Paylaş
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde yolum yine Koç Üniversitesi Hastanesi’ ne düştü. Boğazıma bir şey kaçtığı için acilen gittiğim hastanede zatürre olduğum anlaşılınca, tedaviye yatarak başlamak durumunda kaldım.
O gün çok fazla öksürüyordum ve başımda şiddetli bir ağrı vardı. Tahlil, röntgen, tomografi gibi tetkiklerin tamamlanmasını ve odama çıkmayı zar zor bekledim. Sonunda odaya yerleştiğimde akşam olmuştu bile. Hafif bir yemek yedikten sonra uyumaya çalıştım ancak bir türlü başarılı olamadım. Hemşirelerin baş ağrım için taktıkları serum pek faydalı olmadı ve ağrı giderek daha da arttı.
Neticede gece saat 03.00’de dayanamayıp hemşireyi çağırdım ve her zaman kullandığım ağrı kesiciyi almak istediğimi söyledim. Hemşire bu kararı kendisinin veremeyeceğini söyleyerek odadan çıktı. Ve biraz sonra gülümseyerek yeniden geldi yanıma. “Doktorunuzla görüştüm, kendi ilacınızı alabilirsiniz.” dedi.
Doktorumu gecenin üçünde benim ağrı kesicim yüzünden rahatsız etmiştik. Üstelik kendisi dört yaşında tatlı bir kız çocuğunun annesiydi. Acaba annesini aradığımızda o da uyanmış mıydı? Uyandıysa yeniden uykuya dalabilmiş miydi? Ya annesi? Uykusunu alamazsa sabah erkenden kalkıp işinin başında olabilecek miydi?
O gece tüm bunları düşünerek sabahı buldum. Çocukluğumdan beri doktorluğun bir meslek değil bir hayat tarzı olduğunu düşünürdüm. Ve bu hayat tarzının ne kadar büyük bir özveri gerektirdiğini bilirdim. Ama o gün düşündüğüm her şeye yaşayarak şahit oldum.
Sonra gazetelerde okuduğum “sağlıkta şiddet” ile ilgili haberleri düşündüm. Ocak ayının ilk günü İstanbul Avcılar’da Aile Sağlık Merkezine Corona virüs aşısı için gelen yaşlı karı kocaya sıra beklemelerini söyleyen doktor, hastaların damadı tarafından yumruklu saldırıya uğramıştı.
Yine Ocak ayının ilk günlerinde Edremit Devlet Hastanesi’ne çocuğunun ayağına tırnak batması şikâyeti ile gelen hasta Operatör Doktoru yüzüne yumruk atarak darp etmişti. Aynı günlerde Gaziantep’te İslâhiye Devlet Hastanesi’ne randevu almadan gelen bir hasta İç Hastalıkları Uzmanına muayene olmak istediğini söylemiş, doktor randevusuz hasta kabul edemediğini belirtince de tartışma çıkmıştı. Tartışma sırasında hastanın hastaneye gelen kardeşi doktorun odasına girerek masanın üzerindeki mermer isim levhası ile doktorun başına vurmuştu. Başına sekiz dikiş atılan doktor on günlük iş göremez raporu almak durumunda kalmıştı.
Ankara’da hastası tarafından bıçaklanan Asistan Doktor, olayın psikolojik etkilerinden dolayı, çalışmakta ve hastaların tedavilerini uygulamada zorlandığı gerekçesiyle görevinden istifa etmişti.
29 Ocak’ta ise Konya Şehir Hastanesi’ne yüksekten düşme nedeniyle getirilen yaralıya müdahale eden biri kadın dört hemşire çıkan tartışmada hastanın yakını üç kişi tarafından saldırıya uğradı. Üstelik şüphelilerden biri hemşirelere, “Sizin maaşınızı biz ödüyoruz, senin gibiler dayağı hak ediyor.” diyerek hakaret etti.
Hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan ve gece gündüz demeden çalışan sağlık görevlileri bu muameleyi kesinlikle hak etmiyorlar. 26 Ocak tarihinde gazetelerde rastladığım bir haberi sizlere de aktarmak istiyorum:
“Düzce’nin Gümüşova ilçesinde göğüs ağrısı çeken Hasan Türken’ e müdahale etmeye giden sağlık ekibi kar engeline takıldı. Türken, ilk müdahalenin ardından ambulans şoförü tarafından 500 metre sırtında taşındıktan sonra hastaneye götürüldü.”
Sağlık görevlileri bizler için canla başla çalışırlarken, biz de Onlar’ ın haklarını teslim etmeliyiz. Zira Sağlık Bakanımız Sayın Koca’nın da dediği gibi, “Sağlık çalışanına şiddet, insan için hayat boyu utanılacak bir suçtur.”
Koç Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı Doktor Özgür Deniz Tezcan ve beni defalarca sağlığıma kavuşturan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sinem Karaosman İliaz’ ın şahsında tüm doktorlarımıza yürekten teşekkür ediyorum.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş