektedir. Hastalığın kuluçka süresi, yani virüs vücuda girdikten sonra tipik belirtiler ortaya çıkana kadar geçen süre 2 ila 14 gündür. Bu nedenle Sağlık Bakanlığımız tarafından da açıklanan 14 gün kuralı önlemlerine uyulması son derece önemlidir. Unutmayın, hayatı felce uğratan virüs değil gereksiz paniktir! 26-29 Mart 2020 tarihlerinde Antalya’da düzenleyeceğimiz CİSED 5. Ulusal Cinsel Sağlık Kongresi için bir iptal durumu söz konusu değildir. Türkiye’deki kongrelerin iptal edilmesi konusunda Sağlık Bakanlığımız tarafından herhangi bir resmi açılama yapılmamıştır. Sağlık Bakanımız iki gün önce uluslararası biyoteknoloji kongresi ödül törenine katılmış ve konuşma yapmıştır. Ülkemizde corona virüsüne ilişin bir olağanüstü hâl ilan edilmemiştir. Bu nedenle futbol maçları oynanmakta, uçak, metro ve otobüs seferleri devam etmektedir, havaalanları, tren ve otobüs terminalleri, tüm eğlence mekanları, hastaneler, müzeler, meydanlar ve AVM'ler açıktır, üniversiteler ve okullar eğitime devam etmektedir. Ülkemizde hiçbir karantina uygulaması yapılmamaktadır. Türkiye’de corona virüs salgını tespit edilmemiştir. Yurtdışından katılımcının ve konuşmacının olmadığı kongremize ülkemizden 500 kişi katılacaktır. Özetle korkulacak ve panik yapılacak bir durum söz konusu değildir. Kongremize katılacak olanların güvenliği ve sağlığı bizim için her şeyden önemlidir. Gerçek bir risk olması durumunda gereken önlemleri alacağımızdan hiç şüpheniz olmasın. Şu anda ortada dolaşan ‘Türkiye’deki tüm kongrelerin Sağlık Bakanlığımızca iptal edildiğine dair’ asılsız haberlere itibar etmemenizi önemle rica ederiz. Çünkü okullar, stadyumlar ve AVM’ler gibi insanların yoğun temasta olduğu alanlara bir kısıtlama getirilmezken ulusal düzeydeki bilimsel kongrelerin iptal edilmesi bir önlem değil panik sebebi olur. Her türlü sorunuz için CİSED Whatsapp Hattı’ndan (0.555.274 41 97) bize ulaşabilirsiniz. Güven ve keyif içinde gerçekleşecek ve bilimsel bir şölen havasında geçecek olan kongremizde görüşmek üzere.
SAĞLIK BAKANLIĞI 14 GÜN KURALI
Son 14 gün içerisinde corona virüsü olan ülkelerden gelinmesi halinde Sağlık Bakanlığı tarafından uyulması gerektiği bildirilen kurallar şöyledir:
Corona virüsünden korunmak için alınması gereken aşağıdaki önlemlere dikkat edilmesi son derece önemlidir.
14 GÜN KURALI CİNSEL HAYATINIZDA DA GEÇERLİDİR
Corona virüsünün bulaşma yolu, solunum damlacıkları veya temastır. Bu nedenle cinsel yaşamda da 14 gün kuralına uyulması gereklidir. Risk varsa 14 gün öpüşmeyin sevişmeyin ve seks yapmayın! Corona virüsü doğrudan cinsel ilişki yoluyla bulaşmıyor ancak cinsel ilişki sırasındaki yakın temas hastalığın bulaşma riskini arttırdığı için corona virüsün yaygın olduğu yabancı ülkelerden gelen, corona virüsü taşıyanlarla temas eden veya virüs taşıyor olma olasılığı olan kişilerin 14 gün boyunca herhangi bir cinsel temastan kaçınması gereklidir. Corona virüsüyle ilgili olarak Sağlık Bakanlığı ve ilgili resmi kurumlardan yapılan açıklamaların dışındaki söylentiler dikkate alınmamalıdır. Hastalıkla panik yaratarak değil, önlem alarak mücadele edebiliriz.
Maalesef bu konudaki yanlış bilgi ve algılar bu sorunu yaşayan erkeklerin ve çiftlerin kendilerini çaresiz hissetmelerine neden oluyor. Çoğu kişi sorununun ne olduğunu bilmeden üfürükçülere, falcılara giderek, piyasada dolaşan sahte ilaçları kullanarak derdine deva arıyor ya da kaderine razı olup hayata küsüyor.
NE ANLAMA GELİYOR?
Erken boşalma cinsel yetersizlik ya da hastalık değildir, çiftin cinsel uyum sorunudur, bir cinsel denetimsizlik sorunudur. Bu sorun için “erken boşalma” ifadesi yaygın olarak kullanılıyor olsa da, “denetimsiz boşalma” ya da “istemsiz boşalma” ifadeleri durumu daha doğru bir şekilde anlatır. Çünkü “erken” sözcüğü herkes için farklı olabilecek göreceli bir süreye işaret eder. Bırakın çiftler arasındaki farklıkları aynı çift için bile boşalma süresi değişkendir. Örneğin, bir çift bir gün olabildiğince yavaş, sakin ve uzun süreli seks isterken, başka bir gün çok hızlı ve kısa bir seks isteyebilir. Dolayısıyla “erken boşalma” erkeğin kendisinin ve partnerinin istediği zamandan önce denetimsiz ve istemsiz olarak boşalmasıdır. Burada yaşanan sorun, boşalmanın istenen zamanda olmasının sağlanamaması, yani erkeğin boşalma refleksi üzerinde denetime sahip olamamasıdır. Bu durumda erken boşalma tanısı konabilmesi için, bir erkeğin eşli cinsel etkinlikler sırasında, sürekli ya da yineleyici olarak, vajinaya girdikten sonra yaklaşık bir dakika içinde ve isteğinden önce denetimsiz ve istemsizce boşalması, yaklaşık altı aydır bu sorunun sürmesi ve her cinsel etkinlikte ya da cinsel etkinliklerin yaklaşık yüzde 75’de aynı sorunu yaşaması söz konusu olmalıdır. Ayrıca bu belirtilerin kişide veya partnerinde klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olması, erken boşalmanın cinsel kökenli olmayan bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanmaması ya da ağır bir ilişki bozukluğundan ya da gerginlik yaratıcı önemli başka etkenlerden kaynaklanmaması ve bir maddeye, ilaca ya da başka bir sağlık durumuna bağlanamaması gerekir.
SORUN DOĞRU TESPİT EDİLMELİ
Erkek cinsel ilişkilerinin büyük çoğunluğunda ne zaman boşalacağını bilinçli bir şekilde kontrol edemiyorsa erken boşalma sorunu yaşıyor demektir. Erken boşalmayı sorun haline getiren boşalmanın ne kadar sürede olduğu değil, boşalma refleksi üzerinde istemli ve dolaylı bir denetimin yapılamıyor olmasıdır. Kadının cinsel reaksiyonunun yavaş olduğu bir cinsel ilişkide erkeğin boşalması kadın tarafından erken boşalma olarak algılanabilir ama bu durumda erken boşalmadan söz edilemez. Erken boşalma ancak, erkeğin boşalma zamanını ayarlayamaması, kendi isteği dışında gerçekleşen boşalmayı engelleyememesi durumunda söz konusudur.
ÇÖZÜMÜ NEDENİNDE GİZLİ
Erken boşalma, psikolojik, fiziksel, durumsal ya da ilişkiyle ilgili nedenlerle yaşanan bir sorundur ve çözümü nedeninde gizlidir. Bu nedenle de erken boşalmanın nedenin belirlenmesi ve anlaşılması büyük önem taşır. Erken boşalmaya yol açan neden ortadan kaldırıldığında çoğu zaman çözüme ulaşılır. Fiziksel nedenleri ortadan kaldıracak uygun tedaviler ve psikolojik nedenler doğrultusunda yürütülecek cinsel terapi yoluyla erken boşalma sorunu tamamen çözülebilir.
