Paylaş
Yaşadığı hayatın önüne getirip koyduklarından sıkıldı. Getirmediği şeylerle yüzleşmek istiyordu... Şehirde yaşadığı için bina görmekten sıkılmıştı... Sürü psikolojisinin etkisi bulaşıcıydı... Bazen oturup bir deniz kenarı hayal ediyor ve hatta tüm şehirde yaşayanlar gibi, bir gün bir sahil kasabasına yerleşmeyi düşünüyordu. Dünya turuna çıkmak filan... Şehirdekilerin çoğu aşağı yukarı aynı şeyleri hayal ediyorlardı zaten... Kırsalda yaşayıp toprak ve doğaya ayak uydurmak... Doğanın bir parçası olduğunu düşünerek yaşamak ideali... Yazın sürekli kalmak heyecanıyla gidiyorlar. Kış geldiğinde idealleri değişiyor, şehre geri dönmeye karar veriyorlar. Aynı tip insanlar, benzer düşünceler... Yaratıcılığın olmadığı bir havayı solumak ne büyük talihsizlik... Okumaktan ve üretmekten aciz insanların kurdukları hayallerin saman alevi gibi tutuşup sönmesi normal değil mi sizce de? Denizi hayal edebiliyorlar ancak dalgalarına kapılmak istemiyorlardı... İnsan denen yaratık neden böyle? Hep bir şeyler eksik mutlaka. Doğrusunu bile bilmediği hayatıyla ilgili şahane hayaller kuruyor ancak nedense hep kırılıyordu. Ellerini gökyüzüne doğru açıp tanrıdan bir şey istemenin tedirginliği, umutsuzluğundan olmalıydı. Küsmemişti fakat isteklerinin yerine gelmemesi yıpratmıştı... Korkudan tanrıya da yüklenemiyordu. Bu yüzden çekimser ve tek düze yaşıyordu. Konforunu kaybetmekten ürküyordu. Neden peki... Tembellik ve kibir olabilir mi? Zira insan istedikleri için çabalamaya üşeniyor ve arzularını tanrıya buyuruyordu... Olursa kendi başarıyor, olmazsa yapmadı diye kabahati tanrıya yüklüyordu.
DENEYSEL SERGİ ‘POP CORN 2025’
DENEYSEL sanat; sanatçının deneyimlediği ortamdan, duygu ve düşüncelerini dışa vurum olarak sanatına uygulamasına deniyor. Sergisi de aynı yolla elde edilen eserlerin sergilenmesine denebilir sanırım. Bu tarz bir sergiyle daha önce karşılaşmamıştım. En azından belirlenmiş bir konuya vurgu yaparak gerçekleştirilen sanatsal bir sergiyle karşılaşmadım desem daha doğru olur. Farabi Sokak’taki Tosca Sanat Galeri’de 14 Haziran Cumartesi günü saat 18.00’de küratörlüğünü “Betül Sertkaya”nın yaptığı ve 10 genç sanatçının katıldığı böylesi bir sergi açılıyor. Katılımcı sanatçılar, sadece pop şarkılar dinleyerek geçirdikleri sürenin sonunda hissettiklerini dışa yansıtmışlar. Serginin manifestosunda “Pop müzik, duygusal tatmin ve kolay haz vaat ederken; kimlik, norm ve davranış kalıplarını da şekillendirir. Kültür endüstrisinin metalaştırdığı bu tür, yüzeyde eğlence sunarken alttan alta bir standardizasyon mekanizması gibi işler” diyor. Hiç bu açıdan bakmamıştım... Her şeyde olduğu gibi kolaya kaçtığımızın bir sonucu olmalı. Manifestonun sonundaki bu cümle de heyecan verici... “Popcorn, bu bulanıklıkla yüzleşmek ve popüler olanın ardındaki yapıları sorgulamak için bir davettir.” Bu davete gidin derim.
ANKARA USULÜ ‘KATMER’
SADECE kadınların çalıştığı Mesa Koru’daki “Qrabiye” butik pastanede her şey geleneksel yöntemlerle pişirildiği gibi kullanılan malzemeler en doğal ve butik üretimlerden elde ediliyor. Şahane kahvaltısını daha önce yazmıştım. İşletmeci sevgili Çiğdem Hanım’ın mühendis titizliği, zarif kadınlığı ile birleşince şahane bir lezzet elde etmemek mümkün değil zaten. Geçen yıl çoğunlukla Ankara ve civarında yapılan geleneksel tereyağlı katmer pişirmeye başladılar. Hep aklımdaydı ancak bir türlü gidememiştim... Bayramdan önce fırsatım oldu gittim... Tek kelimeyle şahaneydi desem yeterli olmayacak, mutlaka tatmanız gerek. Katmeri pişiren Ayşe Hanım’ın, el maharetiyle hazırladığı katmer, piştikten sonra nefis tereyağıyla birlikte anneanne sıcaklığının kokusunu da yayıyordu. Bayıldım... Sadece pazar günleri kahvaltıyla birlikte servis edilen katmer geçmişte büyüklerinizle oturduğunuz sofraları anımsatacak. Denemelisiniz.
CEVİZLİ VE HALEP ‘LAHMACUN’
KATMERİ tatmaya gittiğimde sevgili Çiğdem Hanım bana Çayyolu Seyfi Saltoğlu Bulvarı üzerinde 3-4 ay önce açılan “Sele Restoran”da yediği cevizli lahmacunu tavsiye etti. Lahmacuna tüm Ankaralılar gibi düşkün olduğumdan olsa gerek vakit kaybetmeden sevgili dostum Muammer’le soluğu Sele’de aldık. Geniş ve ferah salonu, bembeyaz örtülü masaları ile iştah açıcıydı. Geleneksel tencere yemeklerin olduğu tezgâhın zenginliği gözlerimizi kamaştırdı desem inanın. Ayaküstü abuk sabuk dürüm ve ne olduğu belirsiz hızlı ve ısıtılan yiyeceklerin yaygınlaştığı bir dönemde, geleneğimizi yansıtan bir lokantanın açılmış olması ve hatta rağbet görmesi beni çok memnun etti. İçeriğinde nar ekşisi bulunan “Halep” ve ceviz bulunan lahmacunlar efsane ve yeni tutkunuz olacak. Mutlaka gidip özünüzün yemekleriyle yeniden tanışmalısınız...
Paylaş