Paylaş
İnsan, aldığı ilk nefesten itibaren başlıyor ‘aşınma’ya. İlk nefesle beraber, sonuncuya kadar alacağı tüm nefeslerden geriye saymaya başlıyor. Evet, insanın en büyük trajedisi bu. Dahası, biteceğini bile bile devam ettiğimiz hayatta, bir çerçevenin içinde tutulmaya mahkûm ediliyoruz. Doğumdan ölüme dek içinde kalmamızın beklendiği o çerçevenin içinde bırakalım özgür kalmayı tam olarak kim olduğunu bulabilmek bile imkânsız.
Şahika Tekand’ın 34’üncü senesini dolduran topluluğu Studio Oyuncuları’nın son oyunu ‘Aşınma’; insanın varoluş mücadelesine selam yollayan, baskıcı dünya düzenineyse biraz sinir bozucu bir biçimde de olsa ‘nanik yapan’ bir iş. ‘Sinir bozucu’ çünkü seyirci, komutlarla hareket etmeye mahkûm edilmiş kişinin yaşadığı baskıyı iliklerine kadar hissediyor. ‘Nanik’ yapıyor çünkü oyun her anıyla, insanı zapt eden o görünmez ele, -farkında olarak ya da olmayarak beslediğimiz- tüm baskıcı sistemlere, “Sensin gördüm, ebe!” diyor.
SADE AMA GÜÇLÜ
‘Aşınma’ Şahika Tekand’ın kaleminden çıkan, Yiğit Özşener’in kendisiyle beraber seyirciyi de başka türlü bir nefes ritmine dahil ettiği, ışık masası oyuncularının (Nilgün Kurtar, Verda Habif, Altay İcimsoy ve Gözde Kesgin) titiz performansıyla bütünlenen bir tür performatif manifesto... Sade ama güçlü bir ifadeye sahip, rejiyle birlikte ritmik bir dalgalanma halinde olan bir metin. Ses, ışık ve müzikle çizilen bir akış halindeki reji. Ve oyuncunun, sınırları zorlayan performansı. Ortaya çıkan benzersiz bir sahne aksiyonu.
Esat Tekand’ın tasarladığı sahnede, çubuklarla çerçevelenmiş bir tür kabinin içinde tek bir oyuncu var karşımızda. Yiğit Özşener bize bir şeylerden bahsetmek üzere orada. Arkadaki bir dizi LED ışık panosuysa oyuncu ağzını neredeyse her açtığında yeni bir komutla müdahale edecek: Ya sözünü kesecek, ya elini, kolunu, ayağını belli bir şekilde hareket ettirmesi yönünde talimatlar verecek. Lakin seyircinin karşısında konumlanan ışık panoları, oyuncunun görüş alanının dışında... Oyuncu uymak zorunda olduğu komutları, ışık panolarından değil, eşzamanlı olarak gelen ses sinyallerinden alacak. Tıpkı çocukluktan itibaren aldığımız ve bire bir görmediğimiz halde uymamız gerektiğini bildiğimiz komutlar gibi...
Aile de dahil olmak üzere tüm başat ‘otorite’ kaynaklarına söyleyecek sözü var metnin, son derece politik... Tekand ekolü diyebileceğimiz ‘performatif sahneleme ve oyunculuk yöntemini’ her ilkesiyle uygulayan bir oyun.
Özşener, oyundaki halini “Seksek oynamak gibi” diye tarif ediyor. Hem yazar&yönetmeninin hem de oyuncusunun vurguladığı üzere, seyirciyi aktif bir zihinsel süreçle içine dahil eden bir oyun bu. Özşener’in zorlu sekseğini gözümü kırpmadan takip ettim. ‘Kuralları’ çözdükten sonra oyun metniyle komutlar arasındaki ilişkiye yoğunlaştım. Bir süre sonraysa komutları da bırakıp sadece metne odaklanmaya çalıştım.
TEK BAŞINA SIRTLIYOR
‘Aşınma’ her seyircinin farklı bir izleme deneyimi yaşayacağı bir oyun. Sonlara doğru, oyunun birkaç kez finale geldiği hissine kapılmam dışında, benim için pürüzsüz, baş döndürücü ve öfke duygumu sivrilten bir deneyim oldu. Oyunu bir kere de sadece komutlarla oyuncunun hareketleri arasındaki dansı izlemek üzere görmek isterim.
‘Aşınma’, Tekand’ın 2008’de yazıp sahnelediği ‘Karanlık Korkusu’nun, tek kişi için yeniden yazımı. Yiğit Özşener çok zorlu ama zorluğu derecesinde zevk duygusunu yukarı taşıyan bir oyunu tek başına sırtlanıyor. Tekand’ın hep bahsettiği ‘oyun oynayan insana’ dönüşüyor. Sadece bu nefes kesici performansı görmek bile müthiş bir deneyim. Muhakkak izleyin.
Paylaş