Paylaş
Yaşadığım süre içinde beni en fazla etkileyen filmi Nisan 1999’da izlemiştim. “Müzik Tarihinin Dahi Çellisti” olarak adlandırılan Jacqueline Du Pré’nin hazin hayatını anlatan ve orijinal ismi “Hilary and Jackie” olan bu film ülkemizde “Paylaşılamayan Tutkular” adıyla gösterilmişti. Filmin senaryosu Jacqueline Du Pré’nin ablası Hilary’nin yazdığı “A Genius in the Family” (Ailede bir Üstün Zekâ) kitabından uyarlanmıştı.
1945 yılında Oxford-İngiltere’de doğan Jacqueline Du Pré’nin annesi bir piyano öğretmeniymiş. Jacqueline ilk çellosuna beş yaşındayken sahip olmuş, altı yaşında da “London Cello School”da derslere başlamış. Yedi yaşında ilk konserini veren bu küçük kız, on yaşında “Suggia-Cello Prize” ödülünü kazanmış, on iki-on üç yaşlarında BBC konserlerinde çalmış. Jacqueline, 1960 yılında meşhur “Guildhall School”u birincilikle bitirmiş ve altın madalya almış.
1961 yılında Jacqueline’e bir hayranı tarafından 1673 yapımı bir Stradivarius çello hediye edilmiş. 1964’de ise, yine gizemli bir hayranı meşhur “Davydov Stradivarius”unu hediye etmiş genç çelliste. Jacqueline 1964–1970 yılları arasındaki kayıtlarının hepsini bu Stradivarius ile yapmış. Günümüzde Yo-Yo Ma’nın çaldığı enstrüman, işte, 1712 yapımı olan bu çello.
Jacqueline Du Pré dünya çapındaki ününü -1965 yılında kayda alınan- Edward Elgar’ın Çello Konçertosu ile kazanmış ve dünyanın en ünlü konser salonlarında birbiri ardından konserler vermiş. (Elgar’ın Çello Konçertosu’nu https://www.youtube.com/watch?v=XwMON0FsAaA adresli web sitesinde dinleyebilirsiniz.) 1966 yılında piyanist ve şef Daniel Barenboim’le tanışan Jacqueline ertesi yıl onunla evlenmiş.
1971’de sanatçının parmaklarında başlayan hissizleşme giderek bütün vücuduna yayılmış. Şubat 1973’de Jacqueline Du Pré ve eşi Daniel Barenboim’in New York Philharmonic’le birlikte vereceği dört konserin üçü Jacqueline’in hastalığının belirginleşen semptomları nedeniyle çok zor gerçekleşmiş, dördüncü konser ise iptal edilmiş. Bu üç konser ünlü çellistin son konserleri olmuş. Ve Jacqueline Du Pré, henüz 28 yaşındayken, büyük bir tutkuyla bağlı olduğu çellosuna veda etmek zorunda kalmış.
Ekim 1973’de “Multipl Skleroz” teşhisi konmuş Jacqueline’e. Birkaç sene daha çello dersleri verebilen sanatçı hastalığı agresif seyrettiği için kısa sürede tekerlekli sandalyeye bağımlı hale gelmiş ve bir süre sonra da evine kapanmış. Du Pré, 14 yıl bu hastalıkla mücadele ettikten sonra, 19 Ekim 1987’de henüz 42 yaşındayken hayata gözlerini yummuş.
Klasik müziğe sevdalı bir dinleyici olarak hayranlık duyduğum Jacqueline Du Pré’nin hayatını anlatan “Paylaşılamayan Tutkular” filmi benim Multipl Skleroz hastalığını inceleyerek yakından tanımama neden oldu.
Beyinde ve omurilikte mesajları taşıyan sinir telleri etrafındaki koruyucu kılıfın (miyelin kılıfı) hastalığı olan Multipl Skleroz (MS) genç insanlarda nörolojik nedenli engellilikler arasında birinci sırayı alıyor. Bu hastalık genellikle gençlerde, kadınlarda, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek toplumlarda, kentlerde yaşayan eğitim düzeyi yüksek kişilerde görülüyor.
MS, merkezi sinir sisteminde organların bilgi iletişimini sağlayan omuriliğin miyelin tabakası üzerindeki fiziksel tahribatının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Kılıfın hasar gördüğü yerlerde sertleşmiş dokular (skleroz) yer alıyor. Bu sertleşmiş alan, “plak” olarak adlandırılıyor. Bu plaklar sinir sistemi içinde pek çok yerde oluşabiliyor ve sinirler boyunca mesajların iletilmesini engelleyebiliyor.
MS belirtileri, şiddet ve ilerleme açısından, hastadan hastaya çok büyük değişiklikler gösterebiliyor. Benzer şekilde gelişen ve aynı bulgularla seyreden iki MS hastası bulabilmek neredeyse olanaksız. En belirgin MS belirtileri halsizlik, yüzde veya vücutta uyuşma ve karıncalanma, hissizlik, yorgunluk, denge problemleri, görme bozuklukları, kas sertleşmesi, bozuk konuşma, bağırsak veya mesane problemleri, yürüme bozuklukları, cinsel işlev sorunları, ısıya hassasiyet ve kısa süreli bellek sorunları olarak sıralanıyor. Tanımlanan belirtilerin bir kaçına birlikte de rastlanabiliyor.
MS hastalığı genellikle 20–50 yaşları arasında görülüyor. Hastalık ne kadar erken başlarsa, çoğunlukla, o kadar sert seyrediyor. MS atağı geçiren bir hasta hayatı boyunca başka bir atak geçirmeyebileceği gibi değişken sıklıkta atak yaşayabiliyor. Hastalık doğru tedavi ve yaşam tarzı düzenlemeleri ile kontrol altında tutulabiliyor. Kişiyi yoracak etkinliklerden de, hareketsizlikten de kaçınılması, düzenli ve sağlıklı beslenmeye özen gösterilmesi, alkol ve sigara gibi zararlı maddelerden uzak durulması önem taşıyor.
MS’in nedeni henüz kesin olarak teşhis edilebilmiş değil. Yapılan değişik araştırmalarda hastalığa neden olabilecek çeşitli sebepler sorgulanmışsa da, bunlardan herhangi biri kesin olarak saptanabilmiş değil. Bazı araştırmacılar MS’e henüz belirlenemeyen bir virüsün neden olduğunu ileri sürüyorlar. Bu teoriye göre çocukluk ve gençlik döneminde vücuda giren virüs beş, on ya da on beş yıl gibi bir süre hiçbir belirti göstermeden vücutta kalıyor, daha sonra yine bilinmeyen bir nedenle, örneğin şiddetli bir üst solunum yolu hastalığı sırasında ortaya çıkıyor. Diğer bir grup bilim adamı ise MS’in oto-immün (vücudun kendi bağışıklık sisteminin neden olduğu) bir hastalık olduğunu düşünüyor. Bu teoriye göre ise, MS’li kişilerde; vücudun bağışıklık sistemi -normal olarak vücuda giren yabancı mikrop ya da virüslere karşı vücudu korumak için karşı saldırıya geçip onlarla mücadele etmesi gerekirken- bilinmeyen bir nedenle merkezi sinir sistemindeki sinirlerin miyelin kılıfına saldırıyor ve tahrip ediyor.
2014 yılı sonlarında İngiltere’den bilim insanları MS gibi insanı elden ayaktan düşüren oto-immün hastalıklarla mücadelede, immün hücrelerinin bağışıklık sistemine saldırmasını engelleyerek normalleştirebilecek, devrim niteliğinde bir tedavi geliştirmiş bulunuyor. Eylül 2014’te Nature Communications Dergisi’nde yayımlanan araştırma Welcome Trust tarafından fon desteği alıyor. Antijen-spesifik immünoterapi adı verilen bu son tedavi yaklaşımının MS, Tip1 Diyabet, Graves hastalığı ve Sistemik Lupus Eritematozus (SLE) gibi pek çok oto-immün hastalıkta yaygın olarak kullanılabileceği umut ediliyor.
2015 Ağustos’unda tedavinin 2. klinik fazı da geçtiği, progresif MS hastalarında tedavinin pozitif etkileri olduğu ve bağışıklık sisteminin dengeye ulaştığı duyurulmuş bulunuyor.
Jacqueline Du Pré’nin adı, Uluslararası Multipl Skleroz Derneği tarafından genç araştırmacılara düzenli olarak “Du Pré” bursu verilerek yaşatılıyor. Bu büyük sanatçının kısacık ömrü, ne yazık ki, MS ile ilgili olarak son yıllarda kaydedilen gelişmeleri görmeye yetmedi. Ancak onun yalnızca 12 yılını aktif müzikle geçirebildiği bu kısacık yaşamı bizlere dinlemeye doyamayacağımız ölümsüz eserler bırakabilmesi için yeterli oldu…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Not: Bu yazı için Streo Mecmuası Eylül/2011 sayısından, Prof. Dr. Kâzım Çapacı’nın Jacqueline Du Pré ile ilgili makalesinde, Memorial Sağlık Grubu web sitesinden ve Multiple Sclerosis News Today’in 19 Ekim 2016 tarihli haberinden yararlanılmıştır.
Paylaş