Orgazm, çeşitli fiziksel ve psikolojik cinsel uyaranlar sonucu beynin harekete geçmesi ve bazı hormon mekanizmalarının etkisiyle, hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan, “geçici şuur bulanıklığı”, “kontrol kaybı duygusu” ve istem dışı ritmik vajinal kasılmaların yanında tüm bedende güçlü kasılmaların yaşandığı “yoğun bir boşalma” olarak tanımlanabilir. Boşalma ise cinsel ilişkilerin sonlarına doğru yaşanan kasılmalarla kendini gösteren fiziksel ve bedensel rahatlama olarak tarif edilebilir. Yaklaşık olarak, boşalma 5 ile 10 saniye, orgazm ise 10 ile 15 saniye arası sürer.
KADINLAR NİÇİN ORGAZM TAKLİDİ YAPAR?
Bazı kadınlar, orgazm veya boşalma için geçen süre uzadıkça kendine olan güvenlerini kaybediyor. Dahası, filmlerde gördükleri seks sahnelerini olması gereken bir standart olarak değerlendiriyor. Bu nedenle kadınlar genellikle cinsel ilişkide mutlaka orgazm olmak gerektiği ve yatakta çıkarttığı seslerin erkeğin yaşadığı fiziksel deneyimin yoğunluğunu arttırdığına dair inancıyla ve stres, anksiyete, depresyon, kendi vücudunu beğenmeme, başaramama kaygısı, olumsuz bir sonuçla karşılaşmaktan duyulan endişe, partnerine karşı savunmasız görünmek istememe, cinsel ilişkinin sonunda partner üzerinde pozitif bir izlenim bırakma isteği, yataktaki beceriler konusunda özgüven eksikliği yaşanması, kendini tahrik edip havaya sokma isteği, uyku bozukluğu, erkeğin erken boşalması, orgazmın gerçekleşmemesi ya da orgazma ulaşma süresinin çok uzun olması, cinsel ilişkinin bir an önce sona ermesi isteği gibi nedenlerle orgazm taklidi yapar. Bunun temelinde de erkeğin egosunu tatmin etme arzusu, sorun çıkarmama kararı ve terk edilme kaygısı yatar. Ayrıca çeşitli nedenlerle orgazm olamayan kadın, partnerini memnun etmek için orgazm taklidi yapmak zorunda da hisseder. Çünkü cinselliği bir iktidar meselesi olarak abartan ama cinsellik hakkında konuşmayan, daha gelenekçi, katı, tutucu, cinsel tabuları olan erkeği tatmin etmek zordur ve “Orgazm olamıyorum” demek çoğu zaman kaybetme korkusuna davetiye çıkartmak anlamına gelir.
MUTSUZLUK SEBEBİ
Cinsellikte kadının orgazm olmaması ve orgazm taklidi yapmasının süreklilik göstermesi, hem kendisi hem partneri hem de ilişkileri açısından sorunlar doğurur. Kadın kendini cinsel açıdan yetersiz hissetmeye, cinsel özgüvenini kaybetmeye başlar ve zamanla cinsel soğukluk, depresyon, öfke, hırçınlık, mutsuzluk gibi psikolojik sorunlara yol açabilir. Kadının orgazm taklidi yaptığını fark eden partneri, artık her defasında orgazm taklidi yapıp yapmadığını düşünmeye başlar. Bu durumda erkeklerde başaramama korkusu adını verdiğimiz performans anksiyetesine neden olabilir. Cinsellikte yaşanan sorunlar ilişkinin duygusal boyutunu olumsuz etkileyerek mutsuzluğa neden olur.
ALDATMAK BİR SEÇİMDİR
Aldatmak bir seçimdir. Aldatan kişinin bu seçimi yapmasının temelinde hayatındaki bir boşluğu doldurma, bir eksikliği giderme ihtiyacı yer alabilir. Bu ihtiyaç aşk, cinsellik, şehvet, tutku, önemsenmek, güven, ilgi görmek konusundaki beklentileriyle ilgili olabilir. Beklentilerinin karşılanmaması, ihtiyaçların giderilmemesi nedeniyle mutsuz olan kişi, onu mutlu edecek dış uyaranlara açık hale gelebilir ve mutluluğu ilişkisinin dışında aramaya başlayabilir. Günümüzde aldatma ve sonrasında yaşanan ayrılıklar, sorunların nasıl oluştuğunu ve nasıl çözüleceğini bilmemek ya da önemsememekten ve ilişkileri düzeltmek için çaba göstermemekten kaynaklanıyor.
ALDATMAYI ENGELLEMEK İÇİN 10 ANAHTAR TAVSİYE
Aldatmayı engellemenin altın kuralı mutlu olmak ve mutlu etmektir. Mutsuz çiftler arasında sorunlar hızla artar, çözümler azalır. Mutsuzluk tuzağına düşen ilişkiler aldatma tehdidi altındadır. İlişkinizi aldatma tehdidinden korumak için aşağıdaki 10 anahtar tavsiyeyi başucunuzdan ayırmayın.
1- İHMAL ETMEYİN
Eşinize ilgi ve özen gösterin. Eşinize özel zaman ayırın, güzel sözler ve iltifatlarla ruhunu okşayarak ona olan sevginizi ifade edin. Zamanla ilişkinizdeki heyecan ve romantizm yerini monotonluğa bırakmasına izin vermeyin. Kendinize ve ilişkinize özen göstererek aşkı, çekiciliği, tutkuyu ve gizemi canlı tutun.
Romantik ve heyecan verici flört ya da nişanlılık döneminde evliliğe hazırlanan çift, iki gönül bir olunca samanlığın seyran olacağını düşünür ve evliliklerinde aşamayacakları hiçbir sorun olmayacağına inanarak yola çıkarlar. Ancak son yıllara ait istatistiklerin ortaya koyduğu boşanma oranlarındaki çarpıcı artış, aslında samanlığın seyran olmadığını gösteriyor. Evliliğin uzaktan bakıldığı kadar kolay olmadığını gören çiftlerden bazıları işin kolayına kaçtığından, bazıları da evliliği ciddiye almadığından devam ettirmek yerine boşanmayı seçiyorlar. Çoğunlukla şiddetli geçimsizlik nedeniyle sonlanan evlilikler, aslında eşlerin birbirlerini anlamaya ve aralarındaki uyumu korumaya çalışmamaları nedeniyle bitiyor. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Evliliklerde de değişim kaçınılmazdır. Zaman içinde kadın da erkek de bir dizi değişimden geçer. Her ikisin de ihtiyaçları, istekleri, beklentileri değişir, farklılaşır. Bu değişim, eşler tarafından anlayışla karşılanıp kabullenilmez ve uyum sağlanmazsa aralarındaki iletişim bozulur. Çatışmalar, tartışmalar, kavgalar ve hatta aldatmalar yaşanır. Mutlu bir evliliğin temeli iyi bir iletişimle atılır. Eşlerin birbirini dinlediği ve anladığı bir iletişimleri varsa, evlilikleri de sağlam temeller üzerine kurulmuştur. Bu sayede, yaşadıkları çatışmaları ve diğer sorunları etkili bir biçimde çözebilirler. Aksi takdirde boşanma oranları her geçen gün artmaya devam eder.
MUTLU EVLİLİĞİN 10 ALTIN KURALI
Evliliğinizin hayatınızın sonuna kadar mutlu sürmesi için yapmanız ve yapmamanız gereken şeyler vardır. Evlenmeyi düşünen, evlilik hazırlığı yapan, yeni evlenmiş ya da yıllardır evli olan tüm çiftlere, evlilik konusunda kendilerini sorgulamak ve varsa yanlışlarını düzeltmek, eksiklerini gidermek için aşağıdaki 10 altın kuralı uygulayabilirler.
1- SEVGİNİZİ AÇIKÇA GÖSTERİN
Eşinize onu sevdiğinizi sözlerle ve davranışlarınızla ifade etmekten asla vazgeçmeyin. Sevmek ve sevildiğini bilmek herkes için öncelikli bir ihtiyaçtır. Evliliklerde yapılan en büyük hata bir süre sonra eşlerin birbirlerine sevgilerini ifade etmemeye başlamalarıdır. Eşinize onun sevgi dilini kullanarak onu sevdiğinizi anlatmayı hiç bırakmayın.