Paylaş
George ve Mary orta halli bir Amerikalı karı-koca. Belli ki sıkıcılaşmış, uzun bir evlilikleri var. George’un koltukta uyukladığı sıradan bir gecede, başka bir şehirde yaşayan kız kardeşi Lucy’nin ziyarete geldiği bir dönemde açıyorlar bize kapılarını. Ev sahipleriyle birkaç gündür onlarda kalan konukları arasında belirgin bir gerginlik var. Özellikle ağabey-kardeş her an eski meseleleri açacak da birbirlerine patlayacaklar gibi. Patlıyorlar da... Evin neredeyse doğal bir parçası olmuş komşuları Susan’ın, daha ilk bakışından anladığımız üzere George ile gizli bir ilişkisi var... Hafif saf görünümlü -buna tezat olarak Klu Klux Klan’cı olan (ırkçı bir örgüt)- Steve ve onun Pollyanna nahifliğindeki kız kardeşi Kate de az sonra bu gecenin bir parçasına dönüşecek. 1940’lar Amerika’sında, iç dünyalarının tekinsiz rüzgârıyla dışarının puslu atmosferi arasında hareketsiz denecek kadar ağır şekilde salınan karakterler arasındayız...
KÜÇÜK AMERİKA- ISTANBULIMPRO ( 5 üzerinde 3.5)
- Oyuncular: Evren Duyal, Koray Tarhan, Zeynep Özyurt Tarhan, Jülide Güven,Deniz Çeküç, Yiğit Efe Tuzlacıoğlu.
- Süre: 60 dakika
- Ne zaman, nerede: 10 Haziran Cumartesi, 20.30’da istanbulimpro Sahne’de
- Bilet fiyatı: 140 lira
‘Bitmeyen Yol’; karakterlerinden atmosferine bir ‘Tennessee Williams oyunu’. Oyunlarıyla 1940-50’ler Amerika’sındaki gündelik yaşamın -toplumsal atmosferi çok doğal bir dille hikâyelerine yedirerek- röntgenini çeken Williams’ın bu isimde bir oyunu yok elbette. ‘Bitmeyen Yol’ ismini, biz seyirciler oyun başlamadan hemen önce bulduk. Oyunu ve karakterleri karşımızdaki ekip anbean gözümüzün önünde yarattı, oynadı ve ‘Bitmeyen Yol’ bir daha tekrarlanmamak üzere bitti. İzlediğimiz, Tennessee Williams’ın ‘yazmadığı’ 50’den fazla oyundan biriydi...
2008’den beri doğaçlama tiyatro yapan, alana hem doğaçlama tiyatro üreticileri hem eğitmen olarak uluslararası festivaller düzenleyerek katkı sunan istanbulimpro’nun Kadıköy’de bir pasajın altındaki küçük sahnesinde izledik oyunu. Daha önce Anton Çehov’un ‘yazmadığı’ oyunları, ‘Olay Rusya’da Geçiyor’ üst başlığıyla doğaçlayarak sahneleyen ekip, uzun süredir ‘Küçük Amerika’ başlığı altında Tennessee Williams oyunları doğaçlıyor.
Ekibin doğaçlamadaki yetkinliği oyunun her anında görülüyordu.
Ekip oyuna, seyirciye küçük sorular sorarak başlıyor ki oyunun ‘teması’ belirlensin. “1940’lar Amerika’sı denince aklınıza ne geliyor” ya da “Bundan 100 sene sonra bir Danimarkalıya, bugünkü Türkiye’yi anlatacak olsaydınız, neler söylerdiniz”... Bizim sorularımız bunlardı. Ekonomik kriz, kadına ve hayvana yönelik şiddet, psikolojik sorunlar, savaş çığırtkanlığı, mülteci düşmanlığı ve ırkçılık gibi 10’dan fazla konu başlığı çıkıyor seyirciden. “Tamam, bunlar bize yeter, hadi bir de isim bulalım” diyor ekip. Birkaç seçenek arasından ismi belirledikten sonra oyuncuların da seyircilerin de hakkında henüz hiçbir şey bilmediği oyun başlıyor...
İzlediğimiz 54’üncü ‘Küçük Amerika’ gösterimiydi. Ekibin doğaçlama konusundaki yetkinliği, birlikte uzun yıllara yayılan sahne mesailerinin verdiği güven ve rahatlık oyunun her anında görülüyordu. Bir saniye sonra ne olacağını kimsenin bilmediği bir oyunun içinde; oyuncuların, o an, orada, birbirleriyle paslaşarak bir Tennessee Williams hikâyesi kurmasına aşama aşama tanık olmak çok tatmin edici. Tennessee Williams ‘kodlarıyla’ donatılmış bir hikâye yazılıyor sahnede. Haliyle ‘Küçük Amerika’ oyunlarının arasında ortaklıklar, benzerlikler olması çok olası. Oyuna beni asıl bağlayansa Tennessee Williams’ın ‘insanlarını ve mevzularını’ ekibin kendi diliyle yeniden yazmasını takip etmek oldu. ‘Sorunlu’ kız kardeş Susan’da ‘Arzu Tramvayı’nın Blanche’ını ya da Kate’te ‘Sırça Kümes’in Laura’sını görür gibi oldum örneğin.
Özellikle de daha önce hiç doğaçlama tiyatro deneyimi yaşamamış seyircinin izlemekten hayli mutlu olacağı bir oyun.
Paylaş