Paylaş
◊ Böyle büyük bir platformda, Akademi Ödülleri’nde filminizin aday olması nasıl bir duygu?
- Çok güzel bir duygu. Beni mutlu eden, sevdiklerimin mutlu olması... Annem ve babamın yaşadığı gurur... Çünkü şöyle bir şey var, ikisi de hiçbir zaman filmci olmamı istemedi. 20 yaşındayken Berlin’de üniversiteye gidiyordum. Bir gün üniversiteden çıktım ve film setlerinde çalışmaya başladım. Annem ve babamı bunu söylediğimde dünyaları yıkıldı. Çünkü adam bütün hayatını oğlu üniversiteye gitsin diye harcamış, parasını bunun için kazanmış ve iyi okullara göndermiş. Ben okulu bırakıyorum dediğimde, bir anda dünyaları yıkıldı. Ve babamla şöyle bir anım oldu. Kavga ettik. “Üniversiteyi bırakıyorsan çık bu evden, bir daha gelme” dedi. Ben de “Baba bir gün o Oscar’ı kazanacağım. Sahneye çıkacağım ama sana teşekkür etmeyeceğim” dedim.
◊ Hâlâ aynı fikirde misiniz?
- Hayır değilim. Şu an babamla çok iyiyiz. Babam Almanya’nın en gururlu adamı. Babam Instagram profil resmini Oscar heykeli yapmış. O kadar gururlu yani. Bizim filmimiz çok küçük bir film; 2.5 milyon Euro’ya çektik. Aynı kategoride aday olan ‘Society of the Snow’ 60 milyon Euro’ya çekilmiş. O yüzden ilk 5’e kalmış olmak büyük gurur, büyük başarı.
ADAYLIĞIMI ÖĞRENDİKTEN SONRA HASTALANDIM
◊ Aday olduğunuz haberini aldığınızda neredeydiniz?
- Haberi aldığımda Paris’teydim. Tabii biraz buruk bir andı. Çünkü sevdiklerimin hiçbiri yanımda değildi. Haberi aldım, otel odasına gittim... Haftalar boyunca çabaladım, Los Angeles’a kaç kere gittim geldim. Onun yorgunluğu vardı. Adaylık açıklandı, ertesi gün hastalandım zaten. Telefonuma mesajlar geliyor; “Çok mutlu olman gerekiyor” diyorlar. Ama ben otel odasında hastaydım. Kendime gelmeye çalışıyordum. Haberi aldıktan sonra bedendeki gerginlik bir anda yok oldu, ‘tamam şimdi hastalanabilirsin’ dedi. 3 gün sonra İstanbul’a gittim. İstanbul’da insanlarla görüşmek çok güzeldi.
◊ Peki adaylığı bekliyor muydunuz?
- Ya bekliyordum dersem biraz fazla olur ama eylülden beri ben bu iş için çaba gösteriyordum. Bütün Amerikan film festivallerine gittim. Dediler ki “şuraya git”, gittim. “Şunu yap”, yaptım. “Şu insanla konuş”, konuştum. Çok iş var bunun arkasında. Ve bu esnada aylarca para kazanmıyorsunuz. İş yapıyorsunuz ama para kazanmıyorsunuz. “İnşallah bir şekilde emeğimizin bir karşılığı olur” dedim. Ve oldu da.
◊ Almanya’da seyircinin film hakkında yorumları nasıldı?
- Almanlar çok sevdi filmi. Almanya’da bir öğretmen açığı var. 25 bin öğretmen eksik. Bu film onların işine de ışık tutuyor. Ne kadar zor şartlar altında işlerini yaptıklarını anlatıyor. Filmi izleyen öğretmenler filmi başka insanlara tavsiye etti. O yüzden gişede 250 binin üzerinde kişiye ulaştık. Bu kadar küçük bir film için 250 bin seyirci yüksek bir rakam. Bir de Berlin Film Festivali’nde iki ödül aldık. Alman Film Ödülleri’nde beş tane ödül aldık.
◊ Yönetmenlik hayali nasıl başladı?
- Babam bizi eskiden hafta sonları Almanya’da Batı Berlin’de büyük sinema vardı oraya götürürdü. Film izlerdik. Dedemler Anadolu’da çiftçilik yapmış insanlar. O yüzden onlar için üniversiteye gidiyor olmam çok önemliydi. Okulda “Öğretmenler Odası”nı beraber yazdığım Johannes (Duncker) ile tanı?t?m. ştım. Johannes yönetmen olmak istiyordu. İlk kısa filmlerinde de beni oyuncu olarak kullandı. Oyunculuktan girdim, yönetmen oldum. Üniversite yıllarına denk geliyor sinema sevgisi. Çünkü okuduğum şey hiç hoşuma gitmiyordu.
◊ Türk kökleriniz hikâye anlatma şeklinize ve bakış açınıza nasıl yansıyor?
- Kimlik aileyle birlikte kimlik oluyor. Ve yaptığınız filmlerde o kimliğin bir yansıması oluyor. Türk kimliğim güçlü bir kimlik. Benim eşim İstanbullu. 8 sene İstanbul’da yaşadık. Deprem olmasaydı İstanbul’da yaşamaya devam ederdik. Annemler iş kurmuştu Bakırköy’de. Çok büyük yatırım yapmışlardı. 99 depreminden sonra annem Almanya’ya dönmek istedi.
Fatih Akın çok büyük bir örnekti
◊ Türkiye’den filmlerini sevdiğiniz izlediğiniz isimler kimler?
- İlk başladığım senelerde Fatih Akın çok büyük bir örnekti. Almanya’da ona her zaman gıpta etmişimdir. Geçen sene mayıs ayında Alman Film Ödülleri’nde ‘en iyi yönetmen’ ödülü kazandığımda sahnede “Hocalarıma teşekkür etmek istiyorum ve Fatih Akın bunlardan biri. Fatih sana teşekkür ediyorum” dedim. Aynı şekilde Nuri (Bilge Ceylan) Hoca, tezimi “Uzak” üzerine yazdım. Pelin Esmeroğlu, Zeki Demirkubuz... Bu insanların sineması çok önemli.İki kültürde büyümüş olmak çok büyük bir zenginlik. Sadece Almanya’da büyümüş olsaydım bugün burada olmazdım. Türk kimliğim, 8 sene İstanbul’da yaşamak, Beşiktaş maçına gidip amigoluk yapmak bana o kadar çok şey kattı ki. Çok farklı dünyalara girdim çıktım. Esas zenginlik bu. Zenginlik para değil, zenginlik birikimleriniz.
◊ Bu sektörü seçen gençlere neler söylemek istersiniz mesajlarımız olabilir?
- Bu işin DNA’sında biraz inatçılık gerekiyor.Dinlemesini bilmeniz gerekiyor. Mesela ben ilk senelerimde dinlemesini bilmezdim. Ne istediğini bilmek gerekiyor. Annem babam belki o dönem “tamam evladım yap” deseydi, maymun iştahlı olacaktım. Onların “hayır” cevabı bana güç verdi, teşvik etti. “Ben size göstereceğim” dedim. Bütün sanat dallarında olduğu gibi filmde de uzun bir nefes gerekiyor. Para kazanmak çok uzun seneler sürdü benim için. Para kazanmak ikinci plandaydı. Ben yeri geldi arkadaşların koltuklarında yattım. Ama önemli değildi. Çünkü severek yaptığım işi bulmuştum.
Paylaş