Paylaş
Merhabalar sevgili okurlar.
Geçtiğimiz hafta tüm dünya Bodrum sahillerine vuran bebek cesedi ile ilgili haberle çalkalandı. Minik Aylan’ın sahilde uyurmuşçasına yatan cansız bedeni, mülteci dramını görmezden gelenlerin gözlerinin içine soktu.
Savaşın ya da terörün bedelini en ağır ödeyenler her iki durumda da hiç payı olmayan çocuklar ne yazık ki. Onlar, yalnızca, onları hiç düşünmeyen büyüklerin kurbanı… Dünyanın bir başka yerinde oyunlar oynarken arkadaşları, ölüme gidiyor aralarından bazıları… Oysa “çocuk”, dünyanın her neresinde yaşarsa yaşasın yine çocuktur. Hiçbirinin yaşam hakkı diğerininkinden daha az değildir. Ancak, böyle düşünmeyenlerin sayısı hiç de az değil. İşte size sosyal medyadan alınmış bir örnek:
Babasının terör örgütü üyesi ya da katil olması hiçbir çocuğu bağlamaz. Hepsi masumdur çocukların… Ve eğer taşıyamıyorlarsa bu masumiyeti yetişkinliklerine, kabahat onlarda değildir. Bunu hepimizin kabul etmesi gerekir. Rakel Dink'in Hrant Dink’e veda konuşmasında söylediği gibi: "Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27; katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduğunu biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz…"
İşte bu masum çocuklar yaşamak istiyorlar… Savaş istemiyorlar…
Ve, yalnızca çocuklar değil “savaşa hayır” diyen. 1 Eylül’de, 113 kadın ve LGBTI örgütünün imzasıyla, barış için ortak bir Deklarasyon sunuldu kamuoyuna. Söz konusu Deklarasyon, özetle:
“Biz bu ülkenin kadınları, barış istiyoruz. Savaşın, çatışmanın kıyıcılığını daha kaç kuşak yaşayacak? Telâfisi olmayan bunca acıyla ne yapacağız?
Nasıl bir Meclis, nasıl bir ülke istediğimizi oylarımızla anlattık. İrademiz hiçe sayıldı. Bombalamalar, yangınlar, misillemeler sardı etrafımızı. Bir ayda onlarca insanımız öldü. Biz seçimimizi savaştan yana yapmadık.
Biz kadınlar, bir savaş ve çatışma ortamını kabul etmeyeceğimizi buradan ilân ediyoruz. Silahlı, silahsız tüm taraflara ‘artık bir durun’ diyoruz. Haklı haksız tartışmasını bir kenara bırakarak, ‘o başladı, bu başladı’ demeden durun! Öldürmeye değil, yaşatmaya çalışın! Biz kadınlar ölümün değil, yaşamın tarafındayız. Silahları susturun! Diyalog ve müzakereler başlasın! Demokratik çözüm yolları hayata geçirilsin! Ki barışa dair umudumuz, beklentimiz hayat bulabilsin. Barış için gerçek adımlar atılsın ki bu ülkenin çocuklarının bir geleceği olabilsin.
Biz kadınlar barıştan asla vazgeçmeyeceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki ayrımcılığın ortadan kalkması, adaletin tesis edilebilmesi hepimiz için eşit ve özgür bir yaşam ancak barış ortamında mümkündür. Barış için ısrar edeceğiz…”
diyordu. Bu sözlerin altına ben de koyarım imzamı. Zira içinde bulunduğumuz yüzyılda savaşmakla hiçbir soruna çözüm getirilemeyeceğine inanıyorum. Barış şart…
Hepinizin bildiği gibi, geçen hafta izinliydim ben. İznimi, minik Aylan’ın cesedinin bulunduğu sahile bitişik olan bir koyda geçirdim. Öylesine üzüldüm ki bu olaya, yıllardan sonra çıktığım bu ilk tatil zehir oldu bana. Ancak, ne kadar derin olursa olsun, hiçbir üzüntü yeniden can veremez ölü bir bedene. Bu yüzden hepimiz barış için bir araya gelmeli, barış için çalışmalıyız.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Not:
Engellilerin ve 75 yaş üstü yaşlıların giriş katlarda erişilebilir sandıklarda oy kullanabilmeleri için, ekli Engellilik Durumu Beyan Formu’nun doldurularak kendileri ya da bir yakınları tarafından muhtarlığa veya il/ilçe seçim kurullarına en geç 10 Eylül 2015 saat 17.00 ye kadar teslim edilmesi gerekiyor.
Paylaş