Paylaş
Oyuncuların alanı, led ışıklı çerçevenin içi, kırmızı halının üstü. ‘Sahneyi’ saran masalarsa ‘ses performansçılarının’ oyun alanı. Göz hizamızda birbirine eşlik eden iki farklı türde performans sürüyor. Sahnede iki ayrı ses kaynağı var: Oyuncunun metni yorumlayan sesi ve hikâyenin insan eliyle, objeler yardımında tasarlanan sesleri.
Podacto 2020 Eylül’ünde, yeni nesil ses tiyatrosu olarak çıkmıştı karşımıza. 100’den fazla yerli, yabancı, yeni ve klasik oyun metnini, 30’dan fazla oyuncuyla, podcast formatında sunmuştu. Bu kez dijital platform BluTV üzerinden ‘Podacto Studio’ ile seyirciye yepyeni bir oyun izleme biçimi öneriyorlar.
YENİLİKÇİ BİR FİKİR
İlk sezonunda sekiz oyuna yer veren Podacto Studio güncel tiyatro sahnesinden takipte olduğumuz yazar ve oyuncuları buluşturmuş. En fazla 15 dakika uzunluğundaki dumanı üstünde oyunlar Ahmet Sami Özbudak, Aslı Ceren Bozatlı, Balca Yücesoy, Derem Çıray, Murat Mahmutyazıcıoğlu ve Sami Berat Marçalı’nın kaleminden çıkmış. Sahnedeki isimler de tanıdık: Alican Yücesoy, Aslı İnandık, Ceren Moray, Damla Sönmez, Emir Çubukçu, Serkan Keskin, Sezin Akbaşoğulları, Tülin Özen, Ushan Çakır ve Yağız Can Konyalı. Lakin Podacto Studio; işleriyle merak uyandıran yazar ve oyuncuları buluşturmanın ötesinde, yenilikçi bir fikrin ürünü olmasıyla dikkat çekiyor. Pandemi boyunca tiyatronun (doğrusu, hikâye anlatmanın) olanaklarının ne kadar genişleyebileceğini, biraz da mecburiyetten anımsamıştık. Bu çalışmayla da oyunun, gözümüzün önünde, basit malzemelerle üretilen ‘ses’ini görmeye çağrılıyız.
Podacto Studio serisinde Serkan Keskin (üstte), Alican Yücesoy, Aslı İnandık, Ceren Moray, Damla Sönmez, Emir Çubukçu, Sezin Akbaşoğulları, Tülin Özen, Ushan Çakır ve Yağız Can Konyalı izlenebilir.
Projenin performans yönetimi; performans ve dans sanatçısı, Çıplak Ayaklar Kumpanyası’ndaki yaratıcı işlerini uzun yıllardır takipte olduğumuz Mihran Tomasyan’a ait. Oyunlar esnasında hikâyelerin efektlerini, seslerini yaratan ekipte de Tomasyan, Melih Kıraç ve Selim Cizdan’ı izliyoruz. Ellerindeki malzemeler; bisiklet tekeri, bardak, su dolu bir tank, lavabo pompası, boru, röntgen filmi, taş ya da sadece kendi elleri kolları... Bazen de tüm bir oyunun seslerini sadece birkaç farklı kalem ve kâğıtla yaratıyorlar. Bir evden rahatlıkla toplanabilecek bu gündelik objelerle, bir hikâyeyi var edecek seslerin nasıl o anda, orada, insan eliyle üretilebileceğini gösteriyorlar. Bunlar bazen oyuncunun çevresindeki dış sesler, bazen de kafasının içindeki sesler olarak çıkıyor karşımıza. Ferit Katipoğlu’nun yönetmenliğindeki çekimlerse, stüdyoyu farklı açılardan izleme fırsatı sunuyor.
Podacto Studio sadece yeni bir tür dijital oyun izleme deneyimi olduğu ve sesin yaratım sürecini performatif bir dille sergilediği için değil; tiyatroyu var eden unsurlara (sese, ışığa, aksesuarlara, dekora) daha dikkatli bir gözle bakmayı anımsattığı için de kıymetli. İzlerken muhtemelen siz de benim gibi hikâyeden çok seslere, oyuncudan çok ses performansçısına dikkat kesileceksiniz, ki olan biteni aynı anda farklı açılardan izleme şansı veren bir kurgu yapılmış zaten. Belki sonrasında bu kez de oyunları daha dikkatle dinlemek/izlemek için başa döneceksiniz. Bu yeni hibrit türün güzelliği tam da burada.
Paylaş