İstanbul, Ankara ve İzmit’te yaşayanlar bilir, Tchibo (Çibo) diye bir mağazalar zinciri var. Almanya kökenli. İlki 2005’te Cevahir’de açılmıştı, iki yılda sayıları 11’e çıktı.
Tuhaf bir şekilde iki yıldır bu markayı görmezden geliyordum. İlk açıldığında girdim bir kere, son derece manasız geldi. Ne sattığı belli değil bir kere. İlk bakışta kahveci gibi görünüyor, ama raflarda nevresim takımı da var, portatif müzik seti de, çorap da. Eskiden Tophane’deki Salı Pazarı’nda vardı böyle dükkanlar. Gemilerden ne indiyse, o satılırdı.
Sonra bu Tchibo’da satılan ürünler habire değişiyor. Hatta kesin bir bilgi vermek gerekirse 15 günde bir. Bir gittiğinizde beğendiğiniz ürünü, sonraki sefer bulamıyorsunuz. Buna karşılık, kabul etmek lazım, çok ucuz. Ucuz, ama kafa karıştırıcı. Sevmem kafa karışıklığını. Tchibo’yu da sevmedim.
Böyle kendimden emin bir halde iki yıl dolaştım. Bir daha da Tchibo’dan içeri adımımı atmadım. Sonra geçenlerde bir arkadaşımın evinde otururken, masadaki bir şeyi beğendim. Nereden aldın, diye sordum. Tchibo, dedi. Başladım ezberden okumaya:
"O ne manasız mağaza öyle, ne sattığı belli değil. Tutmaz o konsept bizde. Ne için gideceğimi bilmediğim yere niye gideyim..."
"Valla ben çok seviyorum" dedi. "Ayda iki kere mutlaka uğruyorum. Tema değiştikçe yeni ürünler geliyor. Çok güzel şeyler çıkıyor."
İlk kez o an kendimden hafif bir şüphe ettim. Ertesi gün kalktım Tchibo’ya gittim. O hafta "Gökkuşağı Renkleri Evinizde" teması vardı. Üstün körü bakmak yerine tek tek dolaştım, raflardaki ürünleri karıştırdım. Ve Tchibo’suz geçen iki yıla üzüldüm.
Hani Her Şey 1 Milyon’cularda karşınıza ne çıkacağını bilemezsiniz ya, burası da öyle. Balkon şemsiyesi kılıfı bile satılıyor, öyle söyleyeyim. Ama kalite bakımından çok farklı tabii. En çok, kalabalık yemek davetleri için satılan isim kartlarına bayıldım. Küçücük kara tahtalar şeklindeydi. İsmi üzerine tebeşirle yazıyorsunuz.
İçerisi mis gibi kahve kokuyor. Ve çok kalabalık. Özellikle de temanın değiştiği ilk üç gün. Konsept bizde tutmuş yani.
Türkiye Genel Müdürü Şenay Tanşu anlattı, markanın alışılmadık konseptini anlamak tüketicinin 3-4 ayını alıyormuş (Benim iki yılımı aldı, ayrı). En hızlı anlayan da Bağdat Caddesi müşterisi olmuş. Orada bile sıkıntılar yaşanmış. Örneğin açılış haftasının konsepti ofis malzemeleriymiş. İki hafta sonra çocuk konseptine geçmişler. Bir müşteri içeri girip, "Kuzum siz kırtasiye dükkanı değil miydiniz iki hafta evvel" diye sormuş.
Zaten bu yüzden, dünyanın geri kalanında haftada bir değişen tema Türkiye’de iki haftada bir değişiyor. Alışana kadar. Sonra bizde de haftalık düzene geçilecek.
Tchibo’nun Almanya’daki merkez ofisinde, tasarımcılar ömrü sadece bir hafta olan ürünler tasarlıyorlar. Bizde 20 bin kişiye mail ile, 60 bin kişiye posta yolu ile katalog gidiyor.
Markanın kurucusu Max Herz ve Carl Tchilling Hiryan. Tchibo kelimesi, Tchilling isminin ilk hecesinin, Almanca çekirdek anlamındaki "Bohnen" kelimesinin ilk hecesiyle birleşiminden yaratılmış. 1949’da postayla kahve satarak başlamışlar işe. Sonra Hamburg limanındaki dükkanın bir köşesinde, tadım da yaptırsak demişler. Ardından, gelenlere fincan hediye edelim fikri çıkmış. Rekabet yasası buna izin vermeyince fincanları satmaya başlamışlar. Derken limandaki gemilerden inen malları da vitrine koymaya karar vermişler.
Bugün Tchibo’nun dünya çapında 1300 mağazası var. Türkiye’de bu yılın sonunda 18 mağazaya ulaşmayı hedefliyorlar.
Diyeceğim şu ki: Affet beni Çibo! Seni yanlış anlamışım.