Paylaş
Sağlıklı ve uzun bir ömür herkesin en büyük dileği.
Sağlık sadece hastalık durumunun olmayışı değil, ilaveten bireyin ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içinde olmasıdır.
Sağlıklı olmanın en önemli şartlarından biri ise insanın yediklerine ve içtiklerine dikkat etmesidir.
Halen dünyada meydana gelen ölümler arasında ilk sırayı kalp-damar hastalıkları oluşturmaktadır.
Kalp-damar hastalıklarının değiştirilebilen ve değiştirilemeyen risk faktörleri vardır.
Yaş ve cinsiyet değiştirilemeyen risk faktörleridir.
40 yaş üzeri erkekler ve 50 yaş üstü kadınlar risk gruplarıdır.
Değiştirilebilen risk faktörleri ise şeker hastalığı, sigara tüketimi, obezite ve hipertansiyondur.
Değiştirilebilen faktörler insanın sağlık hali tam iken koruyabileceği alışkanlıklardan oluşur aslında...
Şekerli yiyecek ve içeceklerden uzak durulabilir, sigara bırakılabilir, obezite fast-food tüketimi azaltılarak önlenebilir, hipertansiyon ise tuz tüketimi kesilerek durdurulabilir.
DÜZENLİ OLARAK SPOR YAPIN
Özel Tınaztepe Hastanesi Kariyoloji Kliniği’nden Doç. Dr. Efe Edem anlattı:
Sağlıklı bireylerde bu iyilik halinin devam ettirilebilmesi için en önemli yaklaşımlardan biri de düzenli spor yapılmasıdır.
Spor sırasında kalbin oksijen tüketimi artar, kalp ritmi ve tansiyon yükselir.
Eğer kalpte altta yatan bir hastalık varsa bunu kaldıramayabilir ve kalp krizi oluşabilir.
Bu nedenle özellikle spora yeni başlayan bireylerde uzun ve tempolu yürüyüşler önerilmektedir.
Her ne kondisyonda olursa olsun amatör olarak spor yapan her insan ağır yemek sonrası egzersiz yapmaktan, ağır rekabet içeren yarışmalı sporlardan ve vücudu gereğinden fazla yoracak aktivitelerden uzak durmalıdır.
İdeal olan egzersiz sıklığı ise haftada 5 gün 10-30 dakikalık yürüyüşler olacaktır.
Özellikle bu hayat tarzı değişikliği karbonhidrat ve yağdan fakir Akdeniz diyetiyle birleştirildiğinde kalp-damar sağlığımızı koruma açısından önemli bir adım atılmış olunacaktır.
Çoğumuz farkındayız ki, kendimizi günlük iş akışına kaptırarak sağlıklı beslenmenin gerekliliği olan doğal yiyeceklere yönelmek yerine hazır gıdaları tüketmekteyiz.
Bu kötü alışkanlığın uzun dönemde devam etmesi başta kardiyovasküler sistem hastalıkları ve kanser sıklığında artış olmak üzere sağlığımızı olumsuz etkilemektedir.
Öncelikle bu kötü alışkanlığı sonlandırmamız lazım.
DİYETTE BU DETAYA DİKKAT!
Son birkaç yılda gerek yazılı, gerek görsel, gerek sosyal medyanın en ilgi çeken konularından biri önerilen diyetlerin çeşitliliğidir.
Protein, Dukan, İsveç, salatalık vb. en çok dillendirilen ve uygulanmaya çalışılan diyet tiplerindendir.
Ama burada önemli bir detayı atlamamak lazım:
Bu diyet kilo verme amacıyla mı yapılıyor, yoksa sağlıklı bir yaşamı idame ettirebilmek için mi yapılıyor?
Sağlıklı bireylerde dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da su tüketimidir.
Suyun sağlığımız için önemli olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir, ama günlük su ihtiyacı kişiden kişiye göre değişmektedir.
“Günlük ne kadar su içilmeli?” sorusu oldukça basit bir soru olmakla beraber cevabı o kadar da kolay değildir.
Bir kişinin günlük su ihtiyacı onun sağlık durumu, nerede yaşadığı ve ne kadar aktif olduğu gibi birtakım faktörlere bağlı olarak değişir.
Su, insan vücudunun temel kimyasal bileşenidir ve vücudun yaklaşık yüzde 60’lık kısmını oluşturur.
Su, yaşamsal organlardan toksinlerin atılmasını, besinlerin hücrelerimize taşınmasını ve burun, göz gibi duyu organlarımız için nemli bir ortam oluşmasını sağlar.
Kilo kontrolü sağlanması için her diyet türünün vazgeçilmez önerisidir.
Sihirli bir şekilde kilo vermeyi sağlamaz ama sudan daha yüksek kalori içeren gazlı içeceklere olan ihtiyacı azaltır.
Boşaltım sistemi fonksiyonları için önemlidir, kabızlığı engeller ve en önemlisi böbreklerin yorulmadan idrarla metabolizma artıklarını atmasını sağlar.
GÜNDE 2 LİTRE SU TÜKETİN
Normal bir bireyde bilimsel çevrelerce yapılan öneri günde en az 8 bardak su içilmesidir, ki bu da yaklaşık günde 2 litre su tüketimine eşdeğerdir.
Yaz aylarında bu miktar artırılmalı ve günde en az 2.5 litre su tüketilmelidir.
Bu miktarın yanında bol su içeren yemeklerin, meyve-sebzelerin de yeterli oranda tüketilmesi önerilmektedir.
Uzun dönemli yapılan bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, sadece kilo vermeye yönelik olan ve yaşam tarzı değişikliği içermeyen diyet programları uzun dönemde başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Hedef noktası olması gereken uzun dönemli sağlıklı yaşama bilimsel katkıları yoktur.
Genetik biliminin ilerlemesi ve bunun modern Batı tıbbına yansıması sonucunda sağlıklı beslenme alanında yeni bir dönem başlamıştır.
İnanıyorum ki, yakın gelecekte kalp hastalıklarından korunmak veya tekrarını önlemek için hastalarımıza verdiğimiz sigara içmeme ve spor yapma gibi tavsiyelerimizin yanına genetik tabanlı kişiye özel beslenme programını da ekleyeceğiz.
En nihayetinde amacımız sadece kilo vermek değil, sağlıklı bir yaşamı idame ettirebilmek olmalıdır.
Paylaş