Paylaş
İstanbul trafiğinde yeni bir malzeme var. Adı profil boya. Pütürlü beyaz çizgiler şeklinde yola sürülüyor ve hız kesmeye yarıyor. Otomobil üzerinden geçerken çıtır çıtır sesler çıkarıyor ve insanı hoplatıyor.
Hızlı giden otomobillerden çok korktuğum için ben bu tedbirden memnunum. Çünkü otomobil sürücüsü ne kadar aslan yürekli olursa olsun, bu pütürlü beyaz şeritlerin üzerinden geçerken ister istemez biraz yavaşlıyor.
Bu pütürlü boyaları caddelere süren Büyükşehir Belediyesi APK Daire Başkanı Cengiz Güngör, arkadaşımız Banu Tuna'ya şu yorumda bulunmuş:
‘‘Batı'da hız kesici çok yok. Hız kesiciye neden ihtiyaç duyulur? Köşe başlarında, okul çıkışlarında araçların yavaşlamalarını sağlamak için. Yurtdışında buralarda 'stop' yazan tabelalar vardır. Herkes orada durur. Ya da polis durdurur. İnsanlar işaretlere uyar. İstanbul'da ise hız kesicileri koymak zorunlu çünkü insanlar hız sınırlarına ve levhalara uymuyorlar.’’
İstanbul'da otomobil-insanların uymadığı bir başka şey de şeritler. Hiçbir otomobil kendi şeridinde huzur içinde gitmiyor. Sürücüler asabi. Aniden akıllarına esiyor, yandaki şeride geçiveriyorlar. Kimisi kararsız. Sınır çizgisini ortalayıp iki şeridi birden kaplıyor. Bazıları dinamik. Dört şeritli yolda pat diye en sağdan en sol şeride geçiveriyor. Kimileri de dansöz. Radyolarından yükselen oyun havasının eşliğinde önlerindeki otomobillerin aralarından dolanarak gidiyorlar.
Onlar için de bir önlem düşünülmüş. Şeritleri gösteren çizgileri de bu pütürlü boyayla yapacaklarmış. Otomobil-insanlar o çıtır çıtır sesten ürker de belki şeritlerarası danstan vazgeçerler diye...
İyi niyetli bir girişim; ama bence sonuç vermez. Otomobil-insanların ruh yapısı incelenip tedavi edilmedikçe yollardaki engeller neye yarar?
Bu gemiyi durdurun!
İstanbul'un önemli mafyalarından biri de kum mafyası. Ama bu kadarı daha görülmedi. Sarıyer önünde demirli bir gemi deniz dibindeki kumu çekmek üzere vampir gibi bekliyor. Kumu öyle çekecek ki denizde hiçbir canlı kalmayacak.
Geminin ruhsatı da var. Birisi vermiş Ankara'dan. Vatan-millet sevgisinden bu kadar bahsedilirken vatan ve milletin bu kadar soyulduğu başka ülke var mı?
Bu dev vampiri İstanbul sularında serbest bırakmayalım!
Gürültü tartışması
Dünkü yazımda İstanbul'da eğlence yerlerine yapılan baskınlardan söz etmiştim. Bu baskınların gerçek amacı konusunda duyduğum şüpheleri dile getirdim.
Mesele gürültüyle mücadeleyse, hepimiz için çok yararlı bir tartışma başlamış demektir. Çünkü hem gürültü yapıyoruz, hem de gürültüden şikayet ediyoruz. Bunu tartışmak, önlemler üzerinde durmak sorunu çözmemiz için ilk adım olabilir.
Ama eğer mesele bir gövde gösterisi yapmak, halka ‘‘bakın biz kimsenin gözünün yaşına bakmıyoruz’’ diye hava atmaksa, o zaman fazla ümitlenmemiz gerekir. Çünkü tarihimiz bu tür gövde gösterileriyle doludur. Sonunda hepsi fos çıkar, söner gider. Ben de şöyle yazmıştım: ‘‘Eğer amaç gürültü değil de, 'ben sosyetenin gittiği Pasha'yı bile basarım' şeklinde bir gövde gösterisiyse söyleyecek hiçbir şey yok.’’
Bir okurumuz şöyle bir faks çekmiş:
‘‘Sosyete dediğiniz 16 yaşında beyaz çanta ve platform ayakkabılı çep telefonlu toxicoman fahişeler mi? Size bu reaksiyonu yakıştıramadım. O mekanların yanında oturmak inşallah size de nasip olur.’’
Burada birbiriyle karıştırılmaması gereken iki ayrı konu var.
Tartıştığımız gürültü mü?
Yoksa sevilmeyen, aşağılanan insanlar mı (fahişeler ya da sosyete gibi)?
Ben gürültüyü tartışıyorum. Çünkü bize bu baskınların nedeni gürültüdür, halkın şikayetidir, denildi.
Okurumuzun birçok ünlü eğlence yerinin etrafta yarattığı gürültü teröründen şikayetine sonuna kadar katılıyorum.
Fuhuş sorunu ise ayrı bir tartışma konusu.
Paylaş