Ölümsüzlük...

“Peki, insan aradığını bulduktan sonra nereye gidecek? İnsan amacına doğru yürümeyi sever, ama ona varmayı hiç istemez.” (Dostoyevski, Yeraltından Notlar)

Haberin Devamı

İnsan kendini evrendeki diğer canlılardan farklı bir yere koymaya başladığı tarih öncesinden şimdiye kadar amacına doğru yürüyor. Amaç belli mi peki? Kendinizden pay biçin... Şu an yaşadığınız güncel yaşamı sormuyorum... Farklı bir boyuttan bakın lütfen... Tarih öncesi insanla günümüz insanını karşılaştırın... Ne gördünüz... Ne çok yol yürümüş değil mi? Fiziksel ve mental değişim apaçık ortada. Bedensel ve zihinsel evrim, toplumsal devrim, evrensel bilim, muazzam bir şekilde yol almış. Biraz düşündükten sonra içinizden “Neredeeen nereyeee...” dediniz. Hoşunuza da gitti, gururlandınız hatta... İnsanın kendine has içgüdüsel, ahlaki ve ruhsal gelişimleri konusunda aynı şeyleri söylemek mümkün mü? İnsan insan olmaya başladı mı yani? Bir adım ötesi, insan yaşamı, doğayı anlıyor mu, evreni anlar mı insan? Saydıklarımın hepsi için şimdilik “Kısmen anlıyor” demek mümkün ancak, “İnsan kendini anladı mı” sorusu zor olsa da benim cevabım net olarak “Hayır.” Savaşmak arzusundan anlaşılacağı üzere tarih öncesi içgüdülerle modern yaşam kurmaya çalışmak asla örtüşmüyor. Tüm zamanını varlığını yerleştirebileceği bir mecra, bir makam, bir sebep arayışı ile doymaz benliğini doyurmak için harcayan insan, bir başka insanı anlamaya çalışır mı sizce? “Canı istediğinde” cevabıma katılacağınıza eminim. Bu denli değişim ve gelişimden sonra insanın amacı belli mi sorusu yine beliriyor... Tereddüt ve endişeyle karışık ancak hepimizin içten içe arzu ettiği bir cevabı var elbette... “Ölümsüzlük” ama öldürerek...

Haberin Devamı

TADI DAMAKTA KALIYOR... ‘YE-AN’

Ölümsüzlük...

ANKARA’yla özdeşleşmiş bir mekân; “Ye-An.” 1962 yılında İstanbul Caddesi’nde açıldıktan sonra 1968 yılında şimdi halen hizmet verdiği, İskitler Kazım Karabekir Caddesi’ndeki yerine taşınmış. Dile kolay, tamı tamına 63 yıldır biz midesine düşkün Ankaralıların hizmetinde. Açıldığı ilk günleri bilmiyorum ancak bugünkü lezzetinden geçmişten günümüze süregelen rağbet sebebiyle tahmin etmek de zor değil... Ankaralıların kalbine girip, parmakla sayılacak klasik nezih mekânların arasında yer bulan “Ye-An” lezzetinin sırrı isminde saklı... Efsane lezzetini 63 yıl koruyabilmek apayrı bir maharet ve elbette ki sonsuz sevgi istiyor. Etin renginden tazeliğini, hamurundan doğallığını net görebildiğiniz “Develi cıvıklısı”nı hazırlayan ve pişiren ustaları hayranlıkla izledim. İşlerine duydukları sevgiyi de saygıyı da fazlasıyla hissediyorsunuz. Tarihi, emeği ve lezzeti duyumsamak için çoluk çocuk gidin derim... Tadı damağınızda kalsın...

Haberin Devamı

GERÇEK AŞK ASLA ERİMEZ... ‘VARDAROMA’

Ölümsüzlük...

ANKARA’nın en eski dondurmacısının başlıkta yazdığım ve dükkânın neredeyse her yerine farklı şekillerde yazılı sloganına bayıldım... Aslına bakarsanız içinde “aşk” kelimesi geçen her cümle gibi her duygunun ve hatta yapılan her işin, ürünün lezzeti de aşk oluyor... Geleneksel dondurmanın en iyisi, en eskisi ve de en klasiği diyebilirim. Yenimahalle Ragıp Tüzün Caddesi’ndeki Roma dondurmacısının kuruluş tarihi; 1948. Her ne kadar mahalle dondurmacısı gibi gözükse de 40 yaş üstü Ankaralıların neredeyse tamamı, nerede oturursa otursun mutlaka Vardaroma dondurması için Yenimahalle’ye gitmiştir. Halen gitmediyseniz bence vakit kaybetmeyin bir an önce gidin. Narlı, limonlu, kaymaklı, çikolatalı ve hatta sayamadığım diğerleri de şahane. Giderken evdeki yetişkinleri de götürün, çocukluklarına seyahat olur.

Haberin Devamı

ANKARALININ YÜREĞİNDE ‘TEK İNEGÖL KÖFTE’

Ölümsüzlük...

BEN kendimce Ankara’daki tüm köftecileri bildiğimi sanıyordum ancak Muammer arkadaşım, “Ostim’deki Galip Usta’ya gittin mi” diye sorunca afalladım elbette. Hayır, bilmiyordum ve gitmemiştim... “Hadi gidelim” diyerek Muammer’in arabayla hareketlendik. Ostim’in arka sokaklarına girdik. 1231. Sokağı bulduk, salaş dükkânın girişinde meşhur, “Tek İnegöl” köfte, piyaz, tatlı yazıyor. Bunların dışında başka hiçbir şey yok. İçimden “Lezzet garanti” dedim. Ocağın arkasındaki Galip Usta hasta ayaklarına rağmen bastonuna tutunarak ızgarada köfteyi pişiriyor. Halen ayakta olmasını yüzmeye borçluymuş. Defalarca boğazı geçmiş. “Bu ne aşktır” diye düşünmeden edemedim. “Dükkânı açtığımda kendi elimle diktim” dediği, avludaki çınarın gölgesi ile İzmir asmasının altına oturduk. Köftenin tadına bakınca aşkın lezzete yansımasının tadını da aldım. Damadı Erkan’la birlikte çalışıyorlar. Yüzme antrenörü kızı ve yüzücü torunları ile gurur duyuyor. Mutlaka gidin, köfte de piyaz da sütlü kadayıf da şahane...

Yazarın Tüm Yazıları