Törende DTP’li milletvekilleri, belediye başkanları “devrim şehitleri”, yani ölen PKK’lılar için ayağa kalkmışlar, saygı duruşunda bulunuyorlar bir dakikalık.
Kaymakam kalkmamış, oturuyor...
Boynunu bükmüş...
Yüzünde gülmekle ağlamak arasında bir ifade var.
Hırsından belki, arada bir ağzının sol yanı açılıp kendi bıyığını yakalamak istiyor, yakalayamıyor.
(.........)
Ben o duyguyu bilirim.
Ebru ya da Tolga “Babamız bunu bilir...” diye başladıklarında, ağzım yan yatmış “8” rakamı biçimini alır, ilk kez görüyormuşum gibi sehpanın köşesine öyle bakarım...
Gemiler geçti Boğaziçi’nden.
Bebeği oldu Tokat’ın köyünden Bergül’ün.
Siz uyurken...
Afrika’da otuz yedi çocuğu öldürdüler gerillalar.
Yeryüzünde tam 500 milyon çift sevişti.
Ve 165 bin insan öldü dün gece.
Yarısı gençti...
Sancıları tuttu yoğun bakımdaki hastaların.
Bu tanımdaki “belge” sahte çıktı.
Peki “irtica” sahte mi?..
Değil...
İktidardaki arkadaşların yandaşı Haşim Kılıç başkanlığındaki Anayasa Mahkemesi’nin kararı var:
“İrticai faaliyetlerin odağı iktidardadır...”
*
Martılar “Orası bizim yerimiz” der gibi etrafımda dönüp duruyorlar. Zaten ben de martı gibi başımı yana yatırarak bakıyorum havaya.
Ankaralı gazeteci denize gittiğinde “memleketin durumunu” düşünür. Misal; şu deniz ile demokrasimiz...
Ne kadar çok benziyor birbirine.
İçine edip, sonra girip yüzmek gibi ...
*
Bütün kanalizasyonlar denize bağlıdır bizde.
Kentlerde, kasabalarda, yazlık sitelerde, beldelerde, kooperatif evlerinde...
*
Darbeleri “yaptıranlar”, aslında başbakanlarından seçmenine kadar sivillerdir.
Siviller Türkiye’yi yönetemediğinde... Devlet ortadan kalktığında... Anne “akşam dönmez” diye çocuklarını artık okula gönderemediğinde... Göbeğini kaşıyan baba şöyle der:
“Bu asker ne yapıyor?..”
Ve küçük küçük çıkarlar-avantalar üzerine kurulu ulusal iradenin yeteneksiz-ufuksuz-basiretsiz ve gaflet içindeki Başbakan’ı, telefon açıp adamına sorar:
“Bak bakalım, Genelkurmay’ın ışıkları yanıyor mu?..”
Bu hep böyle olur...
Adam gibi işleyen dekokrasilerde muhtıraları aydınlar verirler... Darbeyi ise sandıkta seçmen yapar...
Anladığım kadarıyla 29 yıl sonra Kenan Evren’e gidip “Niye darbe yaptın?” diye soracaklar.
Neye dayanarak yapacaklar bunu?..
Elbette Kenan Evren’in yaptığı, yürürlükte olan, geçerli bu anayasaya dayanarak.
Yani o an Kenan Evren kızıp “O zaman verin benim anayasamı...” diyerek ellerinden alıp yırtsa anayasayı...
Ne Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı kalıyor, ne Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı, ne Deniz Baykal’ın muhalifliği, ne TBMM, ne siyasi partiler ne de darbeyi yargılayacak yargı...
*
Böyle ufak tefek teknik sorunlar var.
Misal; 12 Eylül’ü yargılayacak mahkemeler tabii ki “belge” isteyeceklerdir... İyi de; daha geçen gün ortaya atılan taze “darbe belgesini” bulamadı arkadaşlar